Hasanboğuldu
On dokuz Mayıs’ı fırsat bilerek Çanakkale bölgesinde küçük bir tatil yapma fırsatı bulduk. Şeytan Sofrası’ndan, huzur dolu ortamından, sıcacık insanlarından ve diğer güzelliklerinden keyif aldık. Sakin demek de isterdim lâkin, diyemeyeceğim; çünkü çok kalabalıktı her yer. Hasılı, Ayvalık, Edremit, Bozcaada, Cunda’da eşsiz tabiat güzelliklerine hayran kalırken, ‘Hasanboğuldu’ efsanesini tekrar hatırladık, hüzünlendik. Gezinin detaylarını bir başka yazıya bırakarak bugün Hasanboğuldu efsanesinden bahsetmek istiyorum.
Hasanboğuldu efsanesinin izlerini süreceğimiz bölge Edremit’te Zeytinli Beldesi sınırları içinde yer alan Hasanboğuldu/Sütüven şelalesi... Vakaya geçmeden önce efsanenin filmini internette bulabileceğini hatırlatmak isterim. Hülya Avşar ve Yalçın Dümer'in oynadığı 1990 yıl yapımı film epey bir sükse yapmıştı. Konuyu bilerek olayların geçtiği yerleri, hele hele meşhur çınar ağacını gezmek daha bir anlamlı. İnşallah buraları siz de görme şansı bulursunuz. Bu dileklerle efsaneyi anlatmaya başlıyorum…
Edremit pazarında köylüler ürünlerini pazara getirip satar, ihtiyaçlarını alarak köylerine dönerlerdi. Zeytinli köyünün yakışıklı delikanlısı Hasan’ın babası ölmüş, anasının ve kendisinin geçimi için baba mesleği bahçıvanlığı devam ettirmektedir. Hasan, yetiştirdiği sebze ve meyveleri, Edremit pazarına götürüp satıyor, ihtiyaçlarını alıp köyüne dönüyordu. O gün pazarda güzel bir kız görür. Kız, sırtında heybesi bir şeyler satmaktadır. Bir ara kızı gözden kaybeder fakat hayali gözünün önündedir hep.
Hasan, güzel düşlere dalarken birden, kendisine seslenildiğini fark eder, güzel kız karşısındadır. Eli ayağı birbirine dolaşmış, şaşkınlıktan ne yapacağını şaşırmıştır Hasan. Bu halini gören kız gülmeye başlar, Hasan’ın gözünde daha da güzelleşmiştir. Hasan kızın adının Emine olduğunu ve Zeytinlinin üstündeki obalarda oturduklarını öğrenir.
Her Çarşamba Pazar kurulduğunda Emine peynirin, sütün, yoğurdun, balın en iyisini, Hasan’a getiriyor, Hasan da sebzenin en iyisini ona veriyordu. Pazardan, Zeytinli’ye kadar beraber dönerler; bu arada Zeytinli’den sonra Emine obaya varabilmek için üç saat daha fazla yürümektedir.
Emine ile Hasan birbirlerini çok sevmişlerdir ve evlenmeye karar verirler. Hasan’ın annesi evine bir can yoldaşı geleceği için sevinmiştir, fakat Emine’nin ailesi rıza göstermese de Emine ısrar edince, Hasan’ın kırk okka (altmış kilo ) tuzu sırtında obaya çıkarabilirse yiğitliğini göstereceğini ve herkesin onu damat olarak kabul edeceğini söylerler.
Emine, Hasan’a durumu anlatır. Başka yapacak bir şey olmadığını anlayan Hasan, sevdiğine kavuşmak için tuz çuvalını sırtına alır ve yola düşerler. Bahçıvanlık yaptığı için Hasan bu tür bir yüke alışkın değildir. Beyoba’ya vardıklarında yorulmaya başlar. Sütüven şelalesine vardıklarında tuz, sırtını da yakmaya başlamıştır. Bir süre sonra gücü tükenen Hasan, yere düşer. Emine, Hasan’ı yüreklendirmeye çalışarak gelecek iyi günleri anlatır, fakat Hasan kalkamaz. Emine’ye buralardan kaçmayı, başka yerlerde yaşamayı teklif eder. Emine obasına söz vermiştir. Kendisinin bile rahatlıkla taşıdığı çuvalı taşıyamayan erkeği obaya kabul ettirmesi imkânsızdır, çuvalı omzuna alarak obanın yolunu tutar. Hasan; “senin obana varamıyorum, kendi köyüme de varamam, beni bırakma” diye yalvarsa da Emine, Hasan’ın sesi kulaklarında çınlayarak yoluna devam eder. Obaya vardığında pişman olur. Geri dönmek ister, fakat fırtına çıkar, şiddetli yağmur yağmaya başlar. Ailesi bu havada onu ormana bırakmaz, sabah olunca gitmesini söylerler.
Emine sabahı zor eder, ilk ışıklarla, Gökbüvet’e koşar fakat Hasan yoktur. Zeytinli’ye annesine, Edremit’e koşar, Hasan’ı kimseler görmemiştir. Emine, mecnun gibi, dere boyunca onu arar durur. Günler sonra Gökbüvet’te, Hasan’ın gömleğini ve ona verdiği çevreyi bulur. “Sana kavuşmaya geliyorum Hasan’ım” diyerek kendini Gökbüvetin başındaki çınar ağacına asar.
O günden sonra Gökbüvet’in adı Hasanboğuldu, Gökbüvet’e bakan çınar da Emine Çınarı diye anılır.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.