Vuslat Başka Bahara Mı?
Vuslat üzerine efkar yüklü, keder yüklü, elem yüklü bir sözümüz var. Bu söz hüzünlü, çaresiz, hayal kırıklığıyla dopdolu bir söz. İnsanın hem sesini, hem de içini titreten bir söz.
Bahsettiğimiz söz, “Vuslat kaldı başka bahara” sözü…
Vuslat kavuşmak demek.
Vuslatın başka bir bahara kalması ise, bilinmeyen bir tarihe işaret eder.
Vuslat konusu hem derin,
Hem can sıkıcı,
Hem insanların yaşama sevincine engel bir mevzu…
Gülmedi gitti bir türlü yüzümüz diyenler haksız mı?
Şansımız, talihimiz ne zaman dönecek diyenler….
Bizi ne zaman görecekler, ne zaman duyacaklar diyenler bu lafları sabırsız olduklarından söylemiyorlar!
Bizi anladıklarını söyleyenler, keşke anlamış olsalardı!
Yaşanılan şartları keşke yerinde gelip görselerdi!
Görülmedi, gelinmedi, milletin derdi, sıkıntısı, dile gelmedi, getirilmedi…
Güven çöktü!
İtimat çöktü!
Söz aldı başını gitti!
Onca yılın tanış olma hali karaları bağladı!
*****
Gönlünüzü ferah tutun demek yetmiyor. Bir türlü ferahlayamayan, rahatlayamayan, derdi tasası bitmeyen insan ne yapar?
Gönlünüzü ferah tutun diyenler neden bir adım gelmezler?
Bu millet bir adım gelene, on adım birden gelmedi mi?
Neden dertleri, sıkıntıları çözmezler, sona erdirmezler!
Neden uzattıkça uzar gider mevzular!
Neden karnı tok, sırtı pek olan, görmez, anlamaz fakirin-fukaranın, işleri yolunda gitmeyen insanın derdini?
Neden hep vuslat kaçar gider, uzaklaşır bizden?
Neden şöyle bir oh diyemedik?
Pandemiden, enflasyondan, işten-güçten!
Bu sorulara bunca zamandır cevap arar dururuz!
Her şey ortada, ortada amma…
Ortada kalan biz, dertlerine çözüm bulamayan biz!
*****
Vuslatla aramız açılmamalı…
En azından gözlerimizle onun nerede olduğunu takip edebilmeliyiz,
Aramızda ne kaldı?
Ne kadar mesafe var?
Ulaşmaya, yetişmeye mecalimiz olmalı, umudumuz olmalı!
Yetmeli artık bu vuslat!
Bitmeli artık!
Ölmeden eremeyecek miyiz vuslata diyenleri hiç mi duyan yok!
Hiç mi dinleyen yok!
İnsanlar bağırıp duruyor, Allah rızası için duyun bizi diye…
Yıl bitiyor, dertler dağ gibi yığılmış…
Ne mi o dert?
Borç-harç, haciz, fatura, işsizlik, elde kalan, tarlada kalan, satıp-savsan derde merham olmayan ürünler, yetmeyen, yetmesi mümkün olmayan gelirler…
*****
Köylü-çiftçi tohumla toprağı buluşturdular, tohum toprakla buluştu, gübreye-mazota derman yetmedi, ürün tarlaları doldurdu, alan yok, bakan yok, verilen fiyat üç kuruş.
Gençler okullarla buluştu, diploma aldılar, dil öğrendiler, ihtisas yaptılar, lisans yaptılar, iş bulamadılar.
İş yok, güç yok…
Ya atanamadılar, yada iş bulmanın kapısından döne-döne başları döndü.
Vuslat başka baharlara kaldı…
Ne vuslatmış?
Ne baharmış?
Ne kalmakmış öyle…
Çalışanlarımızın yarısı asgari ücretli…
Asgari ücret, neredeyse bulunduğunda şapkanın göğe atıldığı ücret oldu.
Olsun da asgari ücret olsun diye az konuşmadı insanlar.
Asgari ücretin yarısını alanlar vardı.
Bin beş yüz lira aylık alan emeklilerde…
Gönlünü nasıl ferah tutsun bu insanlar?
*****
Bildiğiniz üzere, elimizde edebiyat gibi cankurtaran var!
Edebiyatın “-ecek” ve “-acak” kısmı, edebi siyasete giriyor.
İşi yokuşa süren…
Vuslatı, başka baharlara alıp götüren…
Ötelemenin piri üstadı…
Yalancının şahı…
Bıçak kemiğe dayanmış, kemiği kesmiş, delmiş-geçmiş kimin umuru?
Kış gelmiş, yüksek faturalar sıraya girmiş, zamlar zil takmış oynuyor!
Vuslat başka baharlar aramaz, başka baharlara kalmaz inşallah deyip bekliyor insanlar.
Kasım- Aralık yıl bitti, bitiyor, yeni bir yıl geliyor, bizler ise bildiğiniz gibi, gönlümüzü istesek de ferah tutamıyoruz!
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.