TABİP HİKAYESİ!
Çok eskiden şehrin birinde, iyi huylu, güler yüzlü, yardımsever, kimseyi geri çevirmeyen, herkesin derdini kendine dert edinen, kim çağırsa koşan bir Tabip yaşardı.
Mütevazi biriydi. Hastalarını muayene ettiği oda da, kaldığı ev de, kendi halinde, gösterişsiz, ancak içeri girildiğinde dost hanesi misali sıcacık mekanlardı.
Aradan uzun bir zaman geçti.
Memlekette çaresi bulunmayan, illet bir hastalık tevarüs etti.
Kimi ta…Uzak doğudan “Diyarı Çin’den” geldi demiş.
Kimi, ”Frengistan” başımıza bu işleri açtı diye yakınmış.
Ahali, ister istemez hemen Tabibe koşmuş.
Demişler ki, ey Tabip, bu hastalık ne menem bir şeydir!
Gözle görülmez, elle tutulmaz derler!
İn midir, cin midir?
Bir vursak yarısı boşa gidecek bir şey midir, nedir?
Tabip, aman kardeşlerim demiş, Yakın durmayın, aralaşın, az biraz misafir kabul etmeyin, misafirliğe gitmeyin, evinizde oturun, az bekleyin, bulunur inşallah şifası dediyse de, dinleyen olmamış.
Mahallenin kabadayısı, gömleğinin kollarını sıvayarak, meydana doğru birkaç adım atmış ve haykırmış;
Ulen mikrop dedikleri yaratık , ulen melun şey!
İşte karşındayım!
Erkeksen, yiğitsen çık karşıma, bir vuruşta seni geldiğin yere göndereyim!
Mahalleli;
Ana maşşallah demişler!
Analar ne yiğitler doğuruyor!
Kendini bizim için feda etmeye hazır bu babayiğit!
İhtiyarın biri;
Vay aslanım demiş! Demek sen bu mikroba karşı duracaksın öyle mi?
Aynen baba demiş, kabadayı!
Siz şöyle bir çekilin, varın evlerinize, seyredin pencereden, görün bakın ben ne yapıyorum o mikrop denen kendini beğenmişi!
Ağzını burnunu kır, dağıt demiş yaşlı kadının biri!
Hem öyle dağıt ki, değil mahallemize, şehrin kapısından içeri girdiğine pişman olsun mendebur!
Kabadayı;
Merak etme anacığım demiş, anasından doğduğuna pişman etmezsem adam değilim!
Telaş yok, panik yok!
Eğer onu bu meydana gömmezsem, bana Allah’ın selamını vermeyin!
Oradan biri atılmış;
Evladım demiş, Tabip ne dedi bu işe?
Kabadayı birazda kızgınlıkla demiş ki; Bu iş Tabiplik değil baba, bu iş tam benlik, tam bana göre.
Bit kadar, pire kadar cürmüyle ateş olsa ne kadar yer yakar bu mikrop?
Sen yine de Tabip ne diyor diye, danışsaydın!
Tabip dediğin, efendi bir adam, kötü laf bilmez, benim gibi adamın yüzüne ana-avrat küfretmez, kavga etmez, bu bilinmez, görünmez mahlukata benden başkasının gücü yetmez!
Kabadayı böyle konuşurken, yanlarına Tabip gelmiş.
Anladık demiş, yiğit adamsın. Gözünü budaktan sakınmazsın, ancak bu durum senin halledeceğin bir şey değil!
Kabadayı;
Vay Tabip Efendi demiş, sefa geldin, hoş geldin de, bak bu mikrop hakkında tevatür çok. Nice tabip hakkından gelememiş, sen mi geleceksin? Diyorlar ki, ancak benim gibi yiğitler bu işi kökünden halledebilirmiş. Var git işine. Senin işin; başı ağrıyana, karnı ağrıyana şifa dağıtmak! Bu işin şifası benim!
Meydana toplananlar, doğru demişler.
Alt tarafı küçücük bir şey, bırak Tabip Efendi, delikanlı halletsin şu işi!
Bu meydan okumaya dayanamaz, çıkar gelir diyorlar!
Geleceği varsa, göreceği de var alçağın!
Tabip; yapmayın analar-babalar, kardeşler, bacılar demiş, toplanmayın, aralaşın, varın evlerinize, mikrop bu, şakaya gelmez, dalga geçilmez, birinizi yakalarsa, topunuzu yakalar., yataklara düşersiniz, maazallah cenazelerinizi kaldırmak zorunda kalırız.
Birisi demiş ki;
Yahu Tabip Efendi, sen eskiden böyle şom ağızlı değildin. Tevatürlere ne bakarsın, yok şu diyarda şu kadar kişi ölmüş, şu kadarı öle yazmış, şu kadarını sıyırmış geçmiş, yaşlılara musallat olmuş, aldığını götürmüş!
Hadi, korkma, onları da söyle…
Biz o diyarlara benzemeyiz!
O diyarlara bulaşan, bize bulaşamaz!
Bulaşanı, bulaştığına pişman edecek, şu gördüğün babayiğit gibi niceleri var, evvelallah!
Bir müddet sonra tellallar çıkmış meydanlara ve demişler ki;
Ey Ahali! Duyduk duymadık demeyin, başka diyarlardan memleketimize , şehrimize bir hastalık, bir musibet tevarüs etmek üzeredir. Tabipleri dinleyesiniz, tevatürlere, rivayetlere, hikayelere zinhar inanmayasınız, aldırmayasınız, evlerinize çekilesiniz. Ateşi olan, aksıran, tıksıran, öksüren, tabiplere, şifahanelere anında başvura, gecikmeye!
Ahalinin bir kısmı, elhak doğru demişler, memleketin büyüklerine, alimlerine, güngörmüşlerine uymakta faide vardır.
Ahalinin bir kısmı ise, tedbirin adı korkaklık olmamalı demişler. Ve ardından eklemişler; Koskoca cüsseleri kolay mı yıkmak! Eve kapanmak, kendini eve kapatmakta neyin nesi? Biz bu karara uymayacağız, bu adı her neyse mikroba da boyun eğmeyeceğiz.
Aradan az biraz süre daha geçmiş.
Öksürenler, ateşi çıkanlar, şifahaneleri yol edenler, mesken tutanlar fazlalaşmış!
Birde duyulmuş ki, o meşhur kabadayı da kendini bilmez bir halde yorgan-döşek yatıyor!
Anacığı gecenin bir yarısı, çalmış Tabibin kapısını!
Aman Tabip demiş, ocağına düştük, başımızda çaresiz bir dert var, yok mu derdimize bir çare!
Çok dedin dinlemedik, seni saymadık, ikazını anlamadık!
Oğulcağızım gitti gidiyor!
Onu ileri sürenlerin bir tanesi dahi ortalarda yok!
Herkes kapandı evine, kapattı kapısını. Çalarım çalarım kimse duymaz! Biz ettik, sen etme!
Tabip almış aracını, gerecini, ilacını, varmışlar kabadayının evine.
Yandım anam demiş kabadayı, ölüyorum Tabip Efendi!
Nasıl bir bela bu? Benim gibi bir babayiğidi, kaldırdı yere vurdu! Söyle bu iş Allah’tan reva mı? Ayağa bir kalkayım, tozunu attırmazsam adam değilim!
Tabip, neredeyse ölüp gideceksin, hastalığın ne olduğunun farkında değilsin demiş. Az dur, konuşma artık! Bir daha da, sen, sen ol seni ileri sürenlere kanma. Nerede o sana aferin diyenler, maşallah diyenler!
Kabadayı susmuş kalmış, az sonra aldığı ilacın tesiriyle uykuya dalmış.
Şehir şehire, Tabip Tabibe, kabadayı kabadayıya, ahali ahaliye benzer.
Anlattığımız hikayeden ibret alına, hiçbir şey küçümsenmeye, hafife alınmaya, kıssadan hisse denilerek inşallah bir ders çıkarıla…
Sürçü lisan eylediysek affola…
İnşallah bir başka sefere daha güzel bir hikaye anlatırız, dinleyenlere, okuyanlara…
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.