Miraç ve İsra Mucizeleri
İsra gecesi yüce Peygamberimiz Allah'ın kendisine ikram ettiği Burak adlı bir araçla Mescid-i Aksa'ya yürüyerek geldikten sonra Allah'ın dilediği yere kadar en yükseklere çıkmıştır.
Bu durumun: 1450 yıl önceki felsefe, Yunan bilimi ve genel dünya görüşünün uzayın hark ve iltiyam yani yarılma ve kapanma kabul edemeyeceği görüşünün hakim olduğu bir zamanda gerçekleşmesi çok manidardır.
Evrende her şey Allah'ın iradesi ve kudreti ile olur. Allah cc her şeyi en ince ayrıntılarına kadar bilir, onun isim ve sıfatları tecelli ettiği şeye göre mazhar olduğu yerde bu ilahi güçten bir nebze verilir, buna peygamberlerde mucize velilerde keramet adı verilmiştir.
Çalışıp güzel şeyler bulmak isteyen insanoğlu için de cenabı Hak bu tecellilerini kıskanmamakta, insanoğlu istediği takdirde, çalışanların bulması için bazı sebeplere yapışmaya bağladığı ilmi gerçeklerin üzerini açmaktadır, buna icat ve keşif denmektedir.
İcat bir şeyi bulmak, keşif açmak demektir yani Allah'ın evrende zaten var olan ilim ve kudret sıfatının tecellisi olan bazı şeyleri insanların sebeplere yapışarak deneyler yaparak bulmasına ve açmasına keşif ve icat denir. O halde dinin ve bilimin birbirine ters olması düşünülebilir mi?
Uzayın yarılıp kapanması o zamanlar bilim tarafından kabul edilmiyordu ancak şimdi artık uzay araçlarıyla çeşitli yıldızlara uydulara yolculuk yapılabilmekte ve bilimsel çalışmalar elde edilmektedir.
Tele-portasyon denilen ışınlanma şu anda bilimce bile imkânsız sayılmasına rağmen binlerce yıl önce bu, ilahi güçle gerçekleşmiştir. Bunun peygamberler tarihinde 3 örneği vardır hazreti İdris, Hz İsa ve Hz Muhammed Mustafa (sav)
Tayy-i mekân, tele-portasyon nam-ı diğer ışınlanma şu ana kadar insan ve benzeri ağır cisimden oluşan varlıklarda ancak Allah’ın bir lütfu olarak peygamberlerde ve velilerde görülmüştür. Latif cisim dediğimiz melek ve cinlerde ise bu sıradan bir olaydır.
Bu hususta 3 peygamberin ışınlanarak Allah'ın dilediği yükseklere çıkarılmasını anlatan ayetler sırasıyla şunlardır;
Hz İdris a.s.
“Kitap’ta İdris’i de an. Şüphesiz o, doğru sözlü bir kimse, bir nebî idi. Biz onu yüce bir yere yükselttik.” (Meryem 56-57)
Hz İsa a.s.
“Bir de inkârlarından ve Meryem’e büyük bir iftira atmalarından ve “Biz Allah’ın peygamberi Meryem oğlu İsa Mesih’i öldürdük” demelerinden dolayı kalplerini mühürledik. Oysa onu öldürmediler ve asmadılar. Fakat onlara öyle gibi gösterildi. Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, bu konuda kesin bir şüphe içindedirler. O hususta hiçbir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Onu kesin olarak öldürmediler. Bilâkis Allah onu kendine kaldırmıştır. Allah izzet ve hikmet sahibidir.” (Nisa 156-157-158)
Hz Muhammed (sav)
“Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Harâm'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir.” (İsra 1)
“Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız (Muhammed haktan) sapmadı ve azmadı.
O, nefis arzusu ile konuşmaz.
(Size okuduğu) Kur'an ancak kendisine bildirilen bir vahiydir.
Kur'an'ı) ona, üstün güçlere sahip, muhteşem görünümlü (Cebrail) öğretti. O, en yüksek ufukta bulunuyorken (aslî sûretine girip) doğruldu.
Sonra (ona) yaklaştı derken sarkıp daha da yakın oldu.
(Peygambere olan mesafesi) iki yay aralığı kadar, yahut daha az oldu.
Böylece Allah kuluna vahyedeceğini vahyetti.
Kalp, (gözün) gördüğünü yalanlamadı.
(Şimdi siz) gördüğü şey hakkında onunla tartışıyor musunuz?
Andolsun ki, o, Cebrail'i bir başka inişte daha (aslî suretiyle) görmüştü.
Sidretü'l Müntehâ'nın yanında.
Me'va cenneti onun (Sidre'nin) yanındadır.
O zaman Sidre'yi kaplayan kaplamıştı.
Göz (gördüğünden) şaşmadı ve (onu) aşmadı.
Andolsun, o, Rabbinin en büyük alametlerinden bir kısmını gördü.” (Necm 1-18)
Tele-portasyon İslam'da tayy-i mekân yani bir cismin bir anda uzak bir yerde bulunabilmesi yer değiştirmesi manasına gelir, bu bilimce şu anda imkânsız olsa bile bunu nice peygamberler, nice veliler bir mucize ve keramet olarak göstermişlerdir.
Allah kâinatta her şeyi koymuş, insanların çalışmasına amade kılmıştır ve tarihte peygamberler ve veliler eliyle gerçekleştirdiği bu nice mucizeler ve kerametler bugün bilim tarafından da ortaya konmaktadır, bu bakımdan şu anda imkânsız olanları hiç olmayacakmış sanmak bilimsel verilere terstir.
Tamam, peygamberin mucizesini anladık da Veli'nin kerameti nedir? diyenlere de aşağıda iki ayetle örnek vereceğim birisi Süleyman Aleyhisselam'ın bulunduğu Kudüs'e Yemen’de bulunan Belkıs’ın sarayının ışınlanarak getirilmesi diğeri de Hz Meryem'in mabetten çıkmadığı için mihrapta bulunan odasına her gün meleklerce çeşitli gıdalardan oluşan sofranın getirilmesidir.
Yemendeki Sarayın Kudüs’e Işınlanması
(Elçiler) Süleyman’a geldiğinde o şöyle dedi: “Siz bana mal yardımı mı yapıyorsunuz? Allah’ın bana verdiği size verdiğinden daha değerlidir. Hayır, hayır! Bu hediyenizle ancak sizin gibiler sevinir.
(Ey elçi!) Onlara dön; iyi bilsinler ki asla karşı koyamayacakları ordularla üzerlerine gelir, muhakkak surette onları yenilmiş ve küçük düşürülmüş olarak oradan çıkarırız!”
(Danışmanlarına dönerek) “Beyler! Onlar boyun eğerek bana gelmeden önce hanginiz o kraliçenin tahtını bana getirebilirsiniz?” diye sordu.
Cinlerden bir ifrit, “Sen makamından kalkmadan önce ben onu sana getiririm. Gerçekten bu işe gücüm yeter, ben güvenilir biriyim” dedi.
(Bu konuya dair) kitaptan bir bilgisi olan ise, “Ben onu sen göz açıp kapayıncaya kadar getiririm” diye cevap verdi. Süleyman, tahtı yanı başına yerleşmiş olarak görünce şöyle dedi: “Bu, şükür mü yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınayan rabbimin bir lutfudur. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur, nankörlük edene gelince, o bilsin ki rabbimin hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, kerem sahibidir.” (Neml 36 – 40)
Hz Meryem Anamıza Sofra İkramı
“Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir şekilde kabul buyurdu ve onu güzel bir şekilde yetiştirdi. Zekeriya’yı[88] da onun bakımıyla görevlendirdi. Zekeriya, onun bulunduğu bölmeye her girişinde yanında bir yiyecek bulurdu. “Meryem! Bu sana nereden geldi?” derdi. O da “Bu, Allah katından” diye cevap verirdi. Zira Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.” (Al-i İmran 37)
İlimle dinin çatışması diye bir saçmalık kesinlikle yoktur. ilim Allah'ın bir sıfatıdır, bütün ilmi kavramlar ve ilmi gelişmeler Allah'ım ilim sıfatının ve diğer isimlerinin bir cisim üzerinde tecelli etmesinden ibarettir. Din de Allah'ın ezeli ve ebedi sıfatlarının bir tecellisidir kendisinin tanınması için evreni ve insanı yarattığını bildiren yüce yaratıcımız ona kendisini tanıması için de, dini, peygamberleri aracılığıyla tebliğ ettirmiştir.
Dinle bilimi ters göstererek birbirine zıt zannettirip buradan bir ekmek aramak beyhudedir, her şey evrende Allah'ın kontrolü altındadır.
Allahtan başka kaçacak yerimiz yoktur!
“Allah geriye bırakılan (savaşa katılmayan) üç kişinin de tövbesini kabul etti. Sonunda, bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmeye başlamış, vicdanları kendilerini sıkıştırmış ve Allah’a karşı O’ndan başka sığınılacak kimse olmadığını anlamışlardı. Bunun üzerine O da eski durumlarına dönmeleri için onlara tövbe nasip etti. Şüphesiz Allah, tövbeleri kabul edendir, merhametlidir.” (Tevbe 118)
Şu ayet-i kerimede de geçtiği gibi evrende insanoğlunun tek kurtuluş mercii Allah'ın vahyettiği dindir, ondan başka sığınak ve merci yoktur, aklımızı başımıza alalım, ona göre düşünelim.
Cenabı Hak tarafından uzaya alınan ve uzayın fethini sağlayan bizlere ilham veren uzay yolculuğunun kapısını açan 3 peygamberin üçü de halkın yani muhatap oldukları halktan inanmayanların sıkıştırmaları üzerine olmuştur.
Hazreti İdris Sümer medeniyeti olarak bilinen ortamda onlara kalemle yazmayı öğrettiği halde ve onlara huzurlu bir dünya ve ahiret hayatı vadettiği halde onu sıkıştırdılar ve Allah tarafından o da tarafına kaldırıldı.
Hz İsa’yı da yine muhatabı olan halkı Yahudiler öldürmeye kalktılar ve Allah da onu o anda canını alarak veya sağ olarak semaya kaldırıp uzaydaki yerini aldı.
Peygamber efendimizi de müşrikler bir avuç Müslümanla Mekke'de bir mahalleye hapsederek ekonomik boy kota tabi tuttular. Açlık ve susuzlukla karşı karşıya koydular. aynı anda kendisini savunan ve koruyan amcası Ebu Talip’i ve annemiz Hz Hatice’yi de kaybetmesiyle, onu bu sıkıntıdan farklı manevi bir atmosfere çeken yüce Allah’ımız önce mescidi Aksa’ya yürüyerek ardından da Necm suresinin yukarıda verdiğim ayetlerinde geçtiği gibi Allah'ın istediği büyük makamlara, yükseklere çıkarılarak rahatlatıldı.
En doğrusunu Allah bilir. Her zordan sonra kolaylık vardır. Aleyhimize sandığımız nice olaylar lehimize ve hayrımızadır.
Allahtan hepimizi, nice miraç gecelerine sağ salim kavuşturmasını niyaz ederim!
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.