Bir Engelli Annesinin Örnek Mücadelesi
3 Aralık Dünya Engelliler Günü idi. Bende derin izler bırakan bir olayı hatırladım. 1 ay kadar önce bir engelliler sınavında bina sınav sorumlusu idim. Görev aldığım okulda 11 engelli için 11 sınıf ayrılmış, bunlar için de her sınıfta ikişer olmak üzere 22 si sınıflarda, toplamda 32 görevli bulunuyordu.
Sınava girecek aday sayısı az olunca sınav saati öncesi durumu gözetlemek üzere dışarı çıktım. Birkaç dakika sonra engelli aday ile annesi merdivenleri tırmanıyordu. “Desteğe ihtiyacınız var mı” diye sorduğumda, “olmadığını” ifade eden anne ile engelli oğlu ana girişe kadar geldiler.
Orta yaşta olan anne, gülen yüzüyle kendisinin ”emekli öğretmen”, 25 li yaşlarda görülen oğlunun da “zihinsel engelli” olduğunu söyledi. İlk bakışta engelli olduğunu anlamak çok zordu. Zihinsel engelli delikanlı, bakımlı, yakışıklı; derler ya aslan gibi, “boylu poslu”.
Demek ki annenin içini dökmeye ihtiyacı var. Devam ediyor. “Çocuğumu bu hale getirmek için çok uğraştım”. İlkokul öğretmeni dahi “bırak bu çocukla uğraşma, bundan bir şey olmaz” dediğine çok üzüldüm, inat ettim. “İlkokulu, ardından ortaokul ve liseyi bitirttim, çok şükür”.
50 li yaşlarda olmasına rağmen yıpranmış, omuzları çökmüştü. Demek ki yükü çok ağırdı. Daha da ötesine geçti. “6 ay önce de evlendirdim” demesin mi? Ne diyeceğimi bilemedim. Devem ediyor.
“Gelinim de zihinsel engelli. Tek oğlumdu, anlı-şanlı düğün yaptım. Geldiğinde yemek yapmasını dahi bilmezdi. Yemek, temizlik, ütü yapmasını ben öğrettim. Şimdilik kendi işini görebiliyor”.
Hayretler içerisindeyim. Sevinç ve hüzün bir arada. Merakım da giderek dozunu yükseltiyor.
“Gelinimi de burada, size tanıştırmak istiyorum, biriyle tanıştırdığında çok seviniyor”. Eşiyle aynı yaşta, orta halli bir ailenin zihinsel engelli kızı imiş. 12-13 yaşında çocuk heyecanı ile elimi öpmeye kalkıyor. Gerekli sevgi ve şefkati de alıyor.
“Merhaba kızım, annen seni çok seviyor, çok da güzel yemek yapıyormuşsun, öyle mi”? Şöyle bir duruyor, kendini toparlıyor, acemi bir çocuk edasıyla: “Evet, amca, yemek yapmayı annem öğretti, ben de annemi çok seviyorum”. Bu kadar yetiyor.
Emekli hocahanım duygulanıyor. Söyleyecek ne de çok şeyi var, içini dökmek, belli ki çektiklerini paylaşmak istiyor. Zevkle ve merakla dinliyorum. Arkasından ne gelecek merak da ediyorum.
Ömrümü önce oğluma, sonra da bu ikisine vakfettim. Bir de bundan küçük kızım var. O normal. Üniversitede okuyor. Engelli abisinden dolayı çevrenin baskısına çok üzülüyor”.
“Eşim de emekli. Durumumuz iyi. Evimiz, arabamız var. Buna da çok şükür. Tek isteğim sağlıklı bir torunumun olması”. Gözleri sulanıyor, duruşunu bozmuyor. “Rabbimin hediyesi, ne denir ki”
Şu teslimiyet, şu vakar, şu şükür, şu annelik anlayışı, şu sabır, şu azim; ötesini sizler tamamlayınız.
*****
Diğer bir çift, görme engelli çocuklarını destekle merdivenden çıkarıyorlar. Bu da aslan gibi. Taralı ve jöleli saçlar. Takım elbiseli, tebessümlü, şık bir delikanlı. Baba kendiliğinden açılıyor. Çocuk sayısı “beş” diyor. Evlendiğimizde çok gençtik, şimdiki işimde çırak olarak çalışıyordum. Bu ilk evladım. Engelli doğduğunu hiç de mesele etmedim, şükrettim. Her okulu birinci bitirdi.
Rızık endişem de hiç olmadı. Devam ediyor, belli ki o da açılmak, içini dökmek istiyor.
Bak efendi, bu çocuğum olduğunda çalıştığım dükkânı satın aldım. Ardından her çocuğun doğumunun ardından birer dükkân sahibi daha oldum. Şimdi 5 çocuğum, beş de dükkânım var.
Diyecek bir şey kalmıyor. Anne gülümsüyor. Delikanlıyı içeri alıyoruz. Ortam çok duygulu. Buna rağmen iki engelli evladın ailelerinin bu onurlu ve şükürle duruşları moral oluyor.
Çocuk yerine kedi-köpek seven, geçim derdim var diyenlere. Sağlık olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.