Yunan Mezalimi ve 30 Ağustos!
Türk Milleti, Ege ve Marmara bölgesini içine alan, 15 Mayıs 1919 tarihiyle 9 Eylül 1922 arasında ki, Yunan işgalinde zulmü de, mezalimi de, soykırımı da, soygunu da, vahşeti de, tecavüz olaylarını yaşamakla kalmamış, en büyük marifetlerinden biride, yakmak ve yangın çıkarmak olan Yunanlılar yakmadık köy, yakılmadık kasaba, ilçe ve şehir bırakmamışlardı.
Yunan mezalimi o kadar derindi ki, Mustafa Kemal bu mezalimin boyutlarını araştırmak için,
1922 yılında bizzat kendisinin kurduğu Tahkik-i Fecayi Heyetinde (Felaketleri Soruşturma Heyeti) Yakup Kadri, Yusuf Akçura, Falih Rıfkı, Halide Edip ve Mehmet Asım gibi isimleri görevlendirdi.
Yakup Kadri, İzmir’den yola çıkarak Bursa’ya kadar birçok yerleşim yerini dolaşmıştı. Bu araştırma komisyonunda iken gördüğü ve yaşadığı olayları hikayeleştirdi aynı yıl, yani 1922’de “Millî Savaş Hikâyeleri” adıyla yayınladı.
Tahkik-i Fecayi Heyetinin görevi Yunan zulümlerini belgelerle ortaya koymaktı. Bu belgeler daha sonra dünya kamuoyuna duyuruldu...İşte size o günlerden bir kaç örnek…
BURSA!
Venizelos’tan sonra Başbakan olan Yunan Başbakanı Dimitri Gunaris ve komutanı Anastas Papulas ile Bursa’da Osman Gazi’nin kabrine gitti, Gunaris, içeriye çizmeleriyle ve kılıcıyla girip sandukayı tekmeledi, “Osman, kalk da bak! Döndük” dedi!
8 Temmuz 1920’de Bursa, Yunanlılar tarafından işgal edilmişti. Anadolu’yu işgal eden Yunan Başbakanı Venizelos’un oğlu Yedeksubay Sofokles, yanında bir manga askerle Osman Gazi Türbesi’ne geldi. Kilitli olan kapıyı, kırarak açtırdı.
Osman Gazi’nin sandukasını üç defa tekmeledi. Sonra da “Kalk Koca Osman, kurduğun devleti yıktık. Seni öldürmeye geldim” diye bağırdı ve türbenin önünde bir fotoğraf çektirerek arkasına “Ordumuz Bursa’ya hâkimdir. Şu anda Osmanlı devletinin kurucusu Osman ayaklarımın altındadır. Bizans’ın intikamını aldım” diye yazarak Atina’ya gönderdi.
Yine Bursa’da Yunanlı subaylar, yedi asır evvel Osmanlı Sultanı Orhan Bey’le evlenen Rum kızı Holofira, yani Nilüfer Sultan’ın kabrine gittiler, “Vaktiyle sen bir Türk’e vardın” demek suretiyle kabri tekmelediler ve tahrip ettiler.
MANİSA!
Manisa’yı işgal eden Yunanlıların kumandanı Filipos yani küçük Neron, Belediye binasının balkonunda sürekli olarak askerlerine emirler veriyordu. Yunan ordusunun geri çekilmesi ve Türk
askerlerinin şehre yaklaşması Filipos’u hiddetlendirmişti. Bütün ahaliyi evlere ve camilere hapsetti. Şehrin muhtelif çıkış noktalarına askerlerini yerleştirerek, diğer askerlerine de dinamit ve benzin tenekeleri dağıttırdı. Ardından askerler tek tek evlere girip kadınlara ve kızlara tecavüz ettikten sonra onları katlettiler. Bu uygulama bitince şehir aynı anda dört bir noktadan ateşe verildi. Şehirdeki diğer otuz camiye kâfi miktarda dinamit ayırmayı da unutmadılar. Alevler, şehri yakma emrini veren
Küçük Neron’un yüzünde yansıdığı sırada halk yangından kaçmaya çalıştı. Ancak şehrin çıkış noktalarına yerleştirilen askerler kaçan halkı yaşlı çocuk demeden katlederken, Küçük Neron vahşice gülüyordu.
GÖRDES-TURGUTLU
Gördes kasabası tamamen yakılmış, 1500 evden ancak 27 ev kurtulabilmişti. 10 cami ile bir medrese de yakılmıştı. Kasabadaki evlerin tüm eşyası Yunanlılar tarafından gasp edilmişti. Akhisar civar köylerinde yaşayan Hıristiyanlar arabalarıyla bu eşyaları götürdüler. Gördes kasabasıyla Kayacık köyünde 60 kadar kadın ve kızın namusuna tecavüz edilmişti. Gördes kasabasıyla civar köylerde kadın ve erkek 23 kişi şehit edildi. 113 kişi de çeşitli yerlerinden yara aldılar.
6000 haneli Turgutlu’da 5800 evin tamamen yakıldığı ve 1200 civarında insanın katledildiği beyan edilirken ateşe verilen Alaşehir’de ise 4000 evden sadece 100 tanesi sağlam kaldığı ve yangından canını kurtarmak isteyenlerin sokak başlarındaki Yunan askerlerine hedef olduğu anlatılmaktaydı. Alaşehir’deki yangında 3000 dükkân, 10 cami, 20 mescit tamamen yanarken, şehirden istasyona götürülen 300 kişilik kadın kafilesi Yunan makinalı tüfeklerinin ateşi altında kalmış ve çoğu ölmüştü.
YÜZBAŞI İSMAİL HAKKI BEY’İN RAPORU!
İzmir Mevki Komutanlığı Karargâhı’nda görevli Yüzbaşı İsmail Hakkı Bey tarafından 29 Ekim 1922 tarihinde hazırlanan, “ İzmir Büyük Yangını, Aydın, Nazilli, Burhaniye, Söke Mıntıkasında Vukû‘a getirilen Yunan Tahrîbât ve Mezâlimi hakkında iki kıt‘a rapor” da özet olarak şunlar vardır.
“Düşman Burhaniye’ye kadar hatt-ı güzergâhındaki tekmîl köyleri –bir ikisi müstesnâ olmak üzere– yakmış, köyleri kâmilen yağma ve talan etmiş, ahâlîsinden bir kısmına engizisyon mezâlimini temsîlen envâ‘-i işkencelerle öldürmüş, kadınlarının ırzına tecâvüz etmiş, nihâyet kaçarken kadınların bir kısmını da berâberinde götürmüştür.
Ekser-i mıntıkada yakılan köylerden başka memleketin servetini teşkîl eden zeytinlik ve
incir bahçeleri de ihrâk(yakılmış) edilmiştir. İnsanlığın yüz karası olan Yunanlılar ve Rumlar her türlü mezâlimi muntazam bir program dâhilinde tertîp ve icrâ etmiş ve yangını zâbitlerinin emirleriyle evvelce tertip ederek mu‘ayyen sâ‘atlerde vücûda getirmişlerdir.
Türk ve Müslümânların zenginlerinden para çekmek için vesîleler ihdâs ederek zavallıları hapsetmek ve bi’l-âhare tehdîtle paralarını aldıktan sonra ârzû ettiklerini tahliye ve istediklerini nefy veya imhâ eylemek; işkencelerle insan darp etmek; süngü, tüfenk, topuzla birçok masûmların kanını içmek, diri diri insan kuyuya atmak; yakmak bu hûnhârların takîp ettikleri imhâ programı muktezâsından bulunmuştur. Hattâ düşman tahtı işgâlinde bulunan kasaba ve kurânın eşrâf ve münevverâtını toplayarak kırlara götürmüş, zavallılara kazma kürek vererek mezârlarını kendilerine kazdırdıktan sonra süngü veya kurşunla öldürüp defnetmek gibi vahşetler göstermiştir.”
YUNANLILAR YAPTIKLARI MEZALİMDEN ÖZÜR DİLEMELİ!
Eskişehir, Afyon, Uşak, Manisa, Aydın ve İzmir ateşler içindeydi. Vahşetin kol gezdiği Ege ve Marmara’da ki şehirlerde, ilçelerde, kasabalarda ve köylerde yanmayan ev, yanmayan zeytinlik ve incirlik kalmamıştı.
Yunanlılar, İzmir’e ayak basarken, adalet dağıtmak için geldiklerini söylemişlerdi. Köyler dahil, kasabaları, ilçeleri ve şehirleri yağmaladılar. Yağmaladıkları malların bir kısmını işbirliği yaptıkları Rumlara ve Ermenilere dağıttılar. Öldürmedikleri Türk kız ve kadınların bir kısmını zorla Yunanistan’a götürdüler. Kimseye merhamet etmediler. Yabancı soruşturma heyetleri gördükleri manzaradan sonra tutmuş oldukları raporlarda Yunanlıları suçlu olarak gösterdi. Bu raporların pek azı yayınlanabildi.
İşte bu yüzdendir ki, 30 Ağustos Zafer Bayramı bu milletin tamamını ilgilendiren bir bayramdır. Öyle bir kutlanmalıydı ki, Yunanlılar sinmeli, atalarının bir asır önce işlediği cinayetleri, vahşeti hatırlamalı ve özür dilemeliydiler! Türk sineması, sağdan soldan hazır diziler, senaryolar alıp uyarlayacağı yerde, İstiklal savaşını, Yunan Mezalimini konu edinen, bu vahşeti anlatan dizilere ve filmlere ağırlık vermelidir. 2023 ‘e çok az zamanımızın kaldığı şu günlerde Türk Milleti kendine dönmeli, kendini bulmalı, milli bayramlarıyla ve mahalli kurtuluş günleriyle yeniden şahlanmalıdır.
“BU MÜCADELE İMAN İŞİDİR!”
Bakın o günlerde Cumhuriyetimizin banisi cennetmekan Mustafa Kemal ne demiş;
“Gittiğimiz yol iman yoludur, Biz on milyonluk küçük ve yorgun bir milletiz. Düşmanlarımız ise pek çoktur ve pek güçlüdür. Gerçi matematiksel düşünülecek olunursa yenmemiz zordur. Fakat bizde olan şey onlarda yoktur. Bizde iman kuvveti vardır. Zaten bu mücadele bir iman işidir. Biz düşmanlarımızın kuvvetine rağmen başarılı olacağız.” “…Bizim programımızda başka bir milletin haklarına saldırı yoktur. Biz hakkımızı ve namusumuzu savunuyoruz ve savunacağız ve mutlaka başarılı olacağız.“
30 Ağustos sadece bir bayram değildir. 30 Ağustos Yunan mezaliminden inim inim inleyen insanların esaretten hürriyete yürüyüşüdür. Yunan süngüleri altında eziyet edile edile hayatını kaybeden, diri diri yakılan insanlarımızın ve şehitlerimizin mekanları cennet olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.