Kendini ifade etmek suç mu?
Psikoloji üzerine okumalar yapmayı çok severim. Ve bu disiplin dahilinde naçizane önerebileceğim, işinin erbabı birçok ismin olduğunu da düşünüyorum. Önceki yazılarımda bahsettiğim üzere Kemal Sayar, Mustafa Ulusoy, Erol Göka gibi isimler ve Psikonet yayınlarından çıkan eserler en beğendiklerim arasında. Harici alanlar bir yana, bu alana münhasır asgari düzeyde günlük 20 sayfa okuma gerçekleştirmeyi de ihmal etmemeye çalışıyorum.
Bu alışkanlık ve istikrar hali bendenizi mütemadiyen toplumun ruh dünyasını tahlil etmeye, rafine edilmiş vaziyetini değerlendirmeye sürüklüyor.
Konu bağlamında en çok dikkatimi çeken ve kendiliğinden öne çıkan mevzuu ise birisi sizden büyükse (yaş, makam, mevki, statü, maddiyat vs.) sizin o kişiye karşı ağzınızı açmamanız gerektiği yönündeki kokuşmuş bir düşünce dairesi.
Bebeklik döneminden başlayan, yetişkinlik dönemini de es geçmeden devam eden bu durumda en büyük pay sahiplerini ebeveynlerimiz olarak görüyorum.
Kendi dönemlerini ve yaşadıklarını bizim dönemimize ve yaşayabileceğimiz durumlara boca etmeye çalışan, biz yaşadık gördük diyerek dünya da olan biten her hadiseyi yutmuş gibi davranan ve üstünlük taslayan büyüklerimiz bence çok yanlış olan ve olmaması gereken davranış çeşitliliğini ısrarla genç jenerasyonlara dayatmak istiyorlar.
Bu dayatma neticesinde ise saygının kalmadığından ve sevgi dilinin fakirleştiğinden bahsediyorlar.
Bakınız ben bu noktada saygısızlığa ve sevgisizliğe kapı aralamıyorum. Altını hassasiyetle çizerek belirtmek isterim.
Sadece ve sadece gidişatın hiç de iyi olmadığını belli etmeye çalışıyorum.
TÜİK verilerine bakarsanız boşanma oranı her geçen gün artıyor.
Kendimize hiç soruyor muyuz acaba bu oran dört nala neden ve nasıl artarak ilerliyor?
Kadın cinayetlerine değinmek bile istemiyorum zira içim ürperiyor.
Sebepleri ne, müsebbibi kim?
Kimin umurunda!
Bütün bu olanlar ve oranlar ayıbın ne olduğunu, ahlâklının kime dendiğini ciddi manada bilmediğimizden olabilir mi?
Ticarette karşı tarafı dolandırdığında ticari zekâsını yere göğe sığdıramayan, siyasi yelpazede geçersiz politika sunarak arkadan dolanmayı siyaseten dahilikle bir tutanların davranışlarından kaynaklı olma ihtimali ne seviye de sizce?
Hemen en başa alayım ve şuracığa bırakayım:
Dinlemek, anlamak, anlatmak ve bütün bunları bir mânâya yaslamak.
Bizim en büyük problemimiz dinlememek.
Asla ve asla dinlemeyi kabul etmiyoruz.
Amaçsızca ve gereksizce konuşmayı tercih ediyoruz.
Sözlerimin muhatabı bu kişi mi, sözlerim bu kişiye etki eder mi demeden bunu yapıyoruz.
Dinlemediğimizden ötürü haliyle anlayamıyoruz da.
Anlam dünyamız hiç olmadığı kadar dar ve sıkıcı.
Menfi olan bu durumu aksine çevirip genişletmeye ve ferahlatmaya da hiç gayret göstermiyoruz.
Sorarım size; dinlemenin ve anlamanın yitik olduğu bir yerde anlatmak zenginlik ve varlık gösterebilir mi?
Asla!
Zira elinde malzemen yok. Nasıl ürün çıkaracaksın?
Bundan mütevellit mânâ, mahzun ve masum.
Ne demiş Âmiş Efendi:
‘Mârifet, haklı olmaktan vazgeçmekmiş.’
Haklı olmak uğruna bu zincire zarar vermeyelim.
Soytarı tesbihi gibi sallamaktansa, efendi zikri belleyip, dili damağa yapıştırıp söz ile bir bir eyleyelim.
Gofreti çatal bıçakla yer gibi bu mevzuuya da itina gösterelim.
Isınmak üşürseniz, dinlenmek yorulursanız güzeldir derler ya, işte bu söze itibar ederek bazı şeyleri göze alıp yol yürüyelim.
Alışkanlıkları ve değişmeyecek olarak addettiklerimizi sertlikle değil, mertlikle ters yüz edelim.
Arabayı biz icat etmiş olsaydık içine ayakkabılarımızı çıkarıp öyle binerdik diyor ya Sadettin Ökten Bey, işte şu ifade bile çok şey ifade ediyor.
Şimdi diyeceksiniz ki her doğru her kulağa göre değildir.
Ben de sizlere diyeceğim ki bu bir doğru değil gerçektir.
Doğru herkese göre değişir ama gerçek tektir.
Arz edebildim mi?
Selâmetle…
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.