320 milyar metreküp gaz kime yetecek?
İşin maddi tarafı önemli ama asıl uluslararası ilişkiler açısından siyasi önemi daha büyük.
Yıllarca “Enerji” konusunda hiçbir şey yapmayan, burnunun dibindeki denizlere çıkamayan, ülkeyi enerjide dışa bağımlı hale getiren eski Türkiye, baskılara, tehditlere karşı gelerek büyük, güçlü Türkiye yolunda bir adım daha attı.
İsrail, Yunanistan, Fransa gibi batılılar ve onların kuklasındaki Mısır ve bazı Arap ülkeleriyle Akdeniz üzerinden yapmaya çalıştıkları tehdit ve korkutma girişimini Karadeniz’in serin sularına gömerek cevap verdi.
Hiç kuşkusuz cevabın devamını Akdeniz’de vermeye devam edecek.
Bu, “höt” deyince kenara çekilen eski Türkiye’nin olmadığını öğrenene kadar devam edecek.
Zaten yavaş yavaş öğrenmeye başladılar.
***
Peki 320 milyar metreküp doğalgaz az mı?
Halkın cebinde, Türkiye’de kalacak “45-50 milyar dolar” önemsiz mi?
Bir takım malum muhalefete göre öyle.
“45 milyar dolar” Türkiye’nin derdine çare olmazmış.
Türkiye’yi her alanda olduğu gibi enerji konusunda da geri bırakan zihniyetin, dün 500 milyon dolar borç için IMF kapılarında 3 gün yatanların bugün suyun altından çıkacak “45 milyar dolar”ı küçük ve önemsiz görmeleri, Türkiye’nin nereden nereye geldiğinin de bir itirafıdır.
320 milyar metreküp gaz, aslında onlara göre çok ama bu iktidara az.
Onlar bununla (iktidara geldiklerinde!) kaç milyon adet mutfak tüpü doldurulabileceklerini hesap ede dursunlar, bizim trilyon metreküplere elbette ulaşmamız lazım.
Buluruz bulamayız o da ayrı bir konu ama Rus’un, Fransız’ın, İsrail’in bayraklarının olduğu denizlerde Türk bayraklarını da istediğimiz yerde, istediğimiz zamanda göstere göstere dalgalandırmalıyız.
Sayıları az da olsa süreçte siyasi bakış açısını kenara bırakan, mili duruş sergileyen muhalefet partilerini hassaten tebrik ederek ayrı tutuyoruz, malum muhalefet bu olayı da küçümseme ve itibarsızlaştırma çabasına girdi. Zerre kadar şaşırmadık.
Yarın 32 trilyon metreküp rezerv bulsak, ki Allah’ın izniyle bulacağımıza inanıyoruz, yine aynı tavrı göstereceklerini de biliyoruz zaten.
Devlet millet düşmanlığı yapanlara, “Uluslararası arenada, düşmanlara karşı, bir kere de ülkenizin ve milletinizin yanında olun, destek verin” de demiyoruz artık.
Çünkü biliyoruz ki; bu tedavisi olmayan bir hastalıktır.
Evlerinde kullandıkları gaza bile son 15-20 yılda kavuşan, hayatlarında gaz deyince mutfak tüpü yani halk deyimiyle “aygaz”dan başka bir şey görmeyen, halkı 2 kg’lık tüp kuyruklarına mecbur eden zihniyetten ülke ve millet adına fazla bir şey beklememek lazım.
Bunlara Fatih, Yavuz sondaj gemilerini verseniz gaz arayamaya kalkacakları yer inanınız patates tarlasıdır.
***
Bunlardan birisi de, artık 2 bin 500 TL’ye Atatürk kitabı satacak adam bulamaz olacak ki, oturmuş gazete kupürlerini toplamış, sonra da yaşadığı ülkeyi, kurumlarıyla, devlet başkanıyla dünyaya “yalancı” olarak lanse etmeye çalışmış.
Rus’u, Yunan’ı Avrupalısı, Amerikalısı inanmış da bu inanmıyor.
Bir kere Türkiye’de bakanlarıyla, Cumhurbaşkanıyla Cumhuriyet tarihinde öyle sanıyorum ki ilk kez böyle resmi bir açıklama yapıldı. Gazete kupürlerine gelince; MTA’nın rutin yaptığı çalışmalarda gaz da bulunur, kömür de, petrol de. Bunlar için fizibilite ve rezerv çalışması yapılarak ekonomik olup olmadığına bakılır. Çoğu da bu anlamda ekonomik çıkmaz. Ve bunların hepsi haber olur. Bunlar reytingi yüksek haberlerdir, yapanın da halkın da hoşuna gider. “Atla tarla sürerken doğalgaz buldu”, “Yanan suyun esrarı”, “tarlasından petrol çıktı” gibi haberler bile görürsünüz.
Dolayısıyla elektrikli traktörü görmeyip galoşu gören kafanın, atın ayağına takılan taşı görüp de Karadeniz’in ortasındaki dev Fatih gemisini görmemesi de normaldir. Mutfak tüpünden başka bir şey görmeyenlere de bir yönüyle de hak vermek lazım.
Bence bu tiplere yönelik bir gezi düzenlesin Bakanlık. Fatih sondaj gemisine götürsünler. Kafalarını sondaj borunun içine sokup doğalgazı teneffüs etmelerini, beyinlerine kadar ulaşır mı bilmiyorum ama en azından ciğerlerinde hissetmelerini sağlasınlar. Hazır oralara kadar gitmişken Türk Akım'a, TANAP’a da götürsünler. Borulara dokunsunlar, ellesinler, sarılsınlar, hissetsinler…
Kafalarında söylenenlerin gerçekliğine dair en ufak bir şüphe kalmasın!
Köprülere, yollara, tünellere, şehir hastanesine, yüksek hızlı trene, havalimanlarına karşı çıkanlar, nimetlerinden de en çok yararlananlar oluyor.
Bugün karşı çıktıkları doğalgazın ateşinde de, yarın villalarında veya Bodrum’daki yarısı kaçak yalılarında kaz, ördek ziyafetleri çekecekler ya…
Bu da bizim makus talihimiz olsa gerek.
YUNANİSTAN’I ELİMİZDEN KİMSE ALAMAZ
Akdeniz’e ne çok kıyısı olan ülkelerden birisi biziz.
Türkiye her alanda olduğu gibi mavi vatanda ki geri kalmışlığa son veriyor.
Bugüne kadar yeterince sahip çıkmadığı, kendini göstermediği denizlerde artık “ben de varım” diyor.
Bu noktada Batı’nın şımarık çocuğu Yunanistan’ın tepkileri yersiz ve bizim açımızdan zerrece önemsizdir. Yunanistan, Türkiye’ye kafa tutacak en son devlettir.
Yunanistan’ın haddini ve sevildiğini bilmesi lazım.
Komşu gibi davranması, akıllı olması ve dolduruşa gelmemesi lazım.
Kendisinde o cesaret elbette yok ama dolduruşa gelip bir delilik yapıp, “Uluslararası Hukuku” ayaklar altına alırsa, Mehmetçiğimizin kılına zarar verirse bu onlara çok pahalıya mal olur.
Çok sevdikleri ‘Lozan Antlaşması’nı da tartışmalı hale getirecek adımlar atarlarsa onlar açısından bedeli çok ağır olur.
Böyle bir aymazlık, Türkiye’ye; hemen burnunun dibindeki tehditleri ortadan kaldırma ve bu doğrultuda “Lozan’da gerekli düzeltmeleri yapma” hakkını verir.
Bize düşen, “Akıllı ol komşu, sonra aklını alırız!” diye dostane bir şekilde uyarmaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.