HOCA NASREDDİN’İ UNUTACAKMIŞIZ (!)
Söz bugün hiçbir yöneticimizi hiçbir siyasetçimize sitem etmeyeceğiz. Sadece ve sadece kendime kızacağım.
Allah’a şükürler olsun ki ben şuna inanıyorum, “Cenab-ı Allah’ım beni çok seviyor. Tabii bu aynı zamanda ciddi bir imtihan, onu da biliyorum. Ama en büyük hobim olan gezmeyi Konya’mı, ülkemi, dünyayı bir vesile ile geziyorum. Dünyayı gezerken, turizmi en iyi değerlendiren, turizm zengini ülkelere bakıyorum şehirlerini ülkelerini öyle bir pazarlıyorlar ki vallahi yarısı efsane, yarısı hikaye. Bizde ise her yer tarih. Toprağa kazmayı vuruyorsun sokuyorsun tarih fışkırıyor. Gel gelelim biz bu tarihi gerçekleri dünyaya adam gibi anlatmayı bir kenara bırakın mevcudu bile orası benim burası senin diye çekiştirip dururken, elimizde kala kala sadece orası kalıyor”
Dün ulusal bir yayın organında aşağıdaki şu ciddi haberi önce gelin birlikte okuyalım;
“Nasreddin Hoca ile ilgili bildiklerinizi unutun!
O iddialar güçlendi…
Nasreddin Hoca hakkındaki bilinmeyenler ya da yanlış bilinen bilgiler yapılan araştırmalar sonucu gün yüzüne çıkmaya devam ediyor. Hoca'nın asıl ismi Nasrüddin Hoca Nusrat olarak okundu. Hocanın asıl kabrinin ise Sivrihisar'da olduğu iddiaları güçleniyor. Nasreddin Hoca'nın oğluna ait sanılan mezar taşı da aslında kendisininmiş…
Nasreddin Hoca'nın 1208 yılında Sivrihisar Hortu'da doğduğu tüm kesimler tarafından kabul görüyor. Fakat son yıllarda Sivrihisar'da yapılan çalışmalar, kabrinin bu ilçede olduğu iddiasını güçlendiriyor. Bu durum Akşehir tarafından pek hoş karşılanmasa da 38 akademisyenin çalışmalarında sona doğru gelindi. Bu çalışmalar ışığında hazırcevap ve mizah anlayışına haiz bir bilge olarak tanınan Nasreddin Hoca'nın Sivrihisar'a dönerek hayatını kaybettiği belirtiliyor. Çalışmalar sırasında Hoca'nın asıl isminin Nasrüddin Hoca Nusrat olduğu ve oğlu Şeyh Ömer'in sanılan mezar taşının kendisine ait olduğu ortaya çıktı. Bu sonuçların yanı sıra Sivrihisar'dan Akşehir'e giden mezar taşlarının belgelerine de ulaşıldı.
1888 ANKARA SALNAMESİ'NDE NE YAZIYOR?
Sivrihisar'da çalışmaların sonuna gelen akademisyenler, araştırmaların tüm detaylarını açıklamaya hazırlanıyor. Bu detaylı açıklama öncesi Nasreddin Hoca ve ailesine dair yeni bulguların gün ışığına çıkarıldığı ‘Sivrihisarlı Sinan Paşa ve Nesir Edebiyatı’ kitabının tanıtımı yapıldı. Bu tanıtımda konuşan Anadolu Üniversitesi Öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Mahur Tulum, yapılan çalışmaları kısaca anlattı. Sivrihisar'da bulunan 2 mezar taşının ve tarihi belgelerin olayı aydınlattığını anlatan Tulum, "Aslında elimizde 2 tane taş var. Sadece Nasreddin Hoca'ya ait olduğunu söylediğimiz taşı değerlendirerek, bu sonuçlara varamayacaktık. Nasreddin Hoca'nın kızına ait olan taşı da inceledikten sonra 2 taşı mukayese ederek filolojik çalışmalar ile sonuçlara vardık. 1888 Ankara Salnamesi ile başlamak istiyorum. Mesela Sivrihisar'da Peygamber Efendimize ait bir asadan bahsediyor. Burada 1888 yıllarında bulunuyormuş. Son cümleye bakalım, 'Kasabaya şark ceddinden giren yolun sol tarafında Hoca Nasreddin'in kerimelerinin kabri vardır' kaydı düşülmüş" dedi.
“TAŞ YERİNDEN ALINIYOR”
Yapılan tamiratlar sırasında yanlış adımların atıldığını belirten Tulum, "Daha sonra 5 Nisan 1923 ile 31 Aralık 1928 tarihleri arasında Sivrihisar'da Evkaf Memuru olarak görev yapmış Mehmet Necmeddin Efendi'nin yürüttüğü vakıf eserlerinin tadilat işlemlerine dair arşiv belgeleri bulunuyor. Tamiratlar sırasında, 'Seyyide Hamamı şark cihetinde ve yol üzerindeki duvarı dibinde bulunan atik ve dolgu kabristanın ref ve tesviyesiyle hamam duvarının rutubetten kurtarılması' kaydı düşülmüş. Aslında kaş yapayım derken göz çıkarmanın güzel bir örneğidir. Atik kabristanın kaldırılması ve düzlenmesi ile duvarın rutubetten kurtarılması olmuş. Orada güzel bir temizlik yapılıp taş yerinden alınıyor" diye konuştu.
“İNŞALLAH TAŞI AİT OLDUĞU YERE AKTARACAĞIZ”
Nasreddin Hoca'nın kızına ait olan mezar taşının Sivrihisar'dan Akşehir'e götürüldüğü tescil fişlerini kaynak göstererek açıklayan Prof. Dr. Mehmet Mahur Tulum, "Taşın buradan alınmasını, taşınmasını, teferruatını ve macerasını daha sonraki yayınlarda paylaşacağız. O yüzden bu kısmı şimdilik atlıyorum. Bu taş bir şekilde Akşehir'e götürülür. Bakın tescil fişinden bahsediyorum, merhum Müze Müdürü Dursun Çağlar ve Prof. Dr. Erol Altınsapan ki kendisi aramızdadır. 2003'te Akşehir Taş Eserler Müzesi'ne giderek, Hoca'nın kızı, o zamanlar bilinen adıyla Fatıma Hatun'a ait mezar taşının tescil fişini kayda alıp fotoğraflarını çekmişlerdir. Burada önemli olan şey, tescil fişinde Sivrihisar'dan Konya Müzesi'ne ardından da Akşehir'e nakil edildiği yazısıdır. Sivrihisar Belediye Başkanımız Hamid Yüzügüllü'nün girişimleri var, en yakın zamanda inşallah taşı ait olduğu yere aktaracağız" şeklinde konuştu.
“TAŞIN NASREDDİN HOCA'YA AİT OLDUĞU SONUCUNA ULAŞILMIŞTIR”
Nasreddin Hoca'nın oğlu Şeyh Ömer'e ait olduğunu düşünülen sandukanın aslında Hoca'ya ait olduğunu belirten Tulum, "Şimdi ikinci taşa geçip, konuyu birleştireceğiz. Ulu Camii Kütüphanesi'nde saklanmaktayken, daha sonra Sivrihisar Belediye binasına taşınan taş sanduka uzun yıllardır Nasreddin Hoca'nın oğlu Şeyh Ömer'e ait olduğu bilinegelmiştir. Neden böyle olmuştur? 1962-1966 yılları arasında Eskişehir Valisi olan İhsan Tekin, bu taş sanduka üzerindeki ismi okumuş. 'Şeyh Ömer, İbn-i Nasreddin Hoca' olarak okumuş. Bu bilgi de 2013 yılına kadar böyle gelmiş. Belki de bu yüzden bu taş da Akşehir'e gitmedi. Yoksa her an bu da gidebilirmiş. Üzerinde bir müddet çalıştıktan sonra Nasreddin Hoca'nın kızına ait olan mezar kitabesi ile karşılaştırma neticesinde Nasreddin Hoca'nın asıl adının Nusrat olduğu tespit edildi. Bu Nusrat kelimesi kızının mezar taşında da var. Birbirlerini teyit ediyorlar. Sonrasında taş sandukanın oğlu Ömer'e ait değil de, Nasreddin Hoca'nın bizzat kendisine ait olduğunu zaten tespit etmiştik, bu iddiayı da kamuoyuna duyurmuştuk. Aradan 5 yıl geçti ve işte bu taş sandukanın üzerinde Nasrüddin Hoca Nusrat, İbn-i Şemsüddin yazısı var. Dolayısıyla bu iki taşın birlikte değerlendirilmesi ile bu taşın Nasreddin Hoca'ya ait olduğu sonucuna ulaşılmıştır" dedi.
…………..
Yani Nasreddin hoca Konyalı mı Eskişehirli mi onun kavgasında yeni bir sayfa daha açtık.
Vatana millete hayırlı olsun.
Bakın hocalarımız kendi alanlarında çalışmalar yapabilirler. Görüşlerini tarihi gerçekleri söyleyebilirler. Ama en tepede hocaları da yöneten bir büyük siyesi otorite var. O sözüm ona büyükler bu hocaları toplayım tarihimizi içerde ve dışarda bir bütün olarak anlatmamız gerektiğini niye söylemezler.
Yoksa o tepedekiler bu milletin birbiri ile çekişmesinden zevk mi alıyorlar?
Yoksa onları da mı ABD, İngiliz, İsrailli yönetiyor?
Vallahi anlayamıyorum.
…………..
Canım ciğerim iki gözüm genç bir siyasetçi dostum bu yazıyı okuduktan sonra bakın bana ne diyordu;
“Sanırım o şaşalı ve en büyük törenlerle Hz. Mevlana İstanbul’da anılırken, şimdi Nasreddin Hoca da Eskişehir’e giderse, peşinden de Hz.Şems’i Tebriz’e, Sadreddin Konevi’yi Malatya’ya gönderirsek şaşırmayalım. “
……………
Şimdi bu genç yürekli ismin teşhisine “yalan” diyecek babayiğit var mı?
GÜNÜN OKKALI SÖZÜ
Güçlü imkanlar güzel şehirler yaptırmaz. Görgü ve vizyon güzel şehirler yaptırır. Beton dökmek inşaa etmek değildir.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Her kavşakta çoluk çocuk aile boyu sayıları hızla artan dilencilere geçici değil kalıcı bir çözüm bulduğumuz zaman daha iyi ADAM oluruz.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.