ADALET ADALET AH ADALET!
Hepimizin bildiği gibi Cuma Hutbesinin sonunda İmam Efendi; “Muhakkak Allah adaleti, iyiliği, yakınlara yardım yapmayı emreder; hayasızlığı, fenalığı ve azgınlığı yasaklar.” Ayet-i Kerimesini okur.(Nahl 16/90)
Yine Hz. Allah (cc) “Muhakkak, Allah size emanetleri ehlinize vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder,” (Nisa,4/59) buyurmaktadır.
Yüce Rabb’im bu Ayet-i Kerimede, adaletle ilgili olarak “Müslümanlar” buyurmayıp “insanlar” buyurmaktadır. Her kim olursa olsun ayırt edilmeksizin herkese adaletle hükmedilmelidir.
Efendimiz Hz. Muhammed (sav), “Allah (cc) dünyada insanlara azap edenlere azap eder” buyurmaktadır.
Kısaca dinimiz İslam adalete, kul hakkına azami derecede riayet edilmesini emreder. Bu kısa açıklamadan sonra;
Her kim olursa olsun, kimsenin kimseye haksızlık yapma hakkı yoktur. Haksızlık yapan bu dünyada yaptığı haksızlığın karşılığını görmese bile öbür dünyada; hak sahibi hakkını helal etmediği müddetçe, mutlaka hesabını verecektir.
Devlet gücünü elinde bulunduran siyasi irade; tutum ve davranışlarında kul hakkı yememeye gayret etmesi gerektiği gibi bazı emir ve talimatlarında amir konumunda bulunan kişilerin kul hakkı yemesine de sebebiyet vermemelidir.
Yapılan her türlü haksızlıktan, haksızlığı yapan kadar, hatta daha fazla haksızlığa sebep olanlarda Hz. Allah (cc) katında sorumludurlar.
Karar verici konumda olan amirlerin objektif karar verebilme kriterlerini net olarak belirleyiniz ki, subjektif davranma zorunluluğu içerisinde kalmasınlar.
Yaptığımız tüm işleri, Hz. Allah’a hesap verebilirlik ölçüsü içerisinde yapmanın gayreti içerisinde olmalıyız. Hiçbir şey baki değil; er ya da geç hesap günü gelir, çatar; hesaba çekilmeden kendimizi hesaba çekelim.
Bir devletin geleceği için en büyük tehlikelerden birisi; toplumu oluşturan bireylerde “adalet duygusunun” ortadan kalkmasıdır.
İnsanlar, menfaatine uygun gelen her türlü haksızlığa, haklılık gerekçesi buluyor; devleti yönetenler de yapılan haksızlığı engellemiyorsa o toplumda, toplumsal barıştan söz edilemez.
Hakka, hukuka uygun olmayan uygulamalar; toplumda mutsuz, umutsuz ve huzursuz bireylerin çoğalmasına yol açabilir. Huzursuz toplumun yansımaları en çok devleti yönetenleri ve dolayısıyla devletin geleceğini olumsuz etkileyebilir. İnsanların devletine olan güvenine de büyük zarar verebilir.
Hele hele adalet duygusu; kendini Müslüman, hatta dindar olarak tanımlayan insanlarda ortadan kalkarsa, bu çok daha büyük felaket olur. Çünkü, adalet duygusunun yok olması “Allah Şuuru”nun ortadan kalkmasının sonucunu doğurur. “Allah Şuuru” nun ortadan kalkması “iman ve itikata” zarar verebilir.
Üç günlük dünya makamı, malı ve mülkü için yaptığımız adaletsizlikler hesap gününde karşımıza çıktığı zaman pişmanlığın fayda vermeyeceği muhakkak görülecektir.
Devletin koyduğu kurallar çerçevesinde; her vatandaş devletin kurum ve kuruluşlarında görev alabilmeli; insanlar, kendilerini nasıl tanımlarsa tanımlasın farklı bir uygulamaya tabi tutulmamalıdır.
Bürokraside dengelerin bozulmasının toplumsal barışa dolaylı ya da dolaysız etkilerini hesaba katmak durumundayız. İşler ehline verilirse hem işler daha iyi yürür hem de haksızlıktan kaynaklı olumsuzluklar yaşanmaz.
Adaletin olduğu yerde huzur liyakatin olduğu yerde başarı ve düzen olur.
Dostlarım dünyanın makamlarının inanın bir hükmü yok; her şey gelir geçer; hesap günü hesap vermek çok zor; hele hele ateşte yanmak çok çok zor!!!
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.