Anılardan kalan…
Anı, mektup ve günlükler edebiyatın, tarihin önemli sacayaklarındandır. Gelin o halde Yahya Kemal, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Hasan Ali-Can Yücel ve Orhan Veli ile bir yolculuğa çıkalım bugün.
SESSİZ GEMİ
Yahya Kemal, Nazım Hikmet ve Celile Hanım üçgenini bilmeyen yoktur. Nazım’ın şiir yeteneğini fark eden annesi okuldaki hocası Yahya Kemal’den özel ders vermesini ister. Ders için gelen Yahya Kemal ile Celile Hanım kısa süre sonra yakınlaşmaya başlarlar. Yahya Kemal kıskanç kişiliğinden ötürü bir türlü ilişkiyi ilerletemez. Yakup Kadri’ye “Bu kadar dile gelmiş kadınla nasıl evlenirim” der. Evlilik hazırlıklarına başlarken bir mektupla, evlenemem diyerek aşklarını bitirir. Yıllar sonra Celile Hanım oğlu Nazım hapiste iken onun özgürlüğü için Galata Köprüsü’nde açlık grevine başlar. Yahya Kemal gözleri görmeyen eski sevgilisini görmezden gelerek yanından geçer. Sessiz Gemi şiirini de Celile Hanım’a yazdığı söylenir.
ŞAİR KİME DENİR?
Ayhan Bozkurt Fazıl Hüsnü Dağlarca ile olan anısını anlatıyor: ''Kadıköy’deyim. Kendi yazdığım bazı dizeleri okuyorum. Karşımda bir başka şair arkadaşım aynı zamanda yayıncım oturuyor. İlk kitabım çıkacak ödül almışım. “Artık şairliğim tescilli olacak.” Bu sırada oturduğumuz yerin hemen önünden “biri” geçiyordu. Biri diyorum çünkü o geçen adamın Fazıl Hüsnü Dağlarca olduğunu o ana kadar bilmiyordum. Arkadaşım, “Bak” dedi “Şansa bak, Dağlarca geçiyor.” İlk defa görüyordum, hem de bu kadar yakından. Hemen masadan kalkıp yanına koştum. Koluna girip, “Hocam merhabalar, nasılsınız?” diye sordum.
Kalın gözlük camının arasından bana sertçe baktı. Elindeki bastonun yardımıyla beni biraz itti.
“Kimsin sen?” diye sordu sert bir ifadeyle.
“Şairim.” dedim.
Olanlar oldu…
Bastonunu kaldırdığı gibi kafama geçirdi. Neye uğradığımı şaşırdım. Ardından bastonla rastgele vurmaya başladı. “Hocam, özür dilerim, ben…” diyecek oldum. O durmadan vuruyor ve avazı çıktığı kadar bağırıyordu.
“Ben 100 yaşına gelsem şairim demem kendime, s.ktir git. “
Demez olsaydım… Pişmandım, farkına varmıştım ama iş işten geçmişti.
Dağlarca vurmaya devam ediyordu hem de nereme denk gelirse; “Şair olmak kolay değildir. İyi şiir yazmakla şair olunmaz…”
Çevreden insanlar girdi araya, kurtardılar beni bastonun darbelerinden. Sonra o bağıra çağıra yoluna devam etti.”
DEDİKODU OLMASIN
İki liseli arkadaş, liseyi bitirdiklerinde yurt dışında eğitimlerine devam etmek üzere yıllardır harçlıklarını biriktirmişler. Bu birikimlerini yıllarca her şeyden mahrum kalarak, fedakârlıklar göstererek yapmışlar. Liseyi beraber bitirdiklerinde Milli Eğitim Bakanı'nı ziyarete gidip, yurtdışında okumaya gönderilmelerini talep etmişler. Ancak, bakan gençlerden birini dışarı çıkartmış ve içerdekine, ''Seni gönderebilirim, ama arkadaşını gönderirsem dedikodu olur "oğlunu gönderdi derler" onun için onu gönderemem'' der. Bu durum dışarıdaki öğrenciye de söylendiğinde, durumu algılamasının ardından arkadaşına, ''Madem öyle benim biriktirdiğim parayı da sen al, hiç olmazsa biriktirme amacımı kısmen gerçekleştireyim'' der ve yıllardır fedakârlıklarla biriktirdiği tüm parayı arkadaşına verir. Evet, bu Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'dir. Dedikodu olmasın diye göndermediği oğlu ise, Can Yücel.”
TARİFSİZ KEDERLER İÇİNDE
Orhan Veli, sonuncu aşkı Nahit Hanım’la bir sonbahar sabahında, Boğaziçi Vapurunda tanışır. Nahit Hanım’ın anlattıkları: “Onu tek kelimeyle anlatmaya çalışsam, hüzünlüydü derim. Hüzünlüydü… Mahzundu… Neden? Bence… Tabii başkasına, başkalarına göre başka türlü olabilir. Yapısından geliyordu bu hüzün… Her şeyi ama, her şeyi içine atmasından… Fiziğinden… Öfkesini bile içine atardı. Sıkıntılarını da… Hüzünlüydü. Ve sessizliğe gömülürdü. Konuşmazdı. Sıkıldığında, üzüldüğünde konuşmazdı. Şimdi gelirim, der; kalkar gider, ya yarım saat sonra, ya üç gün sonra gelirdi. Örneğin, Mahzun Durmak şiiri, O’nun tavrına çok uygun bir şiirdir.”
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.