KONYA’NIN GÜLLERİ- ‘SİLLELİ İSMAİL’
Konyamızın meşhur, deli demeye dilim varmıyor ama tanıtmak amacıyla böyle dil alışkanlığı ile söyleriz, meczupları vardı.
Günlerden bir gün dükkanda çalışıyorum, saat 10 gibi Silleli İsmail dükkana geldi.
Giriş kapısının yanındaki koltuğa oturdu. İsmail’e çay söyledim.
Hem çay içiyor, hem de gelene “para ver” diyordu. Parayı alıp önüne koyuyordu.
Akşam saat 5’e kadar epey para birikti.
Kalktı, “bu paraları 'bir zarfa koy, sakla uğur parası olsun" dedi. Parayı almadan gitti. Aradan zaman geçti.
İplikçi ve Kapu Camisi önünde İsmail’e rastladım. “İsmail paran duruyor, şu paranı al” dedim.
“Dursun” dedi, ben israr etsem kızar, sinirlenirdi. Defalarca karşılaşmamızda yine söyledim, yine kabul etmedi.
Yine günlerden bir gün eve geliyordum.
Günlerden Perşembe...
Devlet Hastanesinin arkasında boşlukta semt pazarı kurulurdu. Kemal Onsun Cami yanına geldiğimde rahmetli Derbentli Mustafa efendi oğlu Hasan hoca, yanında Silleli İsmail bekliyordu.
Beni görünce dur işareti yaptılar, durdum. Hasan hoca bana, “İsmail’i eve bırak” dedi.
Yağmur altında motorsikletle… “Orucum hocam beni mazur gör” dediysem de, İsmail, “Allah’ını seversen” diye dua etmeye başladı. Cebimden 5 TL çıkardım. O zamanın taksileri her yere 5 liraya götürürlerdi.
İsmail, “hayır sen götüreceksin” diye ısrar etti. Yanında bir kutu, bir çuval…
Çuvalı önüme aldım. İsmail arkada. Kutu elinde… Hasan hoca motorun hareket etmesine yardımcı oldu, bizi arkadan itekledi ve hareket ettik.
İsmail’in evi eski Bağkur binasının yanındaydı.
Beni demir yolundan dolaştırdı. Evinin sokağına geldik. Sokak kazılmış, topraklar kenarlara istiflenmiş, yol patika bir keçi yolu, İsmail’in ev sokağın ortasında.
“İsmail in” dedim, “inmem” dedi. O patika yolda, İsmail motorun üzerinde oturur halde, Allah bir kuvvet verdi evinin önüne geldik. Annesi kapıyı açtı eşyalara yardım etti. İsmail, “gel yoruldun bir çayımızı iç” dedi. İsmail, orucum çocuklar evde bekler dedim.
İsmail, “ne oldu bizi beğenmedin mi fakiriz diye” dedi.
İsmail normal bir kişiyle konuşur gibi başladı. O zaman İsmail beni etkiledi. Çıkardım 50 lira verdim. Annesi almaya elini uzattı, İsmail mani oldu, parayı almadı. Müsaade aldım, “İsmail dua et” dedim.
MECZUPLAR DÜĞÜNLERE BERABER GİDERDİ
Konya’nın meczupları ramazanda beş altısı bir arada gezerler, tanıyanlar davet ederler, lokantalarda karınlarını doyurur, düğünlere de beraber giderlerdi.
Bir ahbabın pilavına gittik. Bunlar da geldiler. Yemeği yediler ve diş kirası istediler. Düğün sahibi de vermedi, üzüldüler, sinirlendiler gittiler.
Ertesi gün sanayideki Kamil Ateş’in yanına geldiler. Kamil Ateş de beni lokantaya gönderdi, karınlarını doyurmak için. Ben orada düğünde yaşanan olayın mevzusunu açtım. Biraz şakayla karışık, "Dün düğünde adamın ekmeğini yediniz, para vermeyince beddua ettiniz, ayıp olmadı mı beyler” diye sitem ettim.
Oradan birisi ayağa sinirli bir şekilde kalkarak, “Bizim durumumuz bu. Bizim başka gelirimiz mi var, çoluk çocuğumuz, ana babamız evde ne yiyecek? Bizim geçimimiz bu arkadaş” diye bana bağırdı.
Yanındaki başka bir meczup arkadaşı hemen beni arkasına alarak, “Otur ulen, Hasan ağanın ne suçu var da bağırıyon” deyince, oturdu yemeğini yedi.
Not: Konya’nın velilerine gereğinden fazla saygı göstermediğimiz için meczuplarına da sevgi göstermediğimiz için bizi affetsinler. Konya’nın ne velisi kaldı ne delisi...
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.