Mükremin Kızılca

Mükremin Kızılca

Hani bir sözleşmemiz vardı!

Hani bir sözleşmemiz vardı!

Tefekkür penceresinden: bir ramazan ve bayramı da böyle geçti

Ramazan ayları ömrümüz boyunca hep heyecanla karşıladığımız ve üzülerek uğurladığımız, 11 ayın sultanı adını verdiğimiz bir aydır.

Bu ayın en şerefli ay olmasında Kur’an-ı Kerim'in, ay içinde yer alan Kadir gecesinde toptan dünya semasına indirilmesinden kaynaklanmaktadır.

Her yıl teravihler daha kalabalık, mukabeleler daha yoğun, evrat ve zikirler daha dolu dolu ortamlarda yapılmaktadır.

15 asırdır Kur’an-ı Kerim yüzbinlerce hafızın hafızasında bir nokta ve harfine halel gelmeden günümüze kadar gelmiş bugün de yine her ramazanda yüz binlerce hafız tarafından teravihler, günde bir cüz olmak üzere Ramazan ayında hatimler kıldırılarak canlı tutulmaktadır.

Müslümanların ilahi emirlerle teyit edilmiş engin bir hoşgörüleri vardır, şehirlerde oturan Müslümanlar sokaklarda, lokantalarda yemek yiyen insanları Ramazan ayında gördüklerinde suiniyet beslemezler, bunlar misafirdir şehir dışından gelmiş olabilirler veya hasta olabilirler diye iyi niyetle içlerinden geçireler.

Çünkü yaratıcımız, “onları hoş gör, görmezden geliver, güzel muamele et” (Hicr 85) manasında ayetler inzal buyurmuştur.

Müslümanlar kimsenin akına karasına karışmazlar, çünkü yaratıcımız Müslümanlara hitaben de:

“İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. Bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir.” (Fussilet 34) manasında ayetler indirmiştir.

Tabii ki bu durumun da istisnaları var Ramazan her gelişinde bazı insanlar veya kendisine bilim adamı, akademisyen, ilahiyatçı diyen bazı kişiler ortaya çıkarak ucuz kahramanlık yoluna başvurabilmektedir.

Kur'an'da teravih yok. Sünnet yok. Şu yok bu yok gibi teraneler ileri sürerek hem kendilerine şöhret basamaklarını tırmandırmak bakımından bir gelir elde ettiklerini sanırlar hem de Müslümanların kafalarını karıştırarak ucuz aktiviteler peşinde koşarlar.

Her ramazanda bizim en büyük ayıbımız hatamız nedir biliyor musunuz değerli okuyucularım?

Ramazan arifesine kadar normal sabit olan fiyatlar neden o gün yükselir en başta gıda fiyatları neden irtifa kaydeder? Hâlbuki her ramazan yaklaştığında başta gıda maddeleri olmak üzere her türlü emtia satışında bir indirime gitmemiz gerekir.

İnsanların yemeye içmeye, aç olmalarından dolayı gıda alışverişine daha fazla yönelmeleri bizim fırsatçılık yaparak fiyatlar yükseltmemiz ne kadar ahlaki?

Hele hele lokantaların kafelerin çorbacıların etli ekmekçilerin menü adı vererek yanına birkaç kırıntı ilavesi ile diğer günlerde verilen fiyatın 2 katına aynı malzemeyi satmaları ne ile izah edilebilir?

Senenin üç önemli günü olan ramazan ayı, Ramazan bayramı ve kurban bayramında neden İslam'ın nişanelerine ve ibadetlerine saldırılar artar? Her Kurban bayramında kan akıtılmanın ve kurban kesmenin Haşa ve kella vahşetinden bahsedilir?

Ramazan ayı gireli beri şu bir ay içinde sosyal medyada İslam'ın sallanmadık dalı, vurulmadık inciği kalmamıştır.

Klavyeye sarılan herkes büyük bir yazar olmuş, ayetlerle fetva verir hale gelmiştir.

Sanki hazreti Muhammed Mustafa Aleyhisselam bir postacıymış gibi mi görüyoruz acaba?

O “âlemlere rahmet” olarak ifade edilen yüce peygamberimiz 23 sene peygamberliği boyunca tek tek inen ayetler hakkında nice hadisi şerifler irat ederek bizlere tefsir etmemiş midir?

Kur'an-ı Kerim’e asla bir insan sözü bir kelime bile karışmaması için sağlığında kesinlikle hadis yazdırmayan yüce peygamberimiz Mevla-i zülcelal ve tek abdest hazretlerinin:

“Eğer (Peygamber) bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı, Elbette onu kıskıvrak yakalardık. Sonra onun can damarını koparırdık (onu yaşatmazdık). Hiçbiriniz buna mâni de olamazdınız. (Hakka 44 – 47)

Ayetleri boşuna mı geldi sanırız?

Yüce Peygamberimizin vefatından sonra kaleme alınan ve 23 yılda yeri geldikçe irat edilen hadislerinin sağlığı ve sıhhati hakkında 14 asırdır bu ümmetin âlimleri çalışma yapmıştır.

Biz şimdi şu hadis sahih şu değil şu uydurma diye kolayca söylüyoruz da, biliyoruz değil mi? 1400 yıldır yani14 asırdır İslam âlimleri bu ümmetin âlimleri sağlam hadisleri çıkarıp tedvin etmişler bize kitaplar halinde sunmuşlardır.

İslam’ın usul ilimleri 1400 senedir çalışmıyor mu? Usul-i fıkıh, İslam hukukunu, usul-i tefsir Kur’an’ın anlamamız hususunu, usul-i hadis de hadislerin peygamberinize ait olanlarını tanımaya yaramıyor mu?

Necm suresinde “o, kafadan konuşmaz” buyurulan hazreti Muhammed (sav) asla nefsani arzularına yenik düşerek Allah'ın iradesine aykırı bir şey söyleyeceği düşünülemez.

Bir de bu mübarek günler gelince bazı sosyal medya yazarlarının klavye kahramanlarının acele acele ortaya çıkarak sahte capslerle oluşturulmuş güya titr sahibi kişilerin görüşü gibi sunulan paylaşımlar var ki gerçekten hayret ediyorum.

Bunlar gökyüzündeki güneş gibi parlak ortada olan Allah'ın nurunu henüz daha 1450 yıl önce Allah tarafından vahyedilen Kur'an'ı bir tarafa bırakarak 5 - 10.000 yıl önceki haklarında sadece birkaç cümle bilgi kırıntısı bulunan Sümer veya Mısır medeniyetlerine dayandırdıkları iddialarla bu güneşi söndürmeye çalışmaktadırlar.

Sümer medeniyeti de Kıpti Firavun Mısır medeniyeti de ve diğer bütün medeniyetler de din adına, tanrılık, kulluk adına geride bıraktıkları bütün nesneler kendilerine gelen peygamberlerden iktibas ettikleri bilgi kırıntılarından ibarettir.

Yani kutsal kitaplar bir masal, mitoloji ürünüdür diyorlar ve 1450 sene önce gelen Kur’an ayetlerini hafife alıyorlar. Oysa Kur’an’da dokuz ayrı ayette o günün müşriklerinin de aynı sözü söylediklerini bize anlatıyor:

“İçlerinden, (Kur’an okurken) seni dinleyenler de var. Onu anlamamaları için kalpleri üzerine perdeler (gereriz), kulaklarına ağırlık koyarız. Her türlü mucizeyi görseler de onlara inanmazlar. Hatta tartışmak üzere sana geldiklerinde inkâr edenler, “Bu (Kur’an) evvelkilerin masallarından başka bir şey değil” derler.” (Enam 25)

Yani inanmayacak olanların gerekçeleri binlerce yıldır aynıdır. Ancak bu insanlar şunun farkına varmıyorlar ve olayı tersten okuyorlar:

Kur’an ve diğer ilahi, kutsal kitaplar mitolojilerden alınma değil, mitolojiler kutsal kitaplardan alınmadır. Aradaki benzerliğin sebebi budur.

Kendilerine gelen Peygamberlerin öğretilerini uzun süren fetret devirlerinde aslından uzaklaştıran kavimler, babadan dededen aktarılarak gelen bilgileri bir yerlere yazınca inanmayanlar bunlarla kutsal ayetler arasındaki benzerliklerden bir pay çıkarma yoluna gidiyorlar.

Hani bizim bir Medeni sözleşmemiz vardı. Çoğunluğun inandığı şeylere doğru olsun yanlış olsun hakaret etmeyecektik.

Bu hususta halkımızın oruç tutanın yanında yemek yememek gibi asil bir geleneği vardı hatta bunu gayrimüslimlerin Müslüman Mahallesi'nde Ramazan ayında yemek yemedikleri hakkında anlatılan fıkralarla güçlendirirdik ne oldu bize?

Analarımızın bacılarımızın atalarımızın büyüklerimizin Necip Türk milletinin inandığı, bin 400 seneyi aşkın yıldır uyguladığı ibadetlerine farklı gözle bakıyoruz.

Ne oldu bize ki İslamiyet’in şaşmaz nişanlarını tahkir ediyoruz onlara inananlara veya onunla amel edenlere hakaret ediyoruz küçük gözüyle bakıyoruz ne oldu bize sahi?

Hani aramızda yaptığımız bir sözleşme vardı birbirimize hakaret etmeyecektik nefret dili kullanmayacaktık, inançlarımıza geleneklerimize, bağlı olduğumuz törelere hoşgörüyle yaklaşacaktık. ,

Ne oldu bunlara ki Necip Türk milletinin iman ettiği, %95'inin kesin olarak inandığı gerçekleri bazı yeraltı medeniyetlerinin kanıtlanmamış verilerine dayanarak küçük görüyor hakaret ediyor ve inananlarını bağnazlıkla yobazlıkla suçluyoruz ne oldu bize?

Ama yok öyle bir şey, bilmiş olmalıdırlar ki buradan onlara ekmek çıkmaz. Allah nurunu mutlaka tamamlayacaktır:

“Onlar ağızlarıyla Allah'ın nûrunu söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler istemeseler de Allah nûrunu tamamlayacaktır.” (Saf 8)

Nice ramazanlara ve bayramlara kavuşmak temennimizle.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Mükremin Kızılca Arşivi
SON YAZILAR