Çocuklar toprak ve su gibi toplumun ortak değerleridir.
Geçen hafta Ramazan’ın ilk Cuma namazını kılmak üzere evimden biraz da erken çıktım. Yaklaşık 200 metre yolu çevrede ne var, ne yok görmek ve de yürümek üzere yolumu biraz da uzattım. Cuma günü mesai olması ve de oruç dolayısıyla olsa gerek, alışılanın aksine sokalar sessiz ve ıssızdı.
Ezanın okunması ile az da olsa bir hareketlilik vardı. Sokak aralarından genelde orta yaşın üstünde insanların hareketliliği görüldü. Bu arada yan sokaktan birinde yaşları 30 civarında olan 2 kadın, yanlarında yaşları 2 ila 10 arasında olduğunu tahmin ettiğim 5-6 kadar çocukla hızlı bir şekilde önüme çıktılar. Kadının birinin elinde çöp toplama, diğerinin elinde çocuk arabası vardı. Çocuklar biraz küfürlü de olsa şakalaşıyor, itişiyor, birbirine tekme tokat vuruyor, küçükler ağlıyor, büyük olanlar cami kenarında ki çim alanlarda yuvarlanıyor. Bu durumdan anneleri olduğunu tahmin ettiğim kadınlar hiç aldırmıyor, kendi hallerinde yanlarında kimse yokmuş gibi yüksek sesle de konuşuyordu.
Bu kalabalık aile ile 100 metre kadar beraber yürüdük. Benimle beraber onlar da cami önüne kadar geldi, yan taraftaki kanepelere yerleştiler. Şivelerinden de tahmin ettiğim kadarıyla aileler daha çok Roman vatandaşlarımıza benziyordu.
Ezan bitmiş, namaz başlamak üzere, Cami içi tamamen dolmuş ki, her yerde olduğu gibi avluya temiz hasırlar sererek ibadetlerini yapmaya hazırlananlar var. Ben de boş olan bir yere yerleştim.
İlk namaz için saflar oluştu, ancak çocukların gürültüsü bitmiyor, itiş-kakış devam ediyor. Yani bir taraftan gözüm ve aklım onlarda sayılır. Gözümün aklımın onlarda olmasının esas sebebi, cemaatten birilerinin rahatsız oldum bahanesiyle çocukları azarlamaları veya cami avlusundan kovmasıdır.
Nitekim öyle de oldu. Gürültü daha çok küçük çocuklardan geliyordu ki namaz başlangıcı yanımda ki genç bir vatandaş hem çocukları “susun ve çabuk avludan dışarı çıkın”, hem de anneleri “çocuklarınıza sahip çıkın ya da cami avlusunu terkedin” azarladı. Korktuğum başıma gelmişti.
Ben de yavaş ve sakin bir şekilde “onlar henüz çocuk, ne dediğini bile anlamazlar, önce namazımızı bitirelim, sonra gereğini yaparız” çıkışı ile bu kızgın vatandaşımızı sakinleştirmeye çalıştımsa da, başka seçeneği olmadığını anladı ki, kendi kendine söylenmeye devam etti. Dediğim gibi de yaptı. Namazımızı gürültü altında eda ettik. Bu vatandan namazdan önce çıktı. Ne yaptığını göremedim.
Esas mesele şu ki, bu tip fakir, sahipsiz, yardıma muhtaç ve de bu haliyle toplum dışı kalmış ya da toplum dışına itilen ailelere ve çocuklara olan tavrımızdır. Hiçbir kimse doğduğu yeri ve aileyi kendisi seçmiyor. İbni-i Haldun’un dediği gibi “coğrafya kader” ise zengin-fakir bir ailede doğmak ta kaderdir. Böyle bir durumda ne yapılmalı, nasıl davranmalı. Doğuştan aynı hakka (yaşama, eğitim, sağlık gibi) sahip olan bu insanlar dünyanın her tarafında dışlanır, hatta darp edilir durumdadır.
Bir anlamda evde kendi çocuğuna gücü yetmeyen biri, başkalarının çocuğu üzerinde otorite kurmaya mı kalkışır diyelim. Oysa ibadetlere veya herhangi bir sosyal hayata çocuklarımızı yönlendirmemiz esas olmalıdır. Aksi durumda suç örgütleri çocuklarımıza sahip çıkar. Devletler de bu tür çocuklar ve de aileler üzerine titremeli, suça eğilimlerini ve kaymalarını bertaraf etmelidir.
Bu tip aile ve çocuklar yetiştiği ortam ve kültür gereği suça yönlenmekte veya yönlendirilmektedir. Yapılması gereken en büyük iş bu çocukların toplum dışına itilmemeleri, aksine kucaklanılmalarıdır.
Lütfen, akşamları evinizin çevresinde bulunan sosyal alanları veya parkları bir geziniz. Henüz 15 ine gelmemiş gençlerimizin ellerinde neler var. Eğitim eksikliği de diyerek yine suçu üzerimizden atmaya çalışmayalım. Öyle de olsa çocuklar bizim toprak ve su gibi ortak değerlerimizdir. Kirlenen toprak ve sudan nasıl ki iti verim alınmaz ise gençlik için de öyledir.
Ramazanının bereketli, oruçlarınız kabul olsun. İsrafsız ve sağlıklı iftarlar dilerim.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.