Hiçbir taklit takdir görmez
Bilgi ve iletişim çağında yaşıyoruz. Dünyada her şey büyük bir hızla değişiyor. Öylesine akıl almaz bir hıza dönüştü ki bu hız artık bizim gibi X kuşağına ait nesiller ayak uydurmakta zorlanıyorlar. Hatta çoğu zamanın hızının farkında bile değil. Hala eski çözüm yolları ile fatura ödemeye çalışanı da var, televizyon karşında haber saatini bekleyeni de var, tuş takımlı telefon kullananı da… Çünkü insan yaşlandıkça değişime ayak uyduramaz hale gelir, hatta direnir, itiraz eder. Tüm olup biten değişimi bir tür bozulma olarak bile tarif edebilir.
Ulaşım ve iletişim imkanları gün geçtikçe artıyor. Dakika başı telefonumuza haber kanallarından yenilik haberleri düşüyor. Tüm bunların ne işe yaradığını çoğu zaman bilmiyoruz. Kullandığı telefonun ya da bilgisayarın tüm özelliklerini bilen kaç kişi vardır? Hadi bildiğini kabul edelim, kaç tane özelliğini kullanıyor bu insanlar? Bu iletişim ve ulaşım imkanları arttıkça insanlar arası etkileşim artacak ve kültürlerarası farklar azalacak diye düşünüyoruz.
Elbette insanlar arası iletişim arttıkça etkileşim artıyor. Dünyanın bir ucunda yapılan bir alet, sosyal medyadan paylaşıldığı andan itibaren kısa süre içinde milyonlara ulaşıp onları etkileyebiliyor. Genç nesillerimiz moda uğruna halden hale giriyor ve sokaklarımız batının caddelerine benziyor. Hatta kendi şehirlerimizde gördüklerimizi çok ülkede göremiyoruz. Madem ki batıda çıkmış bir modadır bu, biz onlardan bile fazlasını yapabiliriz iddiasıdır sanırım. Etkileşim demek yetmez, buna belki insanın kendi şeytanını geçmesi denebilir.
Aslında söylemeye çalıştığım şey toplumların birbirinden etkilenmemesi değil, tabii ki etkilenecekler. Toplumsal etkileşimde taklit edilen her zaman zengin ve güçlü olan toplumlardır. Vaktiyle at sürdüğümüz toplumlara kendi kültürümüzü mutlaka taşıdık. O günün imkanları ölçüsünde ne kadar mümkün olduysa artık. Avusturya’da bir kahvecinin duvarındaki” Kahveyi Türklerden öğrendik ama lezzeti biz zirveye taşıdık” yazısı, söylemek istediğimi anlatıyor.
Güçlü, zengin ve bilgili olan taklit edilir. Sevilen takdir ve taklit edilir. Mutlaka kendi medeniyetimizi ve kendi kültürümüzü o günün imkanları ölçüsünde gittiğimiz yerlere götürmüşüz. Ama bugün onlardan geriye çok fazla bir şey kalmamış görünüyor. Gittiğimiz yerlerde ya bir medrese, ya küçük bir mescit, ya bir hamam, ya bir köprü bizi karşılaması gerekmez mi? Elbette Balkanlarda birçok ülkede bunlar vardı ama artık yerlerinde yeller esiyor. Batı öyle çok öyküneceğimiz bir yer değil. Hoşgörülü de değiller. Hümanizm onların sadece reklam sayfalarında var. Kendilerine ait olmayanı, benzer olmayanı menfaatlerine uygun olmayanı ortadan kaldırmakta hiç tereddüt etmezler.
Endülüs medeniyetinden kurtarılan 30 kitapla batı medeniyetinin kurulduğuna dair Pierre Cori’ye ait cümleler de uydurma cümleler. Batı medeniyeti bırakın bizi övmeyi durumu tespit eden objektif ifadelerle değerlendirme yapmayı bilmez. Onlar için doğu, sadece göçebe ve medeniyetten uzak halk kitleleridir. Tırla yaptığım yolculuk sırasında Bulgaristan ve Romanya’da yol kenarlarında kahvelerde okey oynayanları gördüğümde şehirlerimizde gördüğüm manzaralar aklıma geldi. Biz bu muyuz dedim.
Anlatmaya çalıştığım konu medeniyetler karşılaştıklarında etkileşimin mutlaka olacağı konusuydu. Ancak vaktiyle balkanlarda birkaç ülkeyi hariç tutacak olursak batıda çok fazla kültürel mirasımız kalmamış görünüyor. Tarihte kültürel olarak etkileşimin kolay olmadığının farkındayım. Mimari ve sanat olarak batının çok mirası yok ettiğini de biliyorum. Dün ne yapmış olursak olalım ama bugün bizim kendimize ait sanat, edebiyat, mimari gibi konularda özgün eserler üretemediğimizi görebiliyorum.
Şehirlerimize baktığımızda mimari yönden hangisinin diğerinden farklı özellikleri var. Hangisini tek fotoğrafla tanıyabiliriz? Kendi karakteri ve kimliği olan kaç şehrimizi gösterebiliriz? Kaç şehrimizin marka değeri oluşturduğunu bir düşünün bakalım bulabilecek misiniz? Farklı bir yapı üretmezseniz, kendi mimarinizi ortaya koyamazsanız, sorunlarınıza kopya olmayan kendi özgün çözümleri bulamazsanız, modern dünyanın sorunlarına kendi kültürünüzün çözümlerini getiremezseniz, şarkı yarışmasına bile İngilizce şarkıyla katılırsanız batı bizim hangi yönümüzü övecek, imrenecek merak ediyorum.
Bize merakla ve takdirle bakan belki bizi taklit eden bir dünya istiyorsak önce kendi yerimizi bilmemiz, kendi kültür ve medeniyetimizi tanımamız, kendi mizacımıza göre hareket etmemiz şart görünüyor. Gelen turist, bizde farklı olan ne varsa görmek istediği için geliyor. Yoksa kibrit kutusu gibi yığılmış binalarımızı ve devasa alışveriş merkezlerimiz görmek için gelmiyor. Acaba farkı görmek için gelen adam hepsi birbirinin benzeri olan şehirlerimizi, batıya özenen toplumumuzu, kendi kültüründen habersiz ve kendi özünü terk etmiş bir ülkeyi över mi, ona özenir mi? Hiçbir taklit takdir görmez, hiçbir kopya aslı kadar kıymetli olmaz.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.