Bürokrasi hazretlerine…
Geçtiğimiz hafta Cumartesi günü eşimle birlikte, Gödene Meram Toki’den belediye otobüsüne binerek Meram Yeni Yol’da iftarımızı etli ekmek ile açmak için yola koyulduk.
Toplu ulaşım vasıtası belediye otobüsünde bir kız çocuğu iki koltuğa uzanmış vaziyette yatıyordu.
Yüzü sapsarı kesilmiş vaziyette inlemelerini işittiğimiz kız çocuğunun başında annesi ve yan koltukta bizim karşımızda da yakınları vardı.
Köprüyü geçtikten sonra merakımızı gidermek için sorduk.
-Nesi var kız çocuğunun?
Hasta, dediler.
“-Sağlığından endişe duyuyoruz.
Meram Araştırma Hastanesi’ne acile götürüyoruz.”
***
Geçmiş olsun, Allah acil şifa versin.
Onca yolu belediye otobüsüyle geldiniz.
Neden bir ambulans çağırmadınız?
Annesi, gerek görmedik, dedi.
İftara 20 dakika falan vardı.
Biz, hastanenin karşısındaki restoranda ayırttığımız masaya oturduğumuzda iftara 15 dakika kalmıştı. Etli ekmek siparişi verirken garson bey, etli ekmeği “arada sıcak” olarak veriyoruz, demez mi… Etli ekmek yemek niyetiyle geldiğimiz mekanı, diğer müşteriler gibi iftara 10 dakika kala terk etmek zorunda kaldık. Orucu Allah’ın rızasını kazanmak için için tuttuğumuz ve niyetimizde de “etli ekmek” olduğu için belediye otobüsünü beklemeye başladık. Bu arada hasta kızın yakınları tekrar Gödene’ye dönüyorlardı.
Kızımızın durumu nasıl? Ağır bir hastalık yoktur inşallah, dedik.
Kadın, “Beti benzi attığı ve dudaklarında morluk oluştuğu için kalpten şüphelendiler. Röntgen çekmek için onu müşahede altına aldılar, dedi. Otobüse bindiğimizde akşam ezanı askerlik şubesinin orada okundu. İftarımızı şoför beyin verdiği iki hurmadan birisini bölerek açtık. Diğer hurmayı hanım kardeşimize verdik.
Nasibimizde etli ekmek değil, hurma varmış. Hz. Mevlâna, bir gün Hatunî Haknişine sormuş;
-Bugün sofrada ne var, diye.
Çorbadan başka bir şey yok cevabını alınca;
-Desene bugün soframız Peygamber sofrasına döndü.
Bizimkisi de öyle oldu. Otobüste iki hurmayla da büyük sevaplar kazanılıyormuş.
***
Gödene Meram Toki ile merkez arası 18 km. Merkez ile hastane arası beş kilometre sayarsak bu hasta kızımız, 14 bin nüfusun yaşadığı ve yeni yapılan Toki meskenleriyle 20 bine dayanacak olan Gödene’de ne yazık ki bir hastane bile yok. O bölgeye bir hastane yapılabilmesi için nüfus kriteri (ölçüsü) 50 bin ve yukarısı imiş.
Kalp krizi geçiren çok hasta ne yazık ki ambulansın geç gelmesi dolayısıyla vefat ettiler. Eğer bu kızımız 10-12 yaşlarında kalp hastası ise, genç neslin sağlığı ve geleceği açısından durum daha da vahim demektir.
Konya’yı idare edenlere diyeceğimiz o ki, nüfusu giderek artan Gödene merkeze alınmak suretiyle o bölgeye bir hastanenin yapılması elzemdir.
Gonya dururken neden Angara…
Diğer fotoğraf ise İl Halk Kütüphanesi Konferans Salonu’nda çekildi.
Konferans Salonunun teşrifatı yenilenirken elektronik aksamıyla birlikte kablolar dahil hepsi Ankara’ya ihale edilmiş.
Bir şey bozulduğunda hal çaresi Gonya’dan değil, Angara’dan yapılıyormuş.
Salonun dabanına halı döşendiği için görüntüsü güzel olan salonu acayip bir koku sarıyor. Hadi kokuyu giderdik diyelim, bir kablonun Angara’dan gelmesi için bir ay beklemek niye?
Gonya’daki elektronikçilerin köküne gıran mı girdi?
Üstelik yeni projeksiyon cihazı yeni nesil PC bilgisayarları hiç tanımıyor. Hele Mac’leri hiç görmüyor. Sunumlu bir konuşma yapacaksanız bilgisayarınızı kendiniz getirmeniz, getirirken eski nesil bilgisayar getirmeniz icap ediyor.
Elektronik aletlerden iyi anlayan genç kardeşimiz, demokrasilerde çare tükenmez diyerek durumu projeksiyon (yansıtım)cihazına yanaşarak halletti. Hattat Hüseyin Öksüz de hat sanatını görüntülü olarak anlatma fırsatı buldu.
AZİZİM DİYOR Kİ…
Konya-Ankara git gel eskiden 6 saatti.
Hızlı trenle bu 3 saate indirildi.
Ankara’dan sipariş edilen bir kablo değil bir ayda, otobüse verseniz üç saatte, hızlı trenle bir saat 20 dakikada elinize ulaşır. Kargoya verseniz bir günde elinizde olur.
Ey bürokrasi hazretleri sen ne zaman adam olacaksın?
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.