Ne, neden, nasıl?
Bugün meselenin köklerini anlamadan, adını koymadan, neyi neden ve nasıl yapacağını bilmeden yola çıkmanın beyhude oluşuna, fertleri nasıl bir uçuruma sürükleyici anlatmaya çalışacağım. Oldukça önemli bir konu olduğundan, daha ziyade bir kurtuluş reçetesinin kodlarını taşıdığından yarın da aynı konuya devam edeceğim. O yüzden yan yollarda ve molalarda fazla oyalanmadan net ve meselenin tüm boyutlarını göstermek adına konudan konuya hızlı geçişler yapalım. Yani demem o ki şekilden çok fikre öncelik tanıyalım.
Sorunun değil çözümün bir parçası olmalıyız. Yazılarımda durum tespitinden sonra ne yapılması gerektiğine daha çok önem ve yer verdiğimi fark etmişsinizdir.
Bir konunun anlaşılması, tartışılması ve dersler çıkarılarak hayata tatbik edilmesi ‘ne,neden,nasıl?’ zincirinin sırayla, sabırla ve dikkatle uygulanmasına bağlıdır. Bu ilkelerle düşündüğümüzde ve çalıştığımızda inşallah hayırlı neticeler alınması mukadderdir.
&&&
Devletlerin menfaatleri, ilişkileri ve yaklaşımları kişiler arası ilişkilere benzemez. Her devlet kendi milletinin menfaatlerini öne alır, bu minvalde bir politikalar izler. Hassas dengeyi korumak adına başka milletlerle iyi geçinmek, duruma göre çeşitli pozisyonlar almak zarurîdir. Sabır ve dikkat çok önemlidir siyasette devlet yönetiminde.
Batı da hiçbir zaman iyiliğimizi istemedi ve düşünmedi, gerçek anlamda dostumuz olmadı. Sadece Batı değil, İran ve Çin asırlar boyu sürekli savaş ve çatışma halinde olduğumuz ülkeler oldu. 21. Yüzyılın sözü geçen, gücü ve etkisi büyük ülkelerden olan Türkiye’miz sadece kendi güvenliğini ve vatandaşlarını değil soydaşlarımızın ve dindaşlarımızın ve hatta ötekilerin haklarını koruyor, kanat geriyor. Bu da sömürmeye ve (ç)almaya alışmış sözde büyük ülkelerin işine gelmiyor doğal olarak. En küçük bir hatada ülkemize yumruk indirmek için fırsat kolluyorlar. Savaş meydanlarında Türklerin neye dönüştüklerini bildikleri için daha çok yan yollara sapıyorlar, içimizdeki aparatları da aktif şekilde kullanıyor ve yönlendiriyorlar.
Batı’da eksik olan en büyük erdem vicdandır, menfaatperesttirler. Dolayısıyla onlardan teknik konularda yararlanmak, mesafeli durmak, hiçbir zaman da güvenmemek lâzım gelir. Batı’nın maharetlerini(!) ve zihin kodlarını daha iyi anlamak ve konuya vakıf olmak için İbrahim Karagül’ün Ketebe etiketli ‘Tanklar Kâbeye Dayanmadan’ı ile Süleyman Hayri Bolay’ın ‘Batı Aklına Karşı Türkiye’sinde dikkat çekici tespitler ve örnekler bulabilirsiniz. Karagül’ün kitabı daha çok bugüne yoğunlaşırken, Bolay Hoca bize çok büyük ve doğru aydınlarmış gibi gösterilen, sevdirilen Batılı düşünür ve kültür adamlarının gerçek yüzlerini ortaya koyuyor, maskelerini çıkarıyor.
Kendi klâsiklerimizi hor görüp, yeterince bilmeden ve tanımadan, Batı’nın çoğunluğu vasat ve kendilerine göre meydana getirilmiş kitaplarına yönelmek, huzuru kendi öğretilerimiz ve Hak Kitabımızda aramak varken Batı’nın ‘daha iyi ve huzurlu, anlamlı yaşama’ kitaplarından öğrenmek pek akıl işi değil sanırım. Savaş Barkçin hocamızın dediği gibi “akıl ve kalp merkezinde kulluk ve tevhid yönü şaşınca yol da şaşıyor”.
&&&
Bilene ve bilgiye hürmeti terk etmekle kendi ayağımıza kurşun sıktık. Tasavvuf kurumlarını yaşamımızdan çıkararak sadece aklı göz önünde bulunduran pozitivizm denilen ruhu eksik kuru ve yapay bilgilerin pençesine düştük, bir daha da iflâh olmadık zaten.
Bu şuur yitiminin insanımızı imanından ve kulluk bilincinden uzaklaştırması uçuruma giden yolu engebesiz düz ve rahat ilerlenen bir yola çevirdi. Bu minvalde yine Savaş Barkçin hocamızı hatırladım, ki bilirsiniz o bu konulara çok eğilir. Bir kitabında şöyle bir örnek verir hoca; İkinci Dünya Savaşında yenilen Almanlar ülkelerini işgale gelen Amerikalılara şu ricada bulunmuştur: Lütfen bugün okulları tatil etmeyin!’ Düşünün ülkeniz büyük bir dünya savaşından mağlup ayrılmış, yenilmişsiniz, ülkeniz işgale uğramış ve sizin isteğinizse okulun o gün kapatılmaması. Onlar nelere önem verdi ve neleri korudu, biz ne yaptık? Sonuç ayan beyan ortada. Buradan nasıl bir ders çıkarmamız gerek peki? Yine Barkçin hocamıza kulak verelim; “Ne okursan oku, kaç üniversite bitirirsen bitir, ne kadar akıllı, siyasetli, makamlı olursan ol, kul olduğunu unutma. Peki, kul ne yapar? Kul dinden hiçbir şey bilmese bile Allah’a ve Resûlullah’a hürmet eder.”
Yarın ‘ne yapmamız lâzım?’ sorusuna yoğunlaşalım inşallah.
Hayırla kalınız…
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.