Keşfetmek mi yoksa rutin bir hayat mı?
Şehirli hayatta her şey planlanmış, yaşadığımız her yer tasarlanmış durumda. Hemen hiçbiri üzerinde söz hakkımız yok. Giydiğimiz, yediğimiz, içtiğimiz, kullandığımız şeyleri biz üretmiyoruz. Tüm ihtiyaçlarımız bizim adımıza cevaplanmış gibi görünüyor. Bildiklerimiz bile kendi aklımızın ve düşüncelerimizin ürünü değil. Akşama kadar yaptığımız konuşmaların hangisi kendi düşünce dünyamızın ürünü acaba? Çoğuna hiçbir emek vermeden, kafa yormadan hazır olarak alıyoruz. Bu kadar hazıra konan bir akıl düşünmeye ihtiyaç duyar mı? Dolayısıyla beynimiz yarı tatil- ekonomik modda yoluna devam ediyor. Arkasından ise rutinlerden oluşan monoton bir hayat yaşıyoruz.
Bize söylenen hatta dayatılan işlerin tersini yapmak biraz cesaret gerektirir. Bize tarif edilen rutin hayatın dışına çıkabilirsek farklı tecrübeler edinebiliriz. Kişi kendi hayalinin peşine, kendi aklıyla elde ettiği planlarıyla yola çıkarsa kimseye faydası olmasa da kendini mutlu eder. İnternet üzerinden ara sıra önüme düşen biyografi hikayeleri görüyorum. Hiçbirinde zengin babanın akıllı çocukları karşıma çıkmıyor. Hep sıfırdan başlayan, zor zahmet hayata tutunan, çabadan sadece elleri değil tüm bedeni nasır tutmuş insanların hayat hikayelerine rastlarım. Bu hayat hikayelerinin hepsinde zorluk, sıkıntı, borç, iflas ve hacizler var. Bu arızalar, insanları planların ve rutinlerin dışında davranmaya zorlamış, başta yaptıkları planları da bozulmuş çoğu zaman. Bu insanlar ölmüş, yıllar sonra sanal medyada ilginç hayat hikayeleri olarak bizim karşımıza çıkıyor. Nasıl bir hikâye yazmışlarsa ölümlerinden sonra bile insanlara yol göstermeye devam ediyorlar.
Doğduğu andan itibaren bakıma muhtaç olan insan 300 000 yıllık insanlık tarihini nasıl yazmış? Yine bu kadar milyar insan arasında bazıları neden öldükten sonra bile ders veren hayat hikayeleri inşa etmişler. Bu insanlar öncelikle sosyal canlı olarak sosyal bir hayat yaşamışlar. Bu hikayelerde kahramanlar herkesin aklına gelmeyen benzersiz işler yapmışlar. Kafaları tamamen farklı çalışmış bu insanların. Bu farklı hayatlar insanlık tarihi içinde çok özel icatlar yapmış ve keşiflerde bulunmuşlar. Nihayet bu insanlar geriye toplumsal hayat için bir kültür inşa etmişler. Sanayi devriminden sonra da artık saatli, vardiyalı ve üç öğünlü bir hayata geçmişiz. Ondan önce Allah ne verdiyse öyle yiyip-içen ve yaşayan canlılardır insanlar.
Canı sıkılınca icat yapıyor, karnı toksa arıza çıkarıyor, isterse coşuyor, koşuyor kısaca kendinin ayarladığı bir ritimle hayata devam ediyor. Ama modern insanın böyle kafasına göre yaşaması söz konusu bile değil. Hatta günümüz insanını her şeyi önceden hazırlanmış, yiyeceği öğünden yapacağı işe kadar planlanmış bir hayat bekliyor. Dünya artık her şeyi planlı, düzenli ve saatli olarak ayarlamış. Eski atalarımızın yaşadığı hayata taban tabana zıt bir hayat. Otobüsün azcık geç kalması sorun oluşturuyor. Peki böyle bir hayata göre mi yaratıldık? Biyolojimiz bu kadar düzene alışık mı ya da kabul eder mi? Şöyle etrafınıza bir bakın bakalım bu kadar rutin ve planlı hayatı olan insanlar bunalıma girmiyorlar mı? Hepsi stresten şikayetçi değil mi? Ne zaman mücadele, farklılık, yenilik, değişiklik oluşur, hemen beyin uykudan uyanır ve çalışmaya başlar. Eski metotların işe yaramadığını fark edince yeni metotlar aramaya başlar. Yapılmaz zannedileni, imkansızı becermek için gelmişiz buraya ve bunu yapmak bizi coşturur. Diğer yandan besin zincirinde insan besin olarak tanımlanmamış hiçbir dönemde; doğuştan düşmanımız yok. Rahat yaşıyoruz ama bu kadar rahattan bir marifet çıkmıyor.
Tabiatta hiçbir şey rutin içinde değildir. Hayvanlardan emekli olanı gören var mı? Sadece ecellisi var. Aslanlar on günde en az bir yemek zorunda, yoksa ölür. Hava koşulları hakkındaki bilgilerimiz kesin değildir. Burada bir kaos var. Hayatın gerçek düzeninde mesai saati ve vardiya gibi şeyler yok. Yemek ve uyku saatleri dakikalık ayarlarla yürümüyor. Her gün aynı saatte kalkmak, aynı işleri yapmak, aynı performansı göstermek ne kadar mümkün? Motor mu yoksa robot muyuz?
Herkes biraz doğrusal düşünüyor. Bedenimizin bizim sandığımızdan çok daha karmaşık bir düzeni var. Havanın durumundan ne kadar etkilendiğimizi düşünecek olursak ne demek istediğimiz anlaşılır. Böyle hap bilgilerle hayatımızı inşa etmemiz mümkün görünmüyor. Sosyal medyadan her gün şunu yerseniz bunu içerseniz diye başlayan sağlık önerilerini görüyoruz. Dünyanın sağlığımıza en çok faydası olacak yiyecek listesini çıkarsak ve bu şekilde altı ay beslensek sonuçta hasta oluruz. Metabolizma kesinlikle strese girer. “-Bana başka yiyecek içecekler de ver.” der adeta. Her gün şu kadar yürüyüş yaparak hayatımızı sağlıklı hale getirme iddiası da aynı türden bir iddiadır. Bu kadar yürüyüşe kas, iskelet ve eklemler dayanır mı? Hareketli hayatı da çeşitlendirmek gerekir. Egzersiz faydalıdır ama her gün aynı egzersizler bu işi profesyonel olarak yapmaya yani rutine götürdüğü için zararlarını hesaba katmalıyız. Yıllarca aynı insanlarla vakit geçiren adamın IQ seviyesi düşecektir. Çünkü onları bir süre tanıdıktan sonra, tepkilerini, duyarlıklarını, esprilerini, üzülme gerekçelerini, sevinç sebeplerini öğrenen bir adam otomatik pilota bağlanır ve bu şekilde devam eder. Hayatta elbette her şey bilinmezlerle de dolu olmamalıdır.
Son olarak düzenli işler konusunda rutin ve rituellere ihtiyacımız var. Sabah kalktığınızda yaptığınız rutin işler bizi rahatlatıyor ve bu rutinlerin arasına koyulacak kaotik işler bizi canlandırıyor. Kendinizi geliştirmek istediğimiz noktalarda rutinlere ihtiyaç var. Ama bu, örneğin keman çalmayı öğrenene kadar bu geçerli. Aynı parçayı kemanla binlerce kez çalmak sanat mıdır? Rutin hayatlara mutlaka periyodik olarak kaoslar eklemek gerekiyor ki hayat hikayesi oluşturabilelim. Güneşin, yıldızların, ayın, mevsimlerin düzenine bir başka ifadeyle rutinlerine bakınca kainattaki düzen hakkında bir şeyler söyleyebiliyoruz. Elbette rutin önemli ama hayatta her şey rutin değil. Keşfetmek isteyen rutinin dışına çıkmalı.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.