Bizi Virüs Değil İhmalkârlık Hasta Eder
İnsanlık olarak zor günlerden geçiyoruz. Küçücük bir virüs neler etti bize… Hepimizin hayatı allak bullak oldu. Bir süreden beri yaşayan ölüler gibiyiz adeta… Yüzümüzde bir maske, ne birbirimizi görebiliyoruz, ne de doğru dürüst nefes alabiliyoruz. Eşe dosta gitmeyi bırakın çoğu zaman bir selam verip yolumuza devam ediyoruz. Tam manasıyla maskeli bir karnavalın ortasındayız. Bilgi kirliliğinden neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bile bilemiyoruz. Tehlikenin ne taraftan geleceğini kestiremiyoruz. Şüphe beynimizin her zerresine kadar nüfuz etmiş, sağlıklı düşünmek ne mümkün… İşte böyle anlarda bazen gölgemizden bile irkildiğimiz olur.
Hani bazen insan sahip olduklarının değerini onları kaybedince anlarmış deriz ya işte şu anda yaşadıklarımız tam da böylesi bir hâl… Düşünsenize 6-7 ay önce imkânlarımız dâhilinde dilediğimiz her şeyi serbestçe yapabiliyorduk. Ama Çin’den dünyaya yayılan korona virüs sayesinde sadece bizim değil, neredeyse bütün dünyanın hayatı alt üst oldu. İşe gidemez olduk, dışarıya çıkamaz olduk, sevdiklerimize sarılmaz olduk… Baharı pencereden, balkondan seyrederek uğurladık. Yazın yasakların sınırı biraz gevşetildi ama korona virüs tehlikesi yine ortadan kalkmadı, aksine daha da çoğalmaya başladı. Sahip olduğu hürriyetleri sınırsızca kullanmaya alışık olan insanlarımız işi vurdumduymazlığa verip kural tanımaz oldu. Kural tanımayınca da vaka sayısı katlanarak arttı.
Bazen gazetelerde ve sosyal medyada gazeteci dostlarımızın süreçle ilgili yazdıklarını okuyorum. Neredeyse tamamına yakını faturayı hükümete ve mahalli yöneticilere kesiyor. Tamam, haklı oldukları yönler olabilir ama millet olarak bizim hiç mi suçumuz yok? Bütün ikazlara rağmen maskesiz gezen, fiziki mesafeye dikkat etmeyen, temizlik kurallarına dikkat etmeyen bizler değil miyiz? Çok zorunlu olmadıkça kalabalık ortamlarda bulunmayın denmesine rağmen düğünlerde halay çeken, aynı pilav tabağına kaşık sallayan bizler değil miyiz? Maskeyi aksesuar olarak kullanan, çenesine, boynuna, koluna takan da bizler değil miyiz? Biz kendimize çeki düzen vermezsek daha çok çekeriz bu illetten.
Bilinçsizlik her türlü felaketin yolunu açar. Vakit çok geç olmadan aklımızı başımıza toplayalım. Her konuda olduğu gibi virüs meselesinde de yöneticilere kızmak yerine nerede hata yapıyoruz diye oturup düşünmeliyiz. Elbette doktorların uyarılarını hiçe sayarak yaşamanın bir faturası olacak… Yaptığımız hataların bedelini hep birlikte ödeyeceğiz. Şayet bu virüsten kurtulmak istiyorsak, hepimiz kendi tedbirlerimizi almalıyız. Yani şu anda gemi su alıyor, aklı olan, kurallara uyan hayatta kalacak…
Unutmadan bir de şu hususa dikkat çekelim. Allah korusun bu hastalığa yakalanan binlerce kişiden biri biz de olabilirdik. Bize tedbir almak düşüyor ama tedbire rağmen virüs bize de bulaşabilir. Karantina kurallarına uyduğu sürece, doktorların uyarılarına dikkat ettiği sürece, tedavisini aksatmadığı sürece hasta kişiler toplum için tehlike oluşturmaz. Ama karantina kurallarına uymazsa suçsuz günahsız insanlara virüsü bulaştırır ve çok büyük vebale girer. Korona virüsü bulaşan kişileri kınamak, küçümsemek, onları aşağılamak, suçlamak, dışlamak, onlara hakaret etmek de yanlış bir davranıştır. Hiç kimse bilerek hasta olmak istemez, hayatın her alanında empati gerekli olduğu gibi bu virüs konusunda da empati gereklidir.
Bizler virüs bulaşmasın diye pek çok şeyden uzak dururken bir kesim var ki neredeyse her an virüsle iç içe yaşıyor. Doktorundan hemşiresine kadar, hasta bakıcısından temizlikçisine kadar tüm sağlık personeli bu süreçte canla başla görev yapıyor. Çok büyük risk olmasına rağmen görevlerini büyük bir özveriyle yapıyorlar, onlara ne kadar teşekkür etsek azdır. Bizler ne kadar dikkatli olursak, ne kadar kurallara uyarsak onların omuzlarındaki yük o kadar azalır. Pandemi süreci sağlıkçılarımızı çok yordu. Allah sağlıkçılarımızı korusun ve onlara güç versin. Kalbimiz, iyi dileklerimiz, dualarımız onlarla…
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.