SÜTTEN DİLİMİZ YANDI BİR KERE
Elbette sapla samanı birbirine karıştıracak değiliz. Fetö’cülere bakıp diğer cemaat ve tarikatları de aynı kefeye koymak hiç de adaletli olmaz. Niyeti, İslam’ı daha güzel yaşamak ve Allah’a daha yakın olabilme gayreti içinde olanlar baş tacıdır. Bu cemaat ve tarikatların birinin içinde olmak veya olmamak çok da önemli değildir. Cismen birinin içinde olmasak da hepsiyle de gönül bağımız mevcuttur.
“El alıp” bir tarikatın müntesibi olmadığımız için, müntesip müritler gibi “Kayıtsız şartsız” bağlılık da aklımıza uymadığından, yapacağımız “Özeleştiri” hoş görülecektir diye ümit etmekteyim.
Geçenlerde bir arkadaş paylaşmıştı, Face’de gördüm.
Müritler sıra sıra yere yatmışlar, şeyh efendi de onların üzerlerine basarak koşuyor. Videoyu paylaşan mürit kardeşimiz de şöyle söylüyor:
“Efendimiz bizi şereflendirdi…”
Yapılan ibadetler referansını Kur’an ve sünnetten alması gerekmiyor mu? Mesela böyle bir –sözüm ona- ibadet Peygamber efendimiz zamanında yapılmış mı? Bu yapılanın insanın ahireti ile nasıl bir bağı olabilir? Tabi siz müridana “Mürit, efendi karşısında gassalın önündeki meyyit gibi olmalıdır” diye şart koşarsanız, mürit de düşünme yeteneğini kaybedecektir. Çünkü (Haşa) Allah aklımızı bizlere aksesuar diye verdi ya (!).
Kayıtsız şartsız teslimiyet sadece Allah’a ve Rasulünedir. Müridanın Şeyhine bağlılığı da ne yazık ki kayıtsız ve şartsız bir bağlılıktır. Müridlerin vedalaşırken “Efendime emanet ol” demeleri bağlılığı kayıtsız şartsız yapmıyor mu? Bu her tarikatta böyle değildir. Ama bu ve benzeri aşırılıklar her birinde farklı-farklıdır. Mesela efendisinin resmini karşısına alarak namaz kılan müritler var. Buna da “Rabıta” diyorlar.
Bu anlattıklarım tespit ettiğim yanlışların küçük bir kısmı. Maksadım tarikatları lekelemek değildir. Öz eleştiriyi bu fakire çok görmeyin ne olur.
Bir ustanın dizinin dibinde, ustanın gösterdiği yoldan gitmek, insanı yanlış yola sapmaktan kurtarır. Ama günümüz tarikat yapılanmasının ciddi anlamda onarıma ihtiyacı bulunmaktadır. Biliyoruz ki, Osmanlı’nın temeli tasavvuf ve tarikatların koruyucu ve kucaklayıcı muhabbetiyle atılmıştır. O nedenle de altı asır boyunca dimdik ayakta durmuştur.
Müslümanlar, şeyhlerini uçurmaktan vazgeçmeli, aklın bir aksesuar olarak verilmediğini fark etmeli, saygı sınırları içinde efendilerinin karşısında meyyitliğe tav olmamalıdır. Bulundukları yerde Kur’an ve sünneti ön plana almalı, sadece efendinin kitabını okumak yerine, Kur’an’ın ne dediğini de anlamaya çalışmalıdır.
Bu yapılanmanın olduğu yerde bilin ki ben de olacağım.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.