Sadık Büyüksakarya

Sadık Büyüksakarya

Kalabalık için yaratılmamış geceler

Kalabalık için yaratılmamış geceler

Geceyi gündüzden ayıran en kıymetli parantez nedir diye sorsalar hemencecik tenha zamanların yılmaz savunucusu diyerek karşılık veririm.

Yere kurşun gibi çarpan yağmur damlaları, el ele tutuşup adımlayan sevgililer, neşeli bir şehre benzeyen vişne bahçeleri ve birbirine nazlanan balkon komşuları da benimle aynı fikirdedir diye düşünüyorum.

Kendi evine başkasının kapısından girmeye çalışan bohem ruhları da çizginin dışında yaşam sürmekten alıkoyup bu fikre dahil etmeyi çok isterim.

Bir çift gözün zifiri karanlığın tek bir noktasına yani yıldızın parlayan beyazına dikkat kesilmesi ve irade sarmalıyla hemhal olması kıymete binaen ortaya çıkan bir durum olmaz mı?

Pek tabii böyle olur.

Fakat bizi buraya çekmeni gerektirecek sebep ya da sebepler nedir diye sorduklarında benim dişe dokunacak, cana değecek cevap ya da cevaplar vermem gerekmez mi?

Elbette gerekir.

O zaman ne yapacağım?

İvedilikle işe koyulacağım.

İlk iş; gündüzün aşikâr olan memnuniyetsizliğinden, mesnetsiz uğraş yumağını insanlara cebren kabul ettiriyor oluşundan ve koşullu sevgisinden bahsetmem lâzım.

Başlayalım.

Kendisine vurgun olan insanlara karşı o kadar memnuniyetsiz ki bir kaşık suda boğacakmış gibi muamele de bulunuyor.

Bunu yaparken ne şiş yansın ne kebap taktiğini öylesine profesyonel uyguluyor ki, insanlar değer görüp görmediğini anlayamıyor bile.

Kendi çarkının aralıksız dönmesini niyet edinerek insanları ırgat gibi kullanıp, dünya telaşı lakırdısını dillere pelesenk ettiriyor.

Duygu ile zihnin birlikte çalışma becerisini köreltip bireylere robotik kodlama noktasında ilham kaynağı(!) olabilecek çeşitli doneler sunuyor.

His-Duygu-Benlik-Davranış-Kişilik-Karakter zincirine sevk edilebilecek kıymetli olan her ne varsa kendisi bizzat ön de durup engel oluyor.

Ben de tam bu yüzden gece diyorum.

Silkelemesi ve ruh üflemesi ümidiyle bir de şahit tutuyorum:

‘Benim adım insanların hizasına yazılmıştır.

Her gün yepyeni rüyalarla ödenebilen bir ceza bu.

Keşke yağmuru çağıracak kadar güzel olmasaydım

Ölüm ve acılar çatsaydı beni

Düşüncem yapma çiçekler kadar gösterişli ve parlak

Sözlerim ihanete varacak doğrulukta olsaydı.

Anmaya gücüm yetseydi de konuşsaydım

Diri-gergin kasları konuşsaydım

Kardeşler! Deseydim, kardeşlerim!

Bakın yaklaşıyor yaklaşmakta olan

Bakın yaklaşıyor yaklaşmakta olan

Bakın yaklaşıyor…

Yazık, şairler kadar cesur değilim.

Çocukların üşüdükleri anlaşılıyor bütün yaşadıklarımdan

Gövdem kuduz yarasalarla birazcık yatışıyor.

Benim gövdem yıllar boyu sevmekle tarzlandı

Öyle bir çalımlarla gecenin çitlerinden atlardım

Bir güneş sayardım kendimi denizin karşısında

Çünkü çam kokularına sürtünüp ağırlaşan ruhların

İnanmazdım dosyalara sığacağına

Gittikçe ışıldardım dükkânlar kararırken

Hüznün o beyaz etrafına sakallarım batardı.

Benim adım bilinen cevapların üstüne mühürlenmiş

Ellerim tütsülenmiş

Evlerin yeni yıkanmış serin taşlıklarında

Dirgenler, bakraçlar, tornavidalar

Ben de kül, ben de kanat, ben de gizem bırakmadılar

Ve içinden bir baş ağrısı gibi çınlamaktansa

Gövdem açık bir hedef kılındı belalara.

Ve bu yüzden yakışıksız oluyor

İnsanları hummalı bahar olarak tanımlamak

Ve bu yüzden göğsümde dakikalar

İnce parmaklar halinde geziniyor

Konvoylar geçiyor meşelikler arasından

Bir yaprak kapatıyorum hayatımın nemli tarafına

Ölümden anlayan, ciddi bir yaprak

Unutulacak diyorum, iyice unutulsun

Neden büyük ırmaklardan bile heyecanlıydı

Karlı bir gece vakti bir dostu uyandırmak.’

-İsmet Özel

Bu duruma İsmet Özel’i şahit tutmam içime ziyadesiyle sindi.

Ötelerden berilerden yabancı ve şuursuz şahitler arayacağıma derdini gıyaben de olsa dertlendiğim bir büyüğümü şahit tutmam paha biçilemez diye düşünüyorum.

Zevkinize sunarım.

Selametle...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Sadık Büyüksakarya Arşivi
SON YAZILAR