Erol Sunat

Erol Sunat

Adil sultanın hikayesi

Adil sultanın hikayesi

Uzun uzun zaman önce memleketin birinde ağalarını, beylerini seçimle iş başına getiren bir şehir varmış. Bu şehrin yaptığı işler hem memleketin diğer şehirlerinde hem de memleketin Sultanınca garip karşılanırmış. Şehir birkaç yüzyıl adil bir şekilde idare edilmiş. Kimse kimsenin hakkını yemiyor, kim bir yanlışlık yapsa yaptığı cezanın karşılığı neyse anında ödüyormuş. Şehrin bu ahengi bir çok şehre, hatta yakın diyarlara örnek teşkil edince, şehirden liyakat sahibi ve işinin ehli olan insanlar, yakın diyarların şehirlerini yönetmişler. Bu olaylar memnuniyet yaratsa da Sultanın yakınında olanlar, Sultanım demişler bu durum sizin saltanatınızı tehdit ediyor. Yarın Sultanı da oylamayla biz seçelim derlerse memleket karışır diye Sultanın kafasını karıştırmışlar.

Sultanın Hocası, Sultanım demiş, o insanlar bu haset ve fesatlar gibi değiller. Kendilerini yönetecek insanları kendileri belirleyip seçiyorlar. Kıstasları da liyakat ve işinin ehli olması. Bu yüzden o şehir ve ahalisinden şimdiye kadar en ufak bir şikâyet gelmediği gibi, şehir zenginleşti. Elde edilen zenginlik bölüşülüp paylaşıldıkça insanlar rahatladı.

Mesela o şehirde hiç dilenci yok. Fakir yoksul bir tane hane yok. Kimin ne derdi var ağaları çözüyor. O halledemezse Bey, aynı gün içinde çözüm getiriyor. Herkesin evi, arazisi, altını, akçesi, bağı bahçesi, dükkânı var.

Şehirde hasetlik yok, fesatlık yok, kıskançlık yok. Kimsenin bir başkasının malında mülkünde gözü yok. Yalan yok, iftira yok, fitne çıkaran yok. Fitne çıkaranı ağaya, beye kalmadan ahali şehirden gönderiyor. Herkes kibar, herkes anlayışlı, hoşgörülü ve saygılı. Sizin kafanızı karıştıran bu kendini bilmezlere aldırmayın, bozmayın o şehrin düzenini. O şehir herkese faydası dokunan çok iyi yöneticilere sahip olan bir şehir.

Sultanın Hocası ne dediyse olmamış. Sultanın içine kurt düşmüş. Onu tahrik edenlerin başında gelen Vezir, Sultanım diyormuş, bu şehrin yönetim şekli birçok şehrin ve diyarın hoşuna gitti. Bunlar tehlike. Hatırlarsanız Vali Paşayı da kendimiz seçelim demişlerdi de siz kabul etmemiştiniz. Bu iyi niyetli gibi görünen davranış, yarın o ağaları, beyleri Sultanlık davasına kalkıştırır. Bundan böyle bizde Sultanlık olduk diyebilirler. Bu davranış bana göre isyana teşebbüsün bir başka çeşidi.

Sultan tebdili kıyafet eylemiş, Vezirini ve Hocasını yanına almış. O şehrin hanlarından birinde konaklamış. Ertesi gün çağırmış yanına hancıyı Hancı demiş, ben bu şehirde bir iş kurmak isterim. Hatta mülkte satın almak dilerim. Mümkün müdür? Hancı, beyim demiş, biz şehir olarak etle tırnak gibiyiz. Bizi ilerleten, ayakta tutan birliğimiz ve beraberliğimiz. Fesat Vezir, bu işin içinde bir iş var Sultanım demiş. Koskoca bir şehir bunların arasında hiç mi haset olmaz, fesat olmaz, kıskanç olmaz. Biz yoksa yanlışlıkla melekler şehrine mi geldik. Sultan keşke demiş. Memleketimde melek gibi insanların yaşadığı bir şehir olması beni çok memnun eder.

Birkaç gün sonra şehrin Beyinin yakın diyarlardan hatırlı bir dostu gelmiş. O da aynı Hana inmiş. Bir de ne görsün memleketin Sultanı orada. Hemen sessizce handan çıkmış, doğruca Beyin konağına varmış beyim demiş, Sultan şehrin en büyük hanında. Bey yanlış görmeyesin demiş, Sultanın bizim hanımızda, şehrimizde ne işi var. Gerçi ben kendisini hiç görmedim. Amma sen Sultanla aynı mekteplerde okudun. En iyi sen tanırsın.

Onlar konuşurlarken bir haberci gelmiş. Haberci Beyim demiş, Payitahttan hatırlı bir tüccar geldi. Seninle görüşmeyi murat eder, kendimi gelir, yoksa biz mi konağına varalım diye sizden bir haber bekler. Bey, misafiri ayağımıza getirtmek olmaz demiş, bizim onun ayağına gitmemiz münasiptir. Var git selamımı söyle bir saate kadar handa olurum.

Bey ve dostu, birlikte Hana gelmişler. Sultan, Veziri ve Hocasıyla Beyi ve yanındaki dostunu karşılamış. Sultan, Beyin yanındaki dostunu görünce, vay benim mektep arkadaşım demiş, yıllar sonra seni bu şehirde görmek nasipmiş. Beyin dostu, Sultanım demiş, huzurunuzda olmak benim için şereftir. Onlar böyle konuşurken, konuşmaları işiten Hancının eli ayağına dolaşmış. Kapıda kalakalmış. Sultan gel Hancı demiş, sende otur yanımıza.

Bey Sultanın karşısında konuşamaz olmuş. Sultan rahat ol Bey demiş. Senin şehrini o kadar çok methettiler ki, yakından göreyim dedim. Kendimi gizleyecektim, lakin mektep arkadaşımla çıktın geldin. Anlat bakalım seni dinleyeyim. Bey, bizde Beylik babadan oğula geçmez Sultanım demiş. Kim bu işe layıksa, kim görevinin ehliyse, kim liyakat sahibiyse, ortaya bir sandık konur. Bu işi ben yaparım diye kimse ortaya çıkmaz, kimse kimseye baskı kurmaz, adam satın almaz, olmadık vaatlerde bulunmaz. Zaten öyle bir şey olsa ahali böyle hareketlere göz yummaz, o insanın ipliğini pazara çıkarır, bir daha bu şehirde kalamaz da yaşayamaz da. Ahali kimi Bey olarak görmeyi diliyorsa onun adını yazar atar sandığa.

Şehrin en yaşlılarından oluşan on iki kişilik bir ihtiyar heyeti atılan oyları sayar, en fazla kim oy almışsa o Bey olur. Beylik süresi üç yıldır. Ben iki yıldır Beylik yapıyorum. Bir yıl sonra görevim bitecek. Ağanın da öyle…Bey seçiminden bir gün sonra da Ağa seçimi yaparız. Onda da şartlar aynıdır. Ahali tekrar beni Bey olarak görmeyi dilerse bir dönem daha bu görevi yaparım. Bir Bey, bir Ağa iki dönemden fazla Beylik yada ağalık yapamaz.

Sultan bir hayli ilginç demiş. Böylece birçok insana Beylik ve Ağalık yapma imkânı ve fırsatı veriyorsunuz. Bunu sevdim demiş. Bey yine de huzursuz olmaktan kurtulamamış. Haset Vezir, herkes dağıldıktan sonra Sultanım demiş. Bey huzurunuzda kıvrandı durdu. İzniniz olursa yarın da Ağayı çağırtalım mı? Sultan olur demiş bakalım Ağa nasıl biri. Ertesi gün Ağa da huzura alınmış.

Ağa, Sultanım demiş, bilirim ki siz bir şehre durup dururken gelmezsiniz. Bu gelinişinizle birlikte şehrimizde bazı şeylerin değişeceğine işaret diye düşünüyorum. Çünkü Veziriniz rahat durmayacak. Sultan, Ağa demiş belli ki açık sözlüsün. Vezirimden pek hoşlanmadığın belli. Ya Hocam hakkında ne diyeceksin? Hocanız lafını ölçüp biçen, tartan birine benzer. Sizin yanlış adım atmanıza asla rıza göstermez.

Ancak Veziriniz hem hırslı hem ortalığı karıştırıcı. Gözleri fer fecir okuyor. Konuş dediniz konuşuyorum. Vezir Sultanın huzurundasın demiş, beni eleştirmen haddine değilse de son söz Sultanıma ait. Sultan, Ağa demiş, haddini aştın. Üstelik benim yanımda Vezirimin yüzüne karşı ona hakaret ettin. Atın bu Ağayı zindana! Ağayı atmışlar zindana.

Fesat Vezir, yanındaki adamlarını toplamış, Ağanın işi tamam demiş, zindanı boyladı, şimdi sıra Bey’de, sonra Sultanın mektep arkadaşında, en sonra da Sultanda. O Sultan bu şehirden sağ çıkmamalı. Vezirin konuşmalarına şahit olan Hancı, ne duyduysa Sultana olduğu gibi aktarmış. Sultan Hancıyla bir şeyler konuştuktan sonra, şehirdekiler bir de duymuşlar ki, Bey ve Sultanın mektep arkadaşı zindandalar.

Vezir adamlarını tekrar toplamış. İşler demiş istediğim gibi gitmeye başladı. Sultan yanında kim varsa hepsini zindana doldurdu. Bu akşam bu iş bitecek. Sultanının Sultanlığı burada noktalanacak. Vezirin adamları, Vezirim demişler bundan böyle sana Sultanım diyeceğiz. Vezir hiç tepki vermemiş. Adamları da Sultanım demeye başlamışlar. Hancı ve adamları hem bu hitapları hem de konuşulanları anında Sultana bildirmişler. Sultan önce Vezirin adamlarını etkisiz hale getiren hamlesini yapmış. Ardından çekmiş kılıcını Vezirin bulunduğu odaya girmiş, bir vuruşta Vezirin kellesini almış. Sonra da mektep arkadaşını, Beyi ve Ağayı çağırtmış huzuruna.

Ağa’ya benim demiş senin gibi açık sözlü birine ihtiyacım var. Seni yeni Vezirim olarak bu şehirden götürüyorum. Bundan böyle Vezirim ve sağ kolum sensin. Hocamın da seni gözü tuttu. Dönmüş Mektep arkadaşına, bu şehre demiş seni Ağa yapmak isterim, lakin bu şehrin adaletli bir sandık sistemi var. Ahali seni gördü duydu. Sandıktan sen çıkarsan Ağa olarak burada kalmanı isterim. Sandıktan çıkmazsan Bey seni kabul ederse ona danışmanlık edebilirsin, ya da memleketine dönebilirsin.

Anlatırlar ki; Ahali Ağalarının Vezir olmasına çok sevinmişler. Sultanın mektep arkadaşını da Ağa seçmişler. Sonraki yıllarda, şehrin Beylerinden ve Ağalarından o memlekete Vezir olanlar olmuş. Şehrin düzenine karışılmadığı gibi, teşvik ve destek görmüşler.

Şehir şehire, Adil Sultan adil Sultana, Haset Vezir haset Vezire, Sultanın Hocası Sultanın Hocasına, Bey beye, Ağa ağaya, han hana, Hancı hancıya, ahali ahaliye benzer.

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi
SON YAZILAR