Ahmet Çapanoğlu

Ahmet Çapanoğlu

AÇ KURT YAVRUSU

AÇ KURT YAVRUSU

Artık eskisi gibi ne şehrin ne de mahallelerin ruhu kaldı. Şehirler ruhunu kaybetti de insanlar kaybetmedi mi? Her ikisi de birbirine ters orantılı olarak yok olmaya yüz tuttu. Gerçi şehirlerin ve mahallelerin ruhları durup dururken kaybolmuyor. İnsanlar ruhlarını kaybedince, öz değerleriyle birlikte manevi ve kültürel değerleri de yok oluyor. Ne kültür kalıyor, ne de sanat kalıyor.  İnsanoğlu ne yaratılış gayesi derdinde, ne kalan kültüre, ne de yüzyıllar önce inşa edilmiş milli ve manevi değerlere sahip çıkma derdinde. İnsanın insana ve milli manevi değerlere önem vermediği toplum ortaya çıkınca, bunların da hiçbir önemi kalmıyor. Mahalleler betonlaşıyor, komşuluklar yok oluyor. Koskoca bir kasabayı bir sitenin içine hapsediyorsunuz, ama sanki insanların ilişki düzeyleri ve ruhları da kendi içlerine hapsoluyor.

Maalesef toplum, köyden kente göçüp şehirler büyüdükçe, kalplerimizi de değerlerimizi de ters orantıda küçülttük, insanlık değerlerimizi toprağa gömerek, savaş baltalarımızı çıkarttık, adaletten uzaklaşıp küçük küçük haklar yemeye başladık. Sonra adaletsizliğe ve küçük günahlara o kadar alıştık ki, onları kendimize helal görmeye ve bu küçük günahlar bize yetmemeye, daha büyük haramlara bulaşmaya başladık.

Hak yemek nasıl başlar bilir misiniz? Hani genlerinde parçalama duygusu bulunan kurt var ya, işte o kurt yavruyken dişine bir kan değmeye görsün. İşte orada nefsi isteklerinin hoşluğu ve tatminsizliği başlıyor. Hepimiz dişine taze kan değmiş kurt yavrusu gibi önümüze geleni parçalamaya başladık. Çünkü kurdun amacı karnını doyurmak değil, önüne geleni boğmak, önüne gelene saldırarak parçalamaktır. Aynı aç kurt gibi tatminsiz insanlar, azla yetinmeyip, şükretmeyip her şeye hâkim olma duygusuyla yaşamasıdır. Bu yüzden, bulduğumuzu yemedik, parçalayıp bir kenara attık, bir diğerine yöneldik. Sonuçta hak, hukuk gözetmedik, haram helal bakmadan yaşamaya başladık.

Şimdi hepimiz dişine kan değmiş ve gözü dönmüş yavru kurtken büyüdük, geliştik, semirdik ve anaç bir kurt gibi nefsin istekleri doğrultusunda her şeye saldırır olduk.

Teknoloji geliştikçe insanlık erdemleri de yok oldu. Mahalleden sitelere geçip modern hapishanelere mahkûm oldukça, lüks hayat nefsimize o kadar hoş geldi ki, karnımızı doyuruyoruz ama kapı karşı komşumuzdan, bir yan dairedeki insanın açlığından, sızısından, kederinden haberimiz olmadı. Bu habersizliğimiz ve ben merkezli yaşamamız, paylaşma ve yardımlaşma duygumuzu yok saymamıza neden oluyor, böylece komşumuz açken, bizim hiç bir şey umurumuzda olmuyor. Sanki Müslüman’ım, elhamdülillah demek hepimize yetiyor.

Teknolojinin modern köleliği yaşatması, bırakın dışarıdaki insanlara, evimizdeki insanlara bile sevgiyle bakmamızı engelliyor. Kimseyi sevmiyoruz ama herkesin bizi sevmesini istiyoruz. Sebep, daha fazla kazanma ve köleleşen ruhumuzla kendimizi yormamızdır. Yani menfaatler doğrultusunda sevgimizi kullanıyor, insanlık değerlerince sevgimizi göstermekten sakınıyoruz. Herkes, ben merkezli yaşıyor, gemisini kurtaran kaptandır diye birbirinin hakkını yemekten geri durmuyor. Böylelikle de tahammülsüzlüklerimizi büyütüp besliyor, nefsimizin isteklerince yaşayarak, modern köleleşmeye yol alıyoruz.

Maalesef bu modern köleleşmek, insanları statüsünde ki farklılıkları da ortaya çıkartıyor. Zengin de ego tavan ve hiçbir şeyi beğenmeme, daha az parayla daha çok hizmet isteği, fakirin de sabırsız ve yetinmeme duygusu. Her ikisinde de hoşgörüsüzlük ve şükürsüzlük. 

Zenginde olsa fakir de olsa herkesin dedikodu yapmasına engel olmuyor. Herkes birbirinden şikâyetçi, herkes birbirinin kuyusunu dedikodularla kazma derdinde. Dar kalıplar içinde kısıtlı fikirlerle yaşanıyor. Hüsnü zan yok, sui zan var. Al birini vur ötekine.  Üç iyi arkadaştan ikisi bir araya gelince üçüncü arkadaşlarının dedikodusunu yaparak hoşgörüsüzlükle onun açıklarını, becerisizliklerini birbirilerine söylüyor, kendilerince kınıyorlar. Hatalarını veya beğenmedikleri yanlarını hoşgörüsüzce tenkit ediyorlar. Riyakârlıkla dedikodu had safhada ki, diğeriyle bir araya gelince de yine aynı durum hâkim.

Ben merkezli insanlarda ego tavan ama biz merkezli olamayan insanlarda da ben merkezli olmasa bile hep bir sabırsızlıkları ortaya çıkıyor. Kin duymasa da haset etmese de bu sabırsızlık ve şükürsüzlük, onları da yok edip bitiriyor. Başına bir musibet geldiği zaman neden ben demekten geri durmuyor, başına gelen bu musibetin sebebinin de sabırsızlık olduğunu görmüyor. Bilse ki sabır ve şükür; musibete bir kalkandır, bunu da bilmiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Çapanoğlu Arşivi
SON YAZILAR