Prof. Dr. Recep Tuzcu

Prof. Dr. Recep Tuzcu

Ruh ve nefıs mücadelesi

Ruh ve nefıs mücadelesi

İlk insandan günümüze kadar gök kubbenin altında gelişen hak ve hak ve hilkate uygun her değer, hakikatin farklı bir tezahürü olarak muteber olmuştur. İslam ve Türk tarihinden süzülüp gelen kültürel birikime dair değerler bizim için büyük bir zenginlik kaynağıdır. Bilgiye, hikmete, irfana dayanan medeniyet değerlerimiz tarih boyunca sevgiyi, hoşgörüyü, adaleti, kardeşlik ve dayanışmayı ön planda tutmuştur. İnsanların, toplumların ve devletlerin gücü, her dönemde ürettikleri kültür ve medeniyet değerlerinin varlığıyla ölçülmüştür.

İnsanlık tarihi, akıl ve düşünce sahibi bir varlık olan insanlığın kurduğu medeniyetleri ve aralarındaki ilişkileri anlatır. İnsan zihin faaliyetlerinde bulunma kabiliyeti ile her döneme ait bilim, sanat ve kültür üretir ve ürettiği bu düşünce ile de tarihe yön verir. İnsanoğlu olarak daha aydınlık bir gelecek inşa edebilmemiz, insanlığın ortak değeri, mirası ve kazanımı olan kültür ve medeniyet değerlerini geliştirebilmemizle mümkündür. Felsefeden tababete, astronomiden matematiğe kadar her alanda, Medine’de, Kahire’de, Şam’da, Bağdat’ta, Buhâra’da, Semerkant’ta, Horasan’da, Konya’da, Bursa’da, İstanbul’da ve coğrafyamızın her köşesinde üretilen değerler, bütün insanlığın ortak mirasıdır.

Öyle insanlar vardı ki vefat etse fikirleri ile tarih üstü vizyonuyla insanlığa yol gösterir. İnsanlığın ortak kültür mirası, sözünü ettiğimiz bu bilge şahsiyetlerin birisi de şüphesiz İmamu’l-Hüda Ebû Mansur Muhammed b. Muhammed el-Matüridî es-Semerkandî’dir. O bir asra yaklaşan bereketli ömrü ile farklı disiplinlerde ortaya koyduğu eserlerindeki görüşler ile asırlar sonrasında bile insanlığa ufuk çizen, pek çok meseleye ışık tutan bir alimdir. İslam düşünce sisteminde Kitabu’t-Tevhid adlı eseri ile İmâmü’l-mütekellim (Kelamcıların hocası) olduğu kadar Kur’an’ı aklı selim ışığında tevil ettiği Tevilâtü’l-Kur’an’ı yorumlama geleneğine yeni bir çığır açmıştır. Bunlardan bir diğer alimde Ebû Zeyd Abdullah b. Ömer ed-Debûsî’dir. Mukayeseli İslam hukukunun ilk örneklerini kale almış, ahlak felsefesine dair eserler yazmıştır. Yazdığı Tesisünnazar, Takvimü’l- Edille, el-Esrâr fil usül ve furû ve el-Emedül Aksa eserleri ünümüze kadar ulaşmıştır. Bu sosyo-psikolojik problemlerimizin çözüm kodları bu eserlerde mevccutur.

Yirminci birinci asra sunabileceğimiz medeniyet teorisinin özü ve dokusunu ancak sahip olduğumuz bu hazinelerin ve zengin birikimin işlenmesiyle mümkündür. Gelecek nesillere karşı en büyük sorumluluğumuz, insan ve âlem tasavvurumuzun temel bileşenleri oluşturan bu eşsiz mirasın etkin bir şekilde aktarılmasını sağlamaktır. Bu günkü ve yarınki nesillerimizin gelişimi, geçmişimizden devraldığımız büyük kültür ve medeniyet mirasının daha iyi idrak edilmesine ve sahiplenmesine bağlıdır.

İlim geleneğimizde akıl ve vahiy dengesini yakalamak kültürel algılarımız çağdaş yönelimlerimiz ve bunu etkileyen içinde bulunduğumuz toplumunun algılarının da doğruluğunun denetlenmesidir. Bu açıdan insanda oto kontrol ve sosyo-kontrol dengesi önemlidir. Oto kontrolü insana yerleştirilen ruh ile sağlarız. Ruh Allah’ın emrin hakkında a bilgi verilmiş emir âlemine aittir. Dünyada ruh cesedimize hapsedilmiş özgür olma bağımsız yaşama ve fikri sıçrama yapabilme kabiliyeti ile bizi ilkeli olmaya çağırır. İnsanın psikolojisi ruh halinin durumu ile ilgilidir. Ruhumuz sıkılması sadece maddi hususlara ait bir sıkıntı değil bilakis yüksek değerlere sevgi, saygı, tatil ve takdir edilme ihtiyacı gibi hususların ihtiyaç haline geldiğinin işaretidir. Bu husus devam ederse insanda ruhi çöküntü ya da patlamalar getirir. İnsanların nefsini terbiyesi aslında ruhi seciyesine uygun ortamda ve toplumda sağlanır. Bu konuda onun ruh halini dikkate alacak aile öğretmen veya rol modeli olabilecek ruh ikizlerini ararlar. Bu insanlarda yüklü enerji iyiliğe ya da kötülüğe yönelmiş olabilir. Bu sebeple Kuran iyilerle beraber olmayı emreder. Enerjilerin aynı hatta birleştirilmesi iyi ya da kötülerin elinde kişileri ve toplumu etkiler.

Hilkat insanın tab’ı olan seciyesini yani ruhunu ele geçirmesidir. Bu bireylerden oluşan toplumlarda toplumu yönetmek zordur. Çünkü yönetenler de iç kontrolü utanması kalmadığı için sürekli haksızlığa zülme yönelir. Zülmü kaldırmak hukuk siteminin işlemesine cezaların uygulanmasına ve caydırıcı olmasına bağlıdır. Ceza kanunları, ticaret ve aile hukukunun sağlıklı yürümesi için acımadan uygulanmasına bağlıdır. İnsanların iç kontrolü ahirete hesabı dikkate almıyorsa, toplumu kontrol için cezaların uygulanması kaçınılmazdır. Fakat tuz da kokmuşsa yani zülüm yaygınlaşmış o toplum sünnetulllah gereği, o toplum helak edilir ya da bir başka toplumun tahakkümüne girer yok olur. Bilmek yetmez yaşamak gerekir, yaşamak yetmez samimiyet gerekir. Toplum olarak yanlışı düzeltmek için kötülüğü elimizle, dilimizle hiç olmazsa kalbimizle yok etmek için çaba göstermemiz gerekir. Bireyin özgürlüğü için toplumu toplumun özürlüğü için bireyi iyilikte tutmak veya cezasını kesmek zorundayız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Recep Tuzcu Arşivi
SON YAZILAR