İşin doğrusu
Birkaç günlük bayram tatilinden sonra tekrar birlikteyiz. Sayılı günler çabuk geçermiş. Önce on bir ayın sultanı Ramazan’ımız, sonra bayramımız göz açıp kapayıncaya kadar geçti. İnşallah hayırlı bir şekilde değerlendirmişizdir.
Bize kalan yine rutin gündem, bir keşmekeş hali. Gündemin tepesinde bir daha yaşanmamasını can-ı gönülden arzuladığımız Gezi kalkışmasının mimarlarından Osman Kavala’nın ömür boyu hapse mahkûm olduğu dava yer alıyor. Dışişleri Bakanımızdan mülhem Batı fonladığı bir adamı kaybetmekten dolayı dertli, konuyla bu yüzden çok ilgililer. Olaydan bizimse çıkaracağımız çok ders var. Bu haseple konudan üç yazıda bahsedeceğim. Öyleyse buyurun başlayalım…
Dünyada tüm gözler Kavala davasındaydı. Tahliyesini arzuladığı ve bu minvalde art arda girişimlerde bulunan güçler mahkemeden bekledikleri sonuç çıkmayınca nefret kustular, tehditlerle akıllarınca göz dağı verdiler. Eski Türkiye geride kaldı aslan parçaları, unutacaksınız o günleri, o devrin adamlarını. Ne kadar uğraşırsanız uğraşın ne yaparsanız yapın eskinin kalıntılarını diriltemeyeceksiniz, ‘Z kuşağı’ masalıyla algılar yaratarak gençlerimizi bizden alamayacaksınız.
İçimizdeki aparatları ise her şey ayan beyanken, sanırım önlerine gelen, kendilerine söylenen hemen her şeye kayıtsız koşulsuz inanan ve itaat eden kitlelerinden alıyorlar bu özgüveni, onlara güveniyorlar. Hakikatin er ya da geç ortaya çıkması gerçeğini hep unutuyorlar, yüzlerine çarpılınca da yüzsüz yüzsüz yeni plânlarını devreye sokuyorlar. Plânların üstünde plân, plân kurucu olduğunu da unutuyorlar. Mukadderatı asla engelleyemeyeceklerini, buna asla güçlerinin yetmeyeceğini öğrenecekler er ya da geç.
&&&
Yakın zamana kadar kimsenin adını duymadığı, tanımadığı Osman Kavala haberlerin baş kahramanı. Onun gerçekte kim olduğu hususunda bilgi sahibi ve akıllı olmak şart. Tek taraflı okumalarda büyük yanılgılara düşmekse kaçınılmaz. Gerçeklerin nasıl ters yüz edildiğini anlayamayan biri bu adamı iyiliksever, paraya pula ehemmiyet vermeyen, vatanını çok seven biri addedebilir, hafazanallah!
Wikipedia’dan aktarayım Kavala’nın “kim”liğini; “Mehmet Osman Kavala, Türk iş insanı ve insan hakları savunucusu. 1990'ların başından beri birçok sivil toplum kuruluşuna destek olmuştur. 2002'den beri kâr amacı gütmeyen bir kültür kurumu olarak faaliyetlerini sürdüren Anadolu Kültür'ün kurucusu ve yönetim kurulu başkanıdır. Uluslararası Af Örgütü'nün bağışçılarından biridir. Türkiye'de risk altında olan kültürel mirasın korunmasına yönelik çabaları nedeniyle 2019 yılında Avrupa Arkeoloji Mirası Ödülü'ne layık görülmüştür.(…) 1 Kasım 2017 tarihinden bu yana tutuklu olan Kavala, Gezi Parkı davasından beraat etmiş olup 15 Temmuz darbe girişimiyle ilgili davalar kapsamında yargılanmaktadır. 11 Şubat 2021'de Amerika yönetimi, "Kavala aleyhindeki aldatıcı suçlamalar, devam eden tutukluluğu ve aleyhindeki davaların birleştirilmesi de dâhil olmak üzere yargılamasının sonuçlanmasında devam eden gecikmeler, hukukun üstünlüğünü ve demokrasiye olan saygıyı baltalamaktadır." diyerek Türkiye'den Osman Kavala'yı derhâl serbest bırakmasını talep etmiştir.”
İfadelere dikkat etmişsinizdir, ülkemize düşmanlığı tescilli ülkenin ‘derhal’ kodlu ültimatomunun ballandıra ballandıra yer aldığı son kısma özellikle.
Kavala’ya mühebbet verenlerin ve ülkeyi yönetenlerin ne ahlâkı kaldı, ne şeref/haysiyeti. Devletinin yanında olanlarla olmayanlar, yargının hükümlerini hazmedenler ve hazmedemeyenler kendilerini eskisi gibi gizleme gereği duymadılar. Devlet de bu süreçte akıllı davrandı ve kimin kim olduğuna ve kimin, kimin yanında durduğuna dair gerekli bilgileri bir kenara not etti.
Tarafları anlamak adına öyle çok kaynağa bakmaya, araştırmalar yapmaya lüzum yok. İnsanlar arasında dil din ırk ayrımı yapmayan, çevreye/kadına/kutsala saygılı, devletinin menfaatlerini ön plânda tutan ve bunları savunan bir çizgide olduğunu iddia eden haftalık Oksijen gazetesinin son sayısındaki bazı yazılara bakıvermek yeterli. Oksijen’in ortaya koyduğu çizgilerini bilerek yazdım ki, daha ortada Sözcü, Cumhuriyet, BirGün yok.
Burada izninizle bir parantez açmalıyım. Müslümanların çoğunlukta olduğu bir ülkede kutsal kitabımızın hükümlerini hatırlatmak, milletimiz ve ırkımız olan ‘Türk’ ismini dillendirmek yasak görülürken ve ırkçılıkla/faşistlikle/yobazlıkla yaftalanırken; LBGT’ye saygılı olmaya davet etmek ve zorlamak, Ermenilerin, PKK ve FETÖ’nün ne denli çevre ve insan sevgisiyle dolu olduğunu, düşman sandığımız Batı’nın aslında bizim yanımızda saf tutan dostlarımız olduğunu dikte etmek hoş ve muteber karşılanıyor. Heyhat!..
Konuya yarın devam edeceğiz.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.