Erol Sunat

Erol Sunat

“Benim derdim dermanım bilen yok!”

“Benim derdim dermanım bilen yok!”

Bütün içli ve hüzünlü şarkılar bizim. Tesellimiz o şarkıların dizelerinde saklı. Bazen de şiirlere yaslıyoruz başımızı. Sabır taşı çatlayalı çok oldu. Paramparça olalı da…

Görmezden gelenlerle, duymazdan gelenlerle dolu her yer!

Ahali diyor ki; “benim derdim dermanım bilen yok!”

Aldıran yok! Duyan yok!

Gördüğü halde yanımızdan geçip giden çok!

Kasap et derdine, koyun can derdine düştü düşeli, hatta bu işlerden bayağı bir evveli, yüksek yüksek tepelere kurulmuş evlerden seyretmeye başlanılan günlerden beri ahaliye bir haller olmaya başladı!

Bu haller iyi haller değil, çaresi zor haller. İnsanlar yollarda kendi kendine konuşmaya başladılar.

Hem de yüksek sesle…

Kimi abuk-sabuk! Kimi çabuk çabuk! Kimi havalı…Kimi dökük…

Kimi caddede bildiğin volta atıyor! Kimi kendi kendine söylenip duruyor!

Kiminde mırıldanmalar…Kiminde para-pul hesabı, bu para yetmez, beş ekmek etmez deyip yürüyor.

Kimi marketlerde tur üstüne tur atıyor, neyi alacağını şaşırmış!

Kimi bir banka oturmuş, iki eli yüzünde, düşünüyor.

Kimi iyi bir dinleyici bulmuş anlatıyor.

Kimi boşluğa ya da duvarlara karşı bağırıp çağırıyor!

Haberiniz var mı? Nerden olacak ki?

Olsa böyle olmazdı!

Halkın içinde olan, halkın içinde dolaşan kaç kişi kaldı ki…

Halkla olan, halkla ağlayan, halkla gülen kaç kişi var ki?

Bakın bu haller iyi haller değil!

Bu haller, “Ba'de harâbi'l-Basra” yani, Basra harap olduktan sonra halleri…

*****

Bu kendi kendine konuşma hali hayra alamet değil!

Bu hal kantarın topuzunun kaçmış olma hali!

Duvarlara tosladığımızın, çıkmaz sokaklarda nafile turlar attığımızın hali…

Sana kollarımı açtım, gel ey ahali diyene hasret bir hal!

İnsanlar neye yeteceğini şaşırdı!

Gençler şaşkın…

İşsizin derdi başından aşkın!

Ev kadınları, mutfakta fır dönse ne?

Ne yapacak ne koyacak sofraya? Her şey almış başını gitmiş!

Pazar bir alem, market daha felaket!

Şair tuza bandım ekmeğimi demiş ya…

Ya tuza banacağız ekmeğimizi ya suya…

O kadar da değil canım deniyor! Memlekette ne fakir var, ne de işsiz!

Marketler ful! Market arabaları tepeleme dolu!

İyi hoş amma, o market arabalarını tepeleme dolduran biz değiliz ki!

Biz bakıyoruz, onlar doldurup gidiyor!

Kim mi onlar?

Suriyeli sığınmacılar!

Hadi canım demek yetmiyor! Haydaaaaa…deyip geçmekte…Hoppalaaaa…demekte!

*****

Bize bir haller olmaya başladı derken boşa konuşmuyoruz, atıp savurmuyoruz, olanı biteni anlatıyoruz! Siyaset burnu havada, kimseyi görecek hali yok, bizim de onu! Gülmesi yapmacık, ilgilenmesi yapmacık, hal hatır sorması bile yapmacık! Bir de yalandan!

Bize bir haller olurken, siyasete de bir haller olmuş!

Ne diyorduk, bize bir haller olmaya başlarken Suriyeli Sığınmacılara da bir haller olmaya başladı.

Aldıkları market arabalarını dahi geri götürmüyorlar!

Bizden biri alsa, market nüfus kağıdına el koyar!

Suriyeli sığınmacıların geçiş üstünlüğü var!

Muhacir pazarına şöyle bir göz atın. Kaç Suriyeli sığınmacıda market arabası olduğunu üşenmezseniz bir sayın istersiniz!

Gözümüz falan olduğu sanılmasın!

Biz usulü dairesinde halimizi anlatmaya çalışıyoruz!

Anladınız mı?

Anlamadınız! Zaten anlasanız şaşardık!

Keşke desek, keşke kelimesine yazık olacak!

Yine kimse bir şey anlamadım diyecek!

*****

Emeklimizin gözü kulağı promosyonlarda…Promosyonlar gün be gün tatlandırılıyor! Neredeyse her gün yüzer, iki yüzer lira daha üstüne koyduk, on bine yaklaştık, on beş bine yelken açtık diye emeklileri umutlandırıyorlar!

Avrupa ülkelerinden bazısı hane başına 1600 avro falan veriyor, karşılıksız!

Biz promosyona teslim. Promosyona mecbur!

Bizde de, bankalar “emekli pabucu yarım çık dışarıya oynayalım” diyor! Ne yapsın pabucu yarım emekli, ayaklarına kara sular inse de o banka senin, bu banka benim dolaşıyor! Bankalar eğlenceyi buldu! Özel bankalar devlet bankalarının verdiğinin on katına çıktı!

Yedi bin lira hemen, yakala bir arkadaşını, kap getir, al bi 250 kağıt daha, iki kişi daha ikna et, al temizinden bir beş yüz daha diyorlar!

Teşvik fevkaladenin fevkinde!

Şimdi İstanbul’da olmak vardı anasını satayım diye eskilerden bir şarkı vardı ya hani…

Şimdi Suriyeli Sığınmacı olmak vardı anasını satayım diyor ahali!

Haberiniz var mı?

Yok tabi…Hem nerden olacak ki…Çünkü benim derdim, dermanım bilen yok!

Siyaset ve siyasiler bizden koptu kopalı, kopmayan ne kaldı ki?

Şehrin keyfini, parkların keyfi, marketlerin keyfini sığınmacılar sürüyor.

Pazarların altını üstüne getiriyorlar! Onlar kapış kapış alırken, biz seyretmekle, üç kuruşun hesabını yapmakla meşgulüz. Her şey var, her şey bol, lakin bizde o her şeyi alacak para yok! Neden yok? Niçin yok? Bilen yok?

Ne derler bilir misiniz? Biri yer, biri bakar, kıyamet ondan kopar! Kıyamet ne mi? Gelmez denilen, bize uğramaz denilen, geldiğinde iş işten geçen!

*****

Bize bir haller oldu olalı, dert küpü olduk, çıktık! Kış gelmeden tuş olduk! Elektrik-Doğalgaz-Su-İnternet-Telefon bir de artı Kira varsa daha şimdiden uykuyu kaçırdınız demektir.

Halimiz türküler gibi; Kendim ettim kendim buldum / Dert bir değil elvan elvan / Bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır! Gardımız düştü, aslanlar gibi savaştığımız o ringlerde çoktan havlu attık!

Şehrimizin sokaklarında, caddelerinde kendi kendine konuşanlardan, anlamsız ve istemsiz el kol hareketi yapanlardan, başı dönenlerden, çaresizlikten bir yere oturup kalanlardan, olduk!

Bu ne mi demek?

Psikolojimiz berbat. Kimyamız bozuk. Şakülümüz kaymış! Moralimiz sıfır! Cep delik cepken delik!

Faturalar ödenecek gibi değil! Kart bela! Limit sınırda! Maddi-manevi iflas yakında!

Alacak-verecek hesabına dayanacak dermanımız kalmadı! Benim derdim dermanım bilen yok, diyoruz demesine de duyan var mı, acaba?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi
SON YAZILAR