Baba Dostunun Hikayesi
Uzun uzun zaman önce memleketin birinde en yakınlarına dahi kazık atan, acımayan, gözünün yaşına bakmayan, aldırmayan insanların yaşadığı bir şehir varmış. Şehir kervan yollarının üzerinde olunca birçok diyardan kervanların sürekli uğrak yeriymiş. Ancak, hanlar pahalı, aşhanelerde sunulan aşlar diğer şehirlerin en az üç-beş katıymış. Bu işlerin başında olan ağa yapılan şikayetleri dikkate almıyormuş. Bize diyormuş, değil Vali Paşanın, Sultanın fermanı bile bir şey yapamaz. Bu şehre gelmenin bir karşılığı olmalı. Bu şehrin bir adı var, namı var, şöhreti var. Bunlar da onun karşılığı. Şehirde köşkler, bahçeler, nehir kenarında yalılar varmış. Ancak parası olmayan için fahiş ücretler ödenmeden de şehirde yaşamak neredeyse mümkün değilmiş.
Şehrin eşrafından yaşlı bir zat varmış. Çıkmış varmış Ağanın konağına. Ağa, bekletmeyin hemen içeri alın demiş, rahmetli babamın can dostuydu. Babam dostudur elinde büyüdüm. Yaşlı zatı evin girişinde karşılamış, elini öpmeye yeltenmiş amma yaşlı zat geri çekmiş elini. Ağa bozulmuş amma yine de girmiş koluna yaşlı zatın. Girmişler konağın salonuna. Ağanın oğlu, kızı, karısı saygıyla koşup elini öpmüşler yaşlı zatın. Ağa, yaşlı zatı baş köşeye oturtmuş.
Babam demiş, hoş gelmişsin, şeref vermişsin fakirhaneme… Emret, ne diyorsan başımla beraber.
Yaşlı zat, ağa demiş, bu ağalık sana baban rahmetliden miras, ancak benim can kardeşim, insaflı, merhametli, vicdanlı ve kalbinde Allah korkusu olan biriydi. Görürüm ki, sen babanın izinden gitmezsin. Şehrin o sevimsiz ahengine kendini kaptırmış gidersin. Bu şehir biz babanla çocukken aynen böyleydi. O zamanlar ağa deden vardı. Sultan şehre geldi. Ağa deden ben dedi ne Sultan tanırım ne ferman. Sultan şehrin meydanında astı dedeni. Delikanlı amcan vardı. Sultan onu ağa yaptı. Amcan da bildiğini okudu. Oldukça asiydi, Sultana meydan okudu. Sultanın muhafızları onu alıp zindana attı. O amcan zindanda öldü. Bir başka amcanı ağalığa getirdi. O da rahat durmadı. Aradan yıllar geçti. Delikanlı çağına gelmiştik. Sultan o amcanı da sürdü şehirden. Yerine babanı ağa yaptı. Yanına da beni yardımcısı olarak verdi.
Baban bu şehre adalet getirdi. Bu şehirde kimse kimseyi üzmez, kırmaz, kandırmazdı. Onunla bu şehrin ticaretinin gelişmesi için ömrümüzü verdik. Son beş yıldır can dostum hayatta değil. Ağa sensin. Lakin şehir aynı dedenin ve amcalarının dönemine geri döndü. Gidişatın ve akıbetin dedenin ve amcalarının gittiği o sevimsiz ve uğursuz yola doğru gidiyor. Seni uyarmaya geldim.
Ağa, bak babam dostu demiş. Ben babam değilim. Bana danışmanlık yap desem çok yaşlısın. Zaten benim danışmanlarım var. Ben isterim ki, bu şehirde her kervanın gelişi ayrı bir hasat zamanına dönsün. Hanlar kazansın, bedesten kazansın, aşhaneler kazansın. Şehirde bu işten memnun olmayan bir sen varsın. Yeminle kalbimi kırıyorsun babam dostu. Doğrudur istediğimiz ücretler diğer şehirlere göre biraz fazla. Ancak bu şehre dünyanın neredeyse her diyarından kervanlar gelir. Burada olan zenginlik ve çeşitlilik payitahtta yok. Biz payitahtı bile gölgede bırakmışız.
Gölge etmede keselerimiz dolsun. Herkesin yüzü gülsün. Yaşlı zat orada dur bakalım demiş. Bu şehirdeki fakir ve fukarayı görmezsin. Baban fakir fukara karnını doyurmadan eve gitmezdi.
Ağa, bilirim demiş, fakir fukara sofralarına beni de alır götürürdü. Anam da git amma kendini kaptırma baban gibi, gelecekte sen ağa olacaksın der dururdu. Sen şimdi, dedene mi çektin, amcalarına mı diyebilirsin. Ben de böyleyim işte babam dostu demiş. Konak senin. Karnın açsa doyursunlar. Borcun harcın varsa karşılasınlar. Paran yoksa ne istersen versinler. Benim gitmem lazım demiş atmış kendini konaktan dışarı.
Yanındaki danışmanına, bıktım bu babam dostundan demiş. Hanımın uzaktan akrabası. Halk sözünü dinler. Fakir fukara önünden geçmez, sözünden çıkmaz. Nesi var, nesi yok, aç açıkta olan insanlarla paylaşır, bölüşür. Karşıma almak istemem. Oturduğumuz konak, anamın babasından kalma. Anam Bey kızı. Bende ahdettim. Babam gibi olmamaya. Dedemi asan Sultanın torunu geçen ay Sultan oldu. İlk iş olarak dikmiş gözünü bizim şehre. Bizimle uğraşacak gibi.
Bu arada, Kervan sahipleri, yeni Sultanın huzuruna çıkmışlar. Sultanım demişler. Bu şehre uğramadan geçme imkânımız yok. Ancak şehir de her şey ateş pahası. Kervanlar, yolcular, tacirler bu konudan son derece şikayetçiler, sizden bir hal çaresi bulmanızı dileriz. Genç Sultan birkaç gün sonra birini çağırmış huzuruna, onunla görüşmüş. Gelen ne bir muhafıza ne de tüccara benziyormuş. Kıyafeti de fazla düzgün değilmiş. Sultan demişler neden böyleleri ile görüşür ki, neredeyse üç saat kadar görüştü.
Sultanın görüştüğü adam, bir hafta kadar sonra şehre gelmiş ve bir hanın kapısından içeriye girmiş. Hancı dur bakalım demiş. Halin ahvalin handa kalacak bir yolcu gibi değil. Handa kalacak paran yoksa, bu şehirde zaten kalamazsın. Adam on gün kadar kalacağım demiş. Borcum neyse söyleyesin. Hepsini peşin vereyim. Hancının gözleri parlamış. Sana demiş en iyi odalardan birini vereyim beyzadem demiş. Ben mevzuyu anladım, sen tanınmak ve bilinmek istemeyen birisin. Almış bir kese akçeyi, buyur etmiş adamı.
Birkaç gün sonra ağanın Bedestendeki dükkanına gelen adam ağam demiş. Ben Payitahta yakın bir şehirdenim. Kimim kimsem yok. Anamı da, babamı da bilmem. Onlardan bana miras kalan ne varsa sattım savdım, bu şehre geldim. Duydum ki evlenme çağında bir kız kardeşiniz varmış, onunla evlenmeye talibim. Cebinden bir mektup çıkarmış ağaya vermiş. Ağa açmış mektubu, okumuş. Tamam demiş. Demek ki sen, Vezir Hazretlerinin yeğenisin ha…Akşam olduğunda, ağa kız kardeşini çağırmış yanına. Seni demiş Vezir Hazretlerinin yeğeni ister. Adamı o seni görmeden sana gösterdim zaten, ne dersin. Kız, sen bilirsin ağabey demiş. Anam da ağabeyine itiraz etme, Vezir Hazretlerine akraba olacağız diye seviniyor.
Üç gün kadar sonra, ağanın kız kardeşini Vezirin yeğeni olduğu söylenen adamla evlendirmişler. Ağa düğünden hemen sonra, atlamış atına Payitahtın yolunu tutmuş. Varınca doğrudan Vezirin konağına varmış. Kendini tanıtmış. Vezir Hazretleri demiş, bu mektup sizin midir? Evet demiş Vezir, o delikanlı da ölen ağabeyimin oğlu olur. Ağabeyimden çok mal mülk kaldı bizim yeğene. Evler, araziler. Payitahtta, beş han, iki hamam, on kadar dükkân. Külliyatlı miktarda altın. Bunların yanına benim vereceğim desteği de ekle, memleketin en zengin ve hatırı sayılanlarından biri damadın oldu daha ne istersin. Ağanın aklı başından gitmiş. Vezir Hazretleri demiş bundan böyle bende emrinizdeyim. Vezirin yeğeni Bedestenden büyükçe bir dükkân almış. Şehre gelen bir kervanın getirdiği kumaşları, baharatları, yiyecekleri satın alıp doldurmuş dükkânı. Şehrin fakir ve yoksul mahallelerinden beş altı kadar delikanlıyı da çalışmak üzere almış yanına.
Hemen oturmuş bir levha hazırlatmış. Açılış münasebetiyle her şey yarı fiyatına diye. Şehirde yer yerinden oynamış insanlar dükkânın önünde olay çıkarmışlar. Saç saça baş başa dövüşen kadınlar, birbirini yumruklayan ve tekmeleyen erkekler güne damga vurmuşlar. Vezirin yeğeni şehrin en büyük iki hanını, en işlek üç aşhanesini satın almış. Bütün fiyatları yarıdan aşağıya öyle bir çekmiş ki, gelen kervanlar onun hanlarında kalmaya, yolcular, onun aşhanelerinde yemek yemeye başlamışlar.
Ağa fena bozulmuş. Hırslanmış, benim demiş bu şehirde itibarım yerle bir oldu. Bu damat Vezirin yeğeni olmasa yeminle yaşatmazdım.
Çağırtmış kız kardeşini. Söyle kocana demiş, dursun artık. Değilse yapacağımı bilirim. Kız kardeşi ağabey demiş, kocam dün iki han daha aldı. Yarın beş aşhane daha alıyor. Sen bu kafayla gidersen elinizde ne han ne hamam ne de aşhane kalacak? Senin adamlar beş misli, on misli fiyatı görünce sattılar hanlarını, aşhanelerini. Gözünü hırs bürüyeceğine, nerede ne yanlış yaptım desene.
Tam o günlerde baba dostu olan zat çıkagelmiş. Ağa demiş, ben sana yapma dedim, etme dedim. Yazıktır günahtır bu şehre dedim. Dinlemedin. Ne yapacaksın? Sende deden ve amcaların gibi elini kılıcına atmak mı istersin? Evet demiş ağa, ilk olarak damat olacak aç gözlüyü ortadan kaldıracağım. Ondan sonra da ona hanını, hamamını, aşhanesini satanları…
Ağa ve adamları tam da rakipleri için ölüm kararı çıkaracaklarında, Sultandan bir ferman gelmiş. Ağa, çağırmış kız kardeşinin kocasını, bu fermana göre demiş yeni ağa sensin. Sultan beni Payitahta çağırdı, yanımdaki danışmanlarda zindanda. Tez yanıma gel, değilse akıbetin deden ve amcaların gibi olacak diye yazıyor fermanda. Keşke babam dostunu dinleseydim. Keşke senin yaptığını ben yapabilseydim. Şehri, şehirde yaşayanlara yaşanabilir hale getirseydim. Keşke babam gibi fakir fukarayı gözetseydim.
Anlatırlar ki, Sultan affetmiş ağayı, bir başka şehre göndermiş. Vezirin yeğeni yaşlı zata, gel babam demiş, bundan böyle benim danışmanım ol. Şehirde tansiyon düşmüş. Kargaşa bitmiş.
Şehir şehire, baba dostu baba dostuna, Sultan sultana, ağa dede ağa dedeye, ağa ağaya, ağa bacısı ağa bacısına, Vezir yeğeni Vezir yeğenine, han hana, meydan meydana, ahali ahaliye benzer.
Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…
Sürçü lisan eylediysek affola…
Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.