BİR BAYRAM HİKAYESİ
Uzun uzun zaman önce şehrin birinde bir bayram sabahı tek katlı, küçük ama şirin bir bahçesi olan evin kapısı çalınmış.
Mahalleli kulak kabartmış. Kim o kapıyı çalan diye…
Bilirlermiş ki, bayramlarda konu-komşu dışında kimsenin o kapıyı çaldığı ne görülmüş, ne duyulmuş!
Kapıyı çalan üstü başı pejmürde, saçı-başı birbirine karışmış biriymiş.
Mahalleli, ya yolunu kaybetmiş, ya da yardım isteyen biridir diye kapatmışlar kapılarını, örtmüşler perdelerini.
Bir süre sonra, içerdeki yaşı karı-koca açmışlar kapıyı…
Kapıdaki pejmürde adam bayramınız mübarek olsun demiş!
Ne kadın, ne de adam için kapıdaki insan tanıdık birine benzemiyormuş!
Yaşlı adam, yolunu kaybettin herhalde demiş, derdini söyle sana yardımcı olalım.
Karnın açsa doyuralım, paran yoksa üç-beş kuruş verelim, yorulduysan, soluklan ne kadar istersen kal!
Yaşlı kadın bir şey soracağım demiş ve eklemiş;
Bu mahalle de, bunca ev varken, geldin de bizim evimizi mi buldun, söyle derdin nedir?
Pejmürde adam kapının önünde ki basamağa oturmuş, derin bir iç çekmiş.
Yaşlı adam; Adam belli pek dertli demiş, hemen bir bardak su getir. Akşam yaptığın böreklerden de getir. Belli karnı aç söyleyemiyor garip!
Kadın hiçbir şey demeden içeri girmiş, gelirken bir tepsi içinde bir bardak su, bir kaç parça börek olan tepsiyi pejmürde adama uzatmış.
Pejmürde kılıklı adam suyu içmiş ve başlamış gözlerinden yaşlar dökülmeye…
Yaşlı adama dönmüş, beni tanıyamadınız değil mi demiş?
Adam; yok evladım demiş, inan tanıyamadım. Hem gözlerimde iyi görmüyor artık!
Pejmürde adam kadına dönmüş;
Ya siz?
Siz, beni tanıyabildiniz mi?
Kadın, pejmürde adamın gözlerine bakmış. Göz göze gelmişler.
Kadın gözlerine inanamıyormuş!
Ve bir öyle bir çığlık atmış, öyle bir feryat etmiş ki, mahalle de bütün pencereler açılmış, kapılardan dışarıya çıkanlar olmuş, bazı komşular maazallah ne oldu bu insanlara diye koşmuşlar.
Kadın; Evladım demiş, evladım! Nerelerdeydin sen?
Yaşlı adam, yaşlı kadın, pejmürde kılıklı adama sarılmış ağlaşıyorlarmış!
Kadın ah benim güzel evladım, ah diyormuş.
Biz seni öldü, kayboldu biliyorduk, aramadığımız yer kalmadı. Bir bayram günü gittin, yine bir bayram günü geri döndün ha!
Şükürler olsun Rabbime!
Pejmürde adam, yaşlı kadın ve yaşlı adamın ellerini öpüp, o da başlamış hıçkıra hıçkıra ağlamaya…
Bu arada konu komşu toplanmış küçük bahçeye…
Konu komşudan hiç bir Allah’ın kulu, ne gözünüz aydın demiş, ne de gelen adama hoş geldin!
Oradan birisi; Hayırsız demiş, sorgusuz sualsiz çekti gitti, neye gitti, nereye gitti, hangi yüzle çıktı geldi bu kapıya?
Bir başkası; Birine sevdalanmıştı diye anlatmışlardı, kızın peşinde gitmiş diyorlar, nasıl bir sevdaysa artık! Hale bak hale, aynen Mecnun gibi. Hey Mecnun! Leyla nerde Leyla, çölde mi kaybettin?
Bir diğeri; Askerlikten kaçmış diyorlardı demiş, yakalamışlar yaka-paça almışlar askere, iki üç kere de firar mı etmiş ne, bitmemiş askerliği! Askerlik bitti mi, ha!
Diğer biri; Kadın-kız yüzünden birini bıçaklamış diye anlatmışlardı demiş. Bıçakladığı adam ölmüş mü, ne olmuş, 20 sene vermişler, geçenlerde af çıktıydı ya, belli ki salıvermişler. Hangi yüzle geldiyse artık. Bildiğiniz resmen katil işte…Biz mahallemizde katil görmek istemiyoruz, söyleyin geldiği gibi, nereden geldiyse çeksin gitsin!
Biri merakla sormuş;
Doğru mu bu anlattıkların? Valla ben öyle duydum!
Kalabalıkların içinden yaşlı bir kadın;
Esas benim söyleyeceklerim var demiş. Bu dünyanın işi, bu dünyada hallolsun bitsin, öte tarafa kalmasın!
Ne yaptın benim kızımı demiş, utanmaz, arlanmaz!
Bu pejmürde kılıklı var ya, bir bayram günü aldı gitti gül gibi kızımı. Attı atının terkisine, tozu dumana kattı. Kızımı Beylere, Ağalara vermeye kıyamazken, gönlünü bu çulsuzların, şurada gördüğünüz oğluna kaptırdı.
Kaptırmaz komaz olaydı diye, çok ağladım olmadı.
Nerde benim kızım?
Oradan biri;
İşin aslı astarı demek buymuş ha demiş…
Hakikaten mahallenin en güzel kızıydı. Birsiyle kaçtı gitti demişlerdi, demek bununla kaçmış ha…
Dedikodular, tevatürler, rivayetlerde havada uçuşmaya başlamış.
Pejmürde adam, gözlerinin yaşını silmiş, oturduğu yerden doğrulup, ayağa kalkmış.
Ben demiş, bu mahalle de büyüdüm. Birçoğunuz beni tanırsınız. Burası benim yurdum, benim şehrim, mahallem, ata toprağım, ne zaman istersem gelirim, neredeyse beni kendi şehrimden süreceksiniz!
Konuşulanların hepsini duydum, bu mahalle eskiden böyle değildi. Sizin hepinize bir haller olmuş!
İftira ediyorsunuz! Allah’tan korkun! Düşmez kalkmaz bir Allah! Halim bu, baba ocağına bu şekilde döndüm. Üstelik bugün bayram günü. Siz bayramın ne olduğunu unutmuşsanız ben daha ne diyeyim!
Kalabalığın içinden biri;
Sen bırak bayramı-seyranı da demiş, yıllar önce kadının kızını kaçırmışsın, önce ondan haber ver, nerde o kızcağız? Öldü mü, kaldı mı, kayboldu mu? Bak anasını zor zapt ediyoruz! Cevap istiyoruz cevap!
Pejmürde kılıklı adam kalabalığa bakmış kalmış!
Kalabalık, yaşlı adamla, kadına şu kılıksızı bize teslim edin demişler, kadının kızının akıbetini soracağız, ya söyleyecek, ya da söyleteceğiz!
Tam o sırada, durun diye bir ses yükselmiş!
Herkes, sesin geldiği yöne dönmüş!
Kızının akıbetini soran kadın, kızım diye koşmuş sesin geldiği yöne.
Kalabalıklar iki yana açılmış, kadının kızı çıkmış gelmiş pejmürde kıyafetli adamın yanında durmuş. Ahali ne diyecek, ne söyleyecek diye tamamen susmuş.
Biz demiş 20 sene önce kaçtık gittik, bu şehirden hepsi doğru. Bu adam benim beyim. Çocuklarımın babası. Zaten payitahttan gelmişti. Sultanımız birçok görev verdi beyime. Diyar diyar dolaştık. Buraya gelmek için katıldığımız kervanı haramiler bastı. Çok şükür kurtulduk. Kurtulunca bir de düşündük ki, bir bayram günü kaçtık dedik, gelişimizde yine bir bayram günü oldu. Ne güzel tevafuk demiştik ki, büyük kızım rahatsızlandı, ben onu şifahaneye götürünce geç kaldım demiş. Bu kıyafetlerimizde oradan- buradan bulduğumuz kıyafetler. Muhafızlar haramileri yakalamışlar, geldiklerinde her şey ortaya çıkacak zaten!
Mahalleli ne muhafızı, ne kervanı derken, birde bakmışlar ki, iki kızın ortasında bir erkek çocuk onlara doğru geliyor. Çocuklar doğruca ana ve babalarının olduğu yere gelmişler. Yaşlı kadın ve adam çocukları bağırlarına basmışlardı ki, beş altı muhafız çıkıp gelmiş.
Muhafızbaşı, pejmürde kılıklı adamın önünde selam verip durmuş.
Beyim demiş, biz hazırız eşyalarınız geldi, sizi konağınıza götürmeye geldik!
Mahalleli eyvah demişler, baltayı öyle bir taşa vurduk ki, ne yapsak, ne etsek çare olmaz artık!
Şehir şehre, bayram bayrama, mahalle mahalleye, ahali ahaliye, kem söz kem söze benzer!
Bir kıssadır anlattığımız, her kıssadan bir hisse alına, kimse ne üzüle, ne üzerine alına…
Sürçü lisan eylediysek affola…
Bayramlarınız mübarek ola inşallah!
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.