Mücadele edelim ama nasıl?
Hepimiz yakın çevremizden “mücadele ediyoruz” ifadesini fazlasıyla duymuşuzdur. İşi olan da olmayan da, çalışan da çalışmayan da bu ifadeyi rahatlıkla söyleyebilmektedir. Hatta emekli olmuş, işi gücü bırakmış aşağı yukarı her gün aynı faaliyetleri yapanlar da bu cümleyi dile getirmektedir. Acaba gerçekten mücadele ediyorlar mı yoksa hayatlarını devam ettirmek için gerekli olan yeme-içme, uyuma, dinlenme aktivitelerini mücadele olarak mı sayıyorlar?
Mücadele etmek Arapça bir kelime olup, savaşmak, çatışmak, uğraşmak, çarpışmak, çabalamak ve hatta ipi gerip bırakmak gibi anlamlara gelmektedir. Bu anlam üzerinde düşününce bizler daha çok hayatta kalmak için verilen çabayı mücadele etmek olarak algılıyoruz. Böyle bakınca fizik yasalarından, suyun toprakta yayılmasına, büyük patlamadan entropiye kadar her şey büyük bir mücadele içinde olduğu görülür.
Her ne kadar bu doğruysa da mücadele kelimesinin savaşmak anlamını da dikkate almadan meseleyi tam kavramış olamayacağımız da aşikâr. Çünkü büyük balık küçük balığı yer, kanserle savaş, bakterilerle savaş, pandemide covid virüsü ile savaş gibi kelimeleri de gündelik olarak kullanıyoruz. Hepsi gerçekten savaş mı bu yaptıklarımızın? Yoksa yok etmeye yönelik arzularımızı mı tatmin ediyoruz. Savaşınca sorunları çözüyor muyuz? Mesela pandemide virüsle savaştık ta yok mu ettik? Hayır sadece onunla nasıl yaşayacağımızı öğrendik. Bakteriler vücutta baskın hale gelince kullandığımız antibiyotiklerle bakterilerin kökünü kuruttuk ama bu arada faydalı milyonlarca bakteriyi de öldürdük. Tüm bunları geri kazanmak için belki 4 ay beklemek zorunda kalacağız.
Diğer yandan insan çevresi, tabiat şartları, coğrafi şartlar ve iklimle de mücadele halindedir. Bunun için ilk insandan itibaren tabiat şartları ile girişilen bir hayatta kalma mücadelesi var. Demiryolları ve karayolları için karşımıza çıkan dağları deliyoruz, yıkıyoruz, yolumuz düzgün olsun diye denizleri dolduruyoruz. Soğuktan korunmak için yine tabiatın kaynaklarından faydalanıp ısınıyoruz. Bunlardan hangi mücadelemizde başarılı olduk diye düşünürseniz sadece tabiat şartları ile uyum halinde olan mücadelemizde diyebiliriz. Yoksa bir deprem sonrası tsunami'de doldurduğumuz deniz, açtığımız yollar, tüneller hepsi bir anda yok olabiliyor. Yani insan karşılaştığı zorlukları aşmak için sürekli çabaladı, uğraştı, fizik kanunlarını aşabilmek ve onunla uyumlu hale gelebilmek için yollar buldu, keşifler yaptı. Ama bu kavga hiçbir zaman güneşle savaşa dönüşmedi. Ya da med-cezirle savaş yapmadık. Rüzgarlardan faydalanmanın yollarını aradık durduk, kimi zaman bulduk çok yararlandık. Savaşmaya kalksaydık bugün insan türünden geride birkaç fosil dışında bir şey kalmazdı. Yoksa savaşın kuralı belli güçlü olan kazanır. Allah’ın koyduğu kanun, tabiatı bizden güçlü yapmış, savaşırsan kaybedersin. Uyumlu yaşarsan hayat devam eder.
İnsanoğlu ilk atalarından itibaren hayatta kalma mücadelesi vermiş ve belki 300.000 yıldır varlığını devam ettirmektedir. İlk antik atalarımız karnını doyurmuş, susuzluğunu gidermiş, çoluk çocuk olmuş, güvenliğini de temin etmişse duruma isyan edecek bir şey yok ki, razı olmuş elindekine ve mutlu yaşamış. Ama ne zaman öğrenmiş başkalarının elindekini kapmayı, siyaseti, parayı, silahı, hükümranlığı, köle edinmeyi o zaman başlamış bizde savaş hali. Mali’de çekilen bir belgeselde adeta tüm kemikleri sayılacak kadar zayıflamış annenin kucağında taşıdığı gözlerinin içi gülen bebeği hep hatırlarım. O bebeği yıllar sonra kim cani hale getiriyor? O günlerde karnı tokken gayet mutlu; 20 yaşında neden 100 kilo olmasına rağmen mutsuz ve elini kana bulamış?
İnsan ne zaman rahat eder? Mücadele eder, ekmeğini aşını kazanır, evine çoluk çocuğuna bakar, kendi bilinciyle kendini tanır, içinden gelen zevklerini yerine getirir, sanatla uğraşır, edebiyatla vakit geçirirse onu mutsuz edecek çok bir şey yoktur. Severek yaptığı işler onu yormaz. Kendi ihtiyaçlarını bilir ve onları elde etmek için mücadele eder ve huzur hisseder. Ama dışardan gelen ihtiyaç listeleri bizi her zaman mutsuz edecek yollara sevk eder. Para, makam, mansıp, haz ve şöhret bunların cazibesi bizi bizden ediyor ve yoldan çıkarıyor. Sonra da normal buymuş gibi yaşamaya başlıyoruz.
Bizi gerçekten mutlu eden nedir? Var mıdır bunun formülünü bilen? Mücadele etmek bizi mutlu etmeye yeter mi? Yoksa uğraş uğraş, didin didin yerinde duruyorsan neyin mücadelesini vermiş oluruz? Mücadele bir hedefi olan insanlar için anlam taşır. Hedefe ulaşıp ulaşamamak bile çok önemli değildir. Tatmin duygusu, hedefe ulaşmaktan çok kendini gerçekleştiren insanın elde edebileceği bir duygudur. Hedefe ulaşabilmek için gösterilen mücadele ve akıtılan ter, huzurlu bir kalp bırakır.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.