Yırtılan Şeb-i Arus’un Yakası!
Ona ait, onun için diyerek ayırdığımız günlerdeyiz. Ancak bir gün var ki, o günü onunla paylaşamıyoruz. O gün 17 Aralık. Her 17 Aralık, yırtılan Şeb-i Arus’un yakası! Bırakın artık yakasını yırtmayı! Bırakın o gün tamamıyla, Hz. Mevlana’ya ait olan bir gün olarak kalsın! Onu ziyarete Sayın Cumhurbaşkanımız yine gelirler. Devlet erkanımız yine gelir. O güne birtakım açılışları sıkıştıracağınız yerde, Mevlana ile ilgili önemli etkinlikler koyun. Her yıl birbirinin benzeri olan programları aşıp, çok daha zengin, ses getiren, programlar icra edin. O gün baştan sona kadar Mevlana’ya ait bir gün olsun ve hep öyle kalsın.
Fabrikanızı, işletmenizi, yılın geri kalan 364 gününden herhangi birinde açsanız ne kaybedersiniz?
Bakın, Korona hepimizi birden sınanmadan geçirme sebeplerinden birisi oldu çıktı. Bu sınanma, bu imtihan tesadüf falan değil!
Oteller boş, lokantalar boş, alışveriş mekanları boş, meydanlar boş, caddeler ve sokaklar boş.
Bundan daha büyük ibret mi olur? Bundan daha büyük imtihan mı olur?
Bugüne kadar, Mevlana törenlerine harman zamanı olarak bakan esnafımız belini doğrultacak vaziyette değil. Odalarını fahiş fiyatlarla vermekten çekinmeyen otellerimizin odaları bomboş.
Mevlana programlarını 2007’den bu yana yıl içine yayma kararları aldığı halde, bunu her nedense bir türlü gerçekleştirmeyen ilgili kurumlarımız bu burukluktan, bu ıssızlıktan, bu sessizlikten kendilerine bir pay çıkartacaklardır diye düşünenlerdenim.
Konya için bütün yatırımlar, bütün açılışlar elbette çok önemlidir. Ancak, Hz. Mevlâna’ya ait olan bir günü, hâlâ onun elinden çekip alma yanlışına ısrarla devam etmenin anlaşılacak, hoş görülecek, kabul edilecek bir tarafı kaldı mı Allahaşkına?
*****
Hazret-i Mevlâna’nın 747. Vuslat Yıldönümü Uluslararası Anma Törenleri, buruk bir şekilde başlıyor. Programı icra edenler dışında seyirci olmayacak!
İl Hıfzıssıhha Kurulu kararı gereğince seyircisiz düzenlenecek olan programlar televizyonlardan naklen yayınlanacak! Şems-i Tebrizi Türbesi ziyaretinden sonra, Mevlâna Müzesi Ziyareti ve Dua ile devam edilecek! Mevlâna anma programı sanıyorum ilk defa böylesine derin bir sessizlik içinde, onu sevenlerin ve onu ziyarete gelemeyenlerin hasret dolu gözyaşlarıyla sergilenecek!
Bu manzara anlayana, ders çıkarana değişik bir ibret vesikası, değişik bir imtihan!
Biz Mevlâna’ya çok sözler verdik. O sözlerin hiçbirini tutamadık! Çok uzağa gitmemize gerek yok!
2007 UNESCO tarafından bütün dünyada onun yılı olarak ilan edilmişti. O günden bugüne geçen 13 yıl içerisinde onun için, ona ait bir günü ondan almaktan başka ne yaptık?
*****
Düğün günü demişti o güne…Biz aldık o günü kendimize düğün günü yaptık! O günü açılışlar günü, karşılamalar günü, görücüye çıkma günü havasında bir gün haline getirdik. 17 Aralık Şeb-i Arus denen o mana yüklü, mistik bir atmosfer yüklü o günü bir şekilde elinden aldık!
Oysa 2007 yılında dünya kadar söz vermiştik! Neler yapacaktık, neler!
Halen 17 Aralık gününe koyduğumuz ambargoyu kaldırmış değiliz. 17 Aralık akşam saatlerine kadar açılış günü, kendimizi ispat günü, görücüye çıkma günü, bir yıl içinde her ne yaptıysak, anlatma ve tanıtma günü. Akşamına da, Şeb-i Arus! Önce bizim düğün günümüz, sonra da Mevlana’nın.
Onun hepimizden “bizarem”, dediği bir 17 Aralık daha geliyor. Konya yine açılışlarını 17 Aralık tarihine denk düşürme, denk getirme alışkanlığından vazgeçemedi! İnanın yanlış yapmaya devam ediyoruz! Yanlış yaptıkça da, üzdüğümüz, kırdığımız sürekli Hz. Mevlana oluyor!
*****
Onunla ilgili, sayısını artık hatırlayamadığımız kadar çok toplantı yapılmasına rağmen, Mevlana yarı yolda bırakılan bir değerdir. Ona ait bir günü, yani 17 Aralık gününü onun elinden almakla Konya ne kazandı? Konya açılışlarını, yıl içerisine yaymaktan aciz bir şehir mi? Başta sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere, devlet büyüklerimiz Konya’yı sevmiyorlar mı? Gelmiyorlar mı?
Hz. Mevlana, “Umut verip, güven aşılayıp da yarı yolda bıraktığın insanın gönül sadakasını her iki dünyada da veremezsin!” diye seslenmiş yüzyıllar öncesinden…
Kimimiz onu bu şehrin markası olarak anlatmaya çalıştı. Marka işin ekonomik boyutuydu.
Mevlana gönül sultanıydı, parayla, pulla, ekonomiyle, ticaretle, kazançla ne onun bir ilişkisi oldu, nede onun yolundan giden gerçek sevenlerinin. Onların işi gönülleri kazanmaktı. Gönüllere girmekti. Tarumar olmuş, viraneye dönmüş gönülleri imar etmekti. Bunun için ne para istediler, ne de pul…
Mevlana’ya marka gözüyle bakanlar, onu anlamadılar…Mevlana’ya ait düğün gününü onun elinden alanlar onu hiç ama hiç anlamadılar. Söz verip de, verdiği sözleri tutmayanlar onu yarı yolda bıraktılar! Onun gel çağrısı bir türlü hiçbirine yetmedi!
*****
Madem ki, bu şehir Mevlana diyarıdır! Madem ki, bu şehir Mevlana şehridir! Madem ki, her nereye giderseniz gidin onun selamıyla karşılanıyor, ağırlanıyor ve uğurlanıyorsunuz!
Geri verin Mevlana’ya ait olan günleri…Geri verin 17 Aralık gününü!
Geri verirken de, onun ikinci plana iten alternatif açılışlar, karşılamalar koymayın!
Bu zaaflar, Mevlana’yı üzmüyor mu, incitmiyor mu, kırmıyor mu sanıyorsunuz?
Karşılayacaksanız onu karşılayın ilk önce…
Hz. Peygamberin kutlu izinden giden bir gönül adamını, bir gönül sultanını incitmeyin!
Ona ait, ondan aldığınız her ne varsa geri verin artık!
Geri verin ki, yarın huzuru mahşerde, hepimizden davacı olmasın Hz. Mevlana!
Hatırlarsanız alternatif Şeb-i Aruslar vardı. Başta İstanbul olmak üzere, birçok şehirde icra edildi. Konya yalnızlaştı, çaresiz kaldı, sesini çıkaramadı, hatta sesi soluğu çıkmadı.
O yıllarda, dönemin Başbakan Yardımcısı, ne demişti, “ Siz asılsınız, diğerler sahte” Evet Konya asıldı, gerçekti amma alternatif Şeb-i Aruslar Konya’dan çok daha fazla ilgi ve alaka görmüştü.
Konya yapmış olduğu programların yeterli olmadığını, cılız kaldığını, yeni bir şeyler ortaya koyması gerektiğini o günlerde de anlayamadı!
*****
Rahmetli Feyzi Halıcının Mevlana Anma törenlerini tertiplediği günlerde, Türkiye’nin en büyük sanatçıları, sazende ve hanendeleri sadece geliş ve gidiş ücretleri mukabili beş kuruş almadan bu şehre defalarca gelip gitmişlerdi. Bu gelişin adı yalnızca aşktı ve muhabbetti.
Bugün bu yalnızlığın ve sessizliğin sebebi olan Korona, bir şeyi daha hatırlattı! Bu şehir, Mevlana programları üzerine kendi koyduğu ambargoları kaldırmalıdır.
Bu ambargo, bu şehre nefes aldırmıyor, şehrin güzelliklerini ve mistik havasının gelen misafirlere ve ziyaretçilere yansımasını engelliyor.
Konya, bir Payitaht. Payitaht şehirler ambargo kaldırmaz! 2020 yılı hepimizin düşünmeye fazlasıyla zaman ayırdığı bir yıl oldu. Mevlana programları konusunda ilgili ve yetkili kurumlar, artık bu durgunluğun önüne geçmelidirler.
*****
Gelin Korona belası geçip gittikten sonra, Mevlana’yı Anma haftasında, bir başka 7 Aralıkta, yine Zafer Meydanından yürüyelim, Mehteran eşliğinde Türbeye kadar. O korteje Konya’da katılsın. Yollar insan seliyle, coşkuyla , heyecanla coşup taşsın.
Mevlana afişleriyle, pankartlarıyla donatalım şehrimizi. O günlerin onunla ilgili olduğunu, şehre gelen herkes şehrin bir ucundan diğer bir ucuna kadar görsün, hissetsin! Mevlana şehrinin o mistik havasına kaptırsın kendini. Gelin aranızda görev taksimi yapın. Bir elin nesi, iki elin sesi var deyip Odalarla, kurumlar el ele verin…Herkesin eli taşın altına girsin, Konya bir daha, bir daha şenlensin!
Gelin, 17 Aralık gününe ondan başkasını almayalım, son verelim bu yanlış uygulamaya…
Gelin onun ve ailesinin Konya’ya gelişini çok daha muhteşem bir şekilde ve mistik bir atmosferde karşılayalım.
Gelin, 30 Eylül de ki doğum gününü yani Şerbet-i Veladeti bütün ilçelerimizin katılımıyla birkaç güne yayalım. Gelin Mevlana’yı yalnız ve yarı yolda bırakmayalım.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.