Mükremin Kızılca

Mükremin Kızılca

Nazife Ana -Kardeş ve komşu farkı-

Nazife Ana -Kardeş ve komşu farkı-

Nazife, komşu köye gelin olmuştu.

Kendi köyündeki öğrendiklerini vardığı köyde aynen uygulayınca bu karışımdan güzel bir kültür meydana getirdi.

Bu kültürün içinde konuşma, yeme, içme, mutfak, insanlarla ve hayvanlarla ilgi vardı.

Herkes ona Nazife abla derdi, o mahallenin ablasıydı.

Kocası bazen iki üç gün yatılı bazen günübirlik çevre köylere, Yörük obalarına satışa giderdi, o bir çerçiydi.

Nazife, evi evirir, çevirirdi, o bir dişi kuştu.

Bu dişi kuş 10 yıla 5 çocuk sığdırdı.

Çerçi kocası aniden bir köyde rahatsızlanıp köye getirildiğinde 1959'du.

Çok geçmeden bu rahatsızlığından kurtulamayan kocası aniden vefat etti.

Nazife artık evin hem babası hem anasıydı.

Köylerinin, kocasından kalma üç yaylasının yanı sıra bir de gelin geldiği köydeki yaylalarda beş on kile buğday kaldıracak kadar tarlaları vardı.

Nazife, çerçi kocası öldüğünde en büyükleri 12 yaşında olan 5 çocuğuyla beraber bütün bu yaylaları ekip kaldırmaya devam etti.

En uzak olan yayla 3 dönümdü, taşlık ve oldukça kıraç çalılık bir yerde bulunuyordu.

Burayı ekip kaldırmayı bıraktılar.

Diğer üç yayla birbirine paralel, batıdan doğuya doğru uzanan 1800 - 2000 rakamlı yaylalardı.

Nazife Çerçi kocasının alacaklarını, vereceklerini kısa sürede tasfiye ettikten sonra çocuklarını, 5 yetimini kimseye muhtaç etmemek için tam anlamıyla kolları sıvadı.

Artık bu saatten sonra Nazife bir anaç ve bir babaçtı.

Adı geçen üç yaylayı bir metre bile yer bırakmadan bir çift ineği ile eker kaldırırdı. Hatta yaylalardaki koyakların topraklı alanını biraz daha genişletmek için uğraşırdı. Bunu yaparken kızıl gevenler ve kepirli yerlerle zorlu bir mücadele verirdi.

Geldiği köyde de, baba yurdunda da üç yaylayı birden ekip kaldıran bir aile bulmak zordu.

Çünkü 1800 - 2000 rakımlı bu yaylalarda ekinler aynı anda olurdu, bu an Temmuz’un sonları Ağustos’un başlarıydı.

1960'lı yıllarda, bu hareketli yaylacılıkta Nazife ana, en büyük iki çocuğunu birer yaylaya nöbetçi kordu. Çünkü halk bütün mal melal yaylada olurdu.

En batıdaki harmanı hazırlar başına ortanca oğlunu bırakarak ortadaki yaylaya geçer oranın ekinlerini toplar harmana hazırlardı.

Bu arada en doğudaki 3. yaylada da ekinler ağarır bütün komşular ekinleri harmana toplamış olduklarından o da buraya da seğirtir buranın harmanını da hazırlar sürüme, düvene hazır hale getirirdi.

Koşuşturma bu üç yayla arasında ağustosun sonuna kadar sürerdi.

Bu iki aylık temmuz ağustos koşuşturması kışlık unluk, tarhanalık, aşlık, dövmelik, bulgurluk buğdaylarını elde etmek içindi.

Ondan sonrası artık pekmez sezonu başlar ve kışlık hazırlıklarıyla sürerdi.

Nazife ana, temmuz ayının başı ile ağustos ayının yirmisi arasında bu üç yaylanın harmanlarını diğer komşular gibi sürmek kaldırmak durumundaydı.

Aksi halde tarlalar ve Harmanlar mal melalin işgaline uğrar iş görmek imkânsız hale gelirdi

Nazife ananın birbirine paralel bu üç yayladan ilk işlediği yayla, gelin geldiği köyün yaylası idi.

Burada kız kardeşleri ve erkek abileri vardı, tarlaları onlarla iç içe sınır sınıraydı.

Bu yaylanın Harman yeri bütün köyün harmanlarının iç içe yan yana dizildiği büyük bir çayırlıktı.

Herkes atlarıyla, eşekleriyle, öküzleriyle dövenlerini koşmuş sürmeye başlamışlardı.

Biraz ekini sapı çok olanlar komşu Yörüklerden gölük tutarlar ve öküzle bir buçuk günde biten harmana sürme işini onlar öğleye kadar bitirirlerdi.

Nazife ana da çocuklarının yardımıyla iki ineğini düvene koşarak sürmeye başladı

Bir gün sonra öğleye kadar, zaten bir ağız olan harmanın sapı buğdaya ve samana dönüşecek, eller yabaya yapışacaktı.

En büyük oğlu düveni sürerken ortanca oğlu biraz yamaçta olan harmanın aşağıya kayanlarını yukarıya doğru toplamakla meşguldü.

Düven süren ineklerden sarı olan bir anda kelleşti ve harmanın ortasına yatıp kösüldü.

İnek hastalanmıştı, hemen kenara, boyunduruktan çözüp onu istirahate aldılar.

Ama tek inekle harmanı sürmenin imkânı yoktu.

Nazife ananın aklına en büyük abisi geldi, o tarlası daha çok olduğundan Yörüklerden gölük kiralamıştı. Öküzleri de boştu, kenarda yayılıyorlardı.

Aslında, bu büyük abisinin fazla iş bitiren birisi olmadığını biliyordu ama gene de varıp:

“Ağa bizim inek hastalandı yarına bu harmanı bitirmemiz lazım aksi halde öbür yayladaki ekinler ortada kalacak senin öküzlerden birisini benim ineğim yamacına versen de şu düveni bitirsek” dedi.

Nazife ananın en büyük ağabeyi fazla düşünmedi hemen cevabını verdi, “veremem Nazife!” dedi. Ardından hiçbir gerekçe de söylemedi.

Bütün Harmanlar birbirine bitişik, herkes birbirinin konuşmasını duyar seslenmesini işitirdi.

Nazife ile abisi arasındaki konuşmayı ve sonucunu yanda bulunan komşu duymuştu.

Nazife'nin boynu bükük, “tamam ağa” diyerek ayrılışını ve çaresizce harmanına doğru yürüyüşünü gören komşusu ona seslendi:

Nazife, Nazife!

Nazife ana döndüğünde kendisini çağıranın komşusu olduğunu görüp:

“Buyur Mehmet Ağa” dedi.

Mehmet Ağa, düvende koşulu öküzlerinden birisini salmış “al götür bunu işini bitir, ben yarın da yaparım, başka yerde yaylamız yok” dedi.

Nazife ana, öküzü alıp ineğinin yamacına koştu ve yarın tası günü öğleye kadar harmanını samana çevirdi

Nazife ana, şimdi daha rahattı, artık diğer yaylaya geçebilirdi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Mükremin Kızılca Arşivi
SON YAZILAR