Bir bayram sabahı
Bir bayram sabahı erkenden kalktım, Herkes gibi baba kardaş aradım.
Mezarın başına geldim, ağladım, özledim, babam, gardaşım, sizi.
Hasan Yıldırım tarafından yazılan duygulu ve özlem dolu bu şiir de olduğu gibi bayram sabahları sevinçle birlikte hüznü de yaşatır. Hep deriz ya “eski bayramlarda” olduğu gibi olmuyor yeni bayramlar. Hayat geçtikçe hatıralar çoğalıyor, ancak acılar da artıyor. Dede-ebe, ana-baba, en yakınlarını; bazı dost ve akrabalarını kaybediyorsun. Bu arada eş, evlat torun da kazanıyorsan da sevinci ve hüznü de bir arada yaşamaktan kurtulamıyorsun.
Dedik ya, eski bayramlar şimdiki gibi değildi. Şimdiki bayramlar aile, eş-dost ve akraba ziyaretinden ziyade tatillerle dolduruluyor. Bayramların ana görevi ortadan kalkıyor. Birileri dine ve bayramlara karşı iken, bayram tatillerinden de en çok onlar istifade ediyor. İstifade etsinler de dini bayramlardan şikâyet etmesinler, tatillerini istediği sağlık ve huzurla yapsınlar.
Buna da şükür her bayram olmasa da, arada bir de olsa bayramlarda kapımızı çalanlar var. Biraz daha geriye gidelim ve bayramın ne anlama geldiğini Merhum Yahya Kemalin Süleymaniye’de Bayram Sabahı şiirinin bazı bölümlerinden dinleyelim.
Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede, Bir mehâbetli sabah oldu Süleymaniye’de.
Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati, Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi.
Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya, Giriyor, birbiri ardınca, ilâhî yapıya.
Tanrının mabedi her bir tarafından doluyor, Bu saatlerde Süleymaniye tarih oluyor.
Ordu-milletlerin en çok döğüşen, en sarpı, Adamış sevdiği Allah`ına bir böyle yapı.
En güzel mabedi olsun diye en son dinin, Budur öz şekli hayâl ettiği mimarinin.
Senelerden beri rüyada görüp özlediğim, Cedlerin mağfiret iklimine girmiş gibiyim.
Büyük Allah`ı anarken bir ağızdan herkes, Nice bin dalgalı Tekbir oluyor tek bir ses;
Taa Malazgirt ovasından yürüyen Türkoğlu; Bu nefer miydi? derin gözleri yaşlarla dolu,
Hem büyük yurdu kuran hem koruyan kudretimiz; Her zaman varlığımız, hem kanımız hem etimiz.
Gökte top sesleri var, belli, derinden derine; Belki yüzlerce şehir sesleniyor birbirine.
Dinliyor hepsi büyük hatıralar rüzgârını, Çaldıran topları ardınca Mohaç toplarını.
Kosova`dan, Niğbolu`dan, Varna`dan, İstanbul`dan; Anıyor her biri bir vak`ayı heybetle bu an;
Belgrad`dan mı? Budin, Eğri ve Uyvar`dan mı? Son hudutlarda yücelmiş sıra dağlardan mı?
Ulu mâbedde karıştım vatanın birliğine. Çok şükür Allaha, gördüm, bu saatlerde yine
Yaşayanlarla beraber bulunan ervâhı. Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı.
Nerede kaldı bu duygu, bu hasret; bu tarih, bu kültür; bu medeniyet, bu asker.
Ey Müslüman Türkoğlu, kalk ayağa, tarihten gelen bu davete sen de bir ses ver.
Son 2 Kıt’a bana ait. Bayramı torunlar ve çocuklarla geçirmek üzere İstanbul’a oradan da Yalova’da bir köye geçtik. Bayram namazında birkaç bayramdır kıldığım köy camiinde idik. Her geçen sene cemaat azalıyor. 3 sene önce namaz kıldığımız cemaatin yarısı bile yoktu. Üstelik cemaatin % 70 i yaşlı, % 25’ i orta-genç ve % 5’i genç-çocuk yaşta denebilir. En küçüğü de 6 yaşındaki torunum Yusuf Eren’di.
Ne oldu da milletim namazdan, bayramdan, muhabbetten kaçıyor. Nerede Süleymaniye’de ki gibi huşu içinde kılınan bayram namazları ve kutlanan bayramlar. Gelinen zenginlik mi bizi ibadetlerden soğutuyor, acaba. Onca lüks ve yeni arabalar yollara serpilmiş tatile gider. Arefe günü İstanbul’dan 2 saat içinde ancak çıkabildik. Herkese saygı ve muhabbetle, Kurban Bayramınızı tebrik ederim.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.