Ne Yasımız Yas Ne Bayramımız Bayram
Yaşadığımız küresel salgının dünyayı değiştireceğine yönelik birçok görüş dillendirildi. Salgın sonrası dünyanın sosyal, siyasal, ekonomik ve teknolojik açıdan öncesine benzemeyeceğine dair hepimizin bir fikri vardı. Bu fikirlerimizi farklı mecralarda ifade ettik. Sokağa çıkma yasaklarında teknolojinin imkanlarını kullanarak yaptığımız sohbetlerin ekseriyetinde, teorilerimiz üzerine derinlemesine kafa yorduk. ‘’Dünya artık eski dünya olmayacak’’ sözü her fırsatta dilimizdeydi.
Bu teorilerin bir kısmını ben de yazdım. Bir kısmını ben de takip ettim ve konuştum. Ancak artık bahsettiğimiz/bahsedilen bu gelecek öngörülerimizin biraz abartılı olduğunu düşünmekteyim. Hayatımıza giren birçok yeniliğin kalıcı olacağının farkındayım. Çok uzun yıllar gerektirecek kimi dönüşümlerin artık bu salgın dolayısıyla hızlıca gerçekleştiğini de biliyorum. Bununla ilgili farklı alanlardaki görüşlerimi bu köşe aracılığıyla sizlerle de paylaştım.
Ama insanın çok daha temel konularda hiçte zannedildiği kadar hızlı bir dönüşüm yaşama imkanı olmadığını fark ettim. Salgının Türkiye’de tespit edildiği ilk dönemlerde bir iş arkadaşımın dedesinin virüs dolayısıyla ölümünü öğrendiğimde çok üzülmüştüm. Üzüntümün yanında ne yapılacağına dair bir fikrimde yoktu. Böyle bir günde arkadaşımın yanında olmanın yolu neydi bilemedim, doğrusu. Sonra bir telefon etmenin ötesine geçemediğimi fark edip oldukça kısa bir taziye telefonu etmekle yetinmek durumunda kalmıştım.
Aynı dönemlerde evde kal çağrılarına uyarak bütün gün yalnızca salgınla ilgili haberleri izliyordum. Salgın sebebiyle vefat edenlerin cenazeleri ile ilgili haberler ise beni diğer haberlere oranla daha fazla etkiliyordu.
Bu süreç içerisinde evde kaldığım hemen hemen bir ayın sonunda kendi anneannemin rahatsızlandığını ve hastaneye kaldırıldığını öğrendim. Hadim Devlet Hastanesinde kalp rahatsızlığı dolayısıyla tedavi altına alınınca annem ile birlikte yanına gitmek istedik. Ancak salgın tedbirleri kapsamında giriş-çıkışlar ve hastane görüşü ziyadesiyle sıkıntılıydı. O an bahsedilen gelecek öngörülerinin ve değişecek insan davranışlarının ötesinde bir şey düşünme mecburiyetim oldu.
Konya’ya sevk edilmesinin ardından geçen üçüncü günde kalp rahatsızlığından dolayı anneannem 21 Nisan günü vefat etti. Sonrasında cenazenin Taşkent’e götürülmesinden tutunda Cenaze namazından, defin işlemine kadar birçok konuda daha hassas ve farklı bir uygulama yapmak zorunda kaldık.
Cenaze için binlerce kilometre öteden gelinerek, geride kalanların kenetlendiği bir cenaze ve yas sürecini yaşamak mümkün olmadı. Hatta Cenaze Namazında sosyal mesafe uygulandı ve kimse birbirine sarılarak acısını hafifletme imkanı bulamadı.
Oysa ölüm, cenaze merasimi ve yas hafızamızda tarihi bir geçmişe sahiptir. Üstelik bu hafızımızdaki tarihi ritüellerin birçoğunun ne kadar işlevsel olduğunu da belirtmek istiyorum. Bir cenaze evinde taziye için oluşan kalabalık esasında geride kalanlar için ziyadesiyle kıymetli bir dayanışma sağlamaktadır. Yakın komşuların evinden getirdiği yemekleri dağıtırken oluşan hareketlilik aslında önemli bir işlev görmekteymiş.
Kardeşin kardeşe sarılamadığı ve annesinin ölümünün acısını bir telefon aracılığıyla paylaşmak zorunda kaldığı bir dönüşüm ne kadar kalıcı olabilir?
Öte yandan ilk defa evde kalmanın zorunlu olduğu bir bayram geçirdik. Bayram sevincini yaşayamadık ve paylaşamadık. Her bayram arifesinde çıkılan köy yoluna çıkamadık. Her bayram olduğu gibi sabah erkenden kalkıp namaza gidemedik. Namazı bitirip bütün cemaatle bayramlaşamadık. Namaz sonrasında hiçbir yakınımızın kabrini ziyaret edemedik. Kalabalık bayram sofrasına oturamadık. Bayram öncesi aldığımız yeni kıyafetlerimizi giyip büyüklerin ellerinden öpemedik.
Peki ne yaptık? Yine teknolojinin bize sunduğu imkanlar ile evimizde üzerimizi dahi değiştirmeden bayram kutlaması adına bir şeyler denedik. Olmadı.
Hüznümüz, yasımız, sevincimiz, bayramımız ve birçok ritüelimizin kıymetini anladık, belki de. Evet, gelecekte birçok şey değişecek. Normal sürecinden çok daha hızlı kimi dönüşümler gerçekleşecek.
Ancak yasımızı da sevincimizi de bayramımızı da böyle yaşamak hiçbir zaman istemeyeceğiz.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.