Konya’nın Tayyip Ağası
Bugün sizlere Konya’nın nüktedanlarından nevi şahsına münhasır bir şahsiyetten bahsedeceğim. Doğma büyüme Konyalı olan Tayyip Ağa’yı Konya’da yaşayan yaşı kemale ermiş pek çok kişi tanır. Tayyip Ağa yaşadığı dönemde nükteleriyle insanları güldürdüğü gibi Konya kültüründen izler taşıyan bu nükteler kulaktan kulağa anlatılarak günümüze kadar gelmiştir. Millî Mücadele yıllarında ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında Konya’da yaşayan Tayyip Ağa bir halk adamı olup çevresine nizam verme eğiliminde olan birisidir. Tayyip Ağa Konyalılara has nüktedan üslubunu kullanarak hep mazlumun yanında, zalimin karşısında yer almıştır. Hakiki bir Konyalı olan Tayyip Ağa daima fakir insanların, dürüst insanların yanında yer almış, Osmanlıyı seven ama Cumhuriyet’e de sahip çıkan bir geçiş dönemi insanıdır. Tayyip Ağayla ilgili nükteleri daha önce merhum Selçuk Es derleyip toplamıştı. M. Sabri Doğan da bu notlardan istifade ederek 2005 yılında içerisinde ağanın nüktelerinin de yer aldığı “Eski Konya’dan İnsan Manzaraları-Nükteleriyle Tayyip Ağa ve Diğerleri” adlı bir kitap yayınlamıştı. Romantik Kitabevi tarafından yayımlanan bu kitabı Konya kültürüne meraklı olan herkese tavsiye ediyoruz. Kitapta yer alan Tayyip Ağayla ilgili birkaç nükteyi aktararak sözlerimize son veriyoruz.
Tayyip Ağa’nın yakın ahbaplarından birisi oğlan evlendirmiş. Eşi, dostu, konuyu komşuyu pilava davet etmiş. Düğün telaşı bu ya Tayyip Ağa’yı çağırmayı unutmuş. Aradan birkaç gün geçince Tayyip Ağa düğün sahibiyle çarşıda karşılaşmış ve adamcağızın aklı başına gelmiş. Tayyip Ağa’dan özür dileyerek hal hatır sormaya başlayınca, tok sözlü ağa şu cevabı vermiş; “İyiyim, kötüyüm orası benim bileceğim iş, yalnız sen beni niye pilava çağırmadın? Yoksa kaşığımın sapı eğri mi hay İsmail’im?” deyince ahbabı verecek cevap bulamamış.
Tayyip Ağa akşamın geç saatinde acele acele dükkânını kapatırken ahbaplarından biri; “Meram’ın sefasını sürmek için nasıl da telaşlı telaşlı dükkânı kapatarak şehrin bunaltıcı havasından kurtulmaya çalışıyorsun.” deyince, Tayyip Ağa kızarak; “Ulan hay gidi, Meram’ın sefasını bizler mi sürüyoruz zannedersin. Sabahın erken saatinde dükkân açacağız diyerek gün doğmadan yola çıkarız. Akşam da gün indikten sonra ancak bağ evine varırız. Haftada bir tatil günü var, o gün de mandaların otunu yolarız. Bir de bağa su gelince avarları sulayacağız diye akşama kadar canımız çıkar oradan oraya koşturacağız diye… Sefa bunun neresinde?” Ahbabı Tayyip Ağa’ya biraz da hak vererek; “Peki, öyleyse Meram’ın sefasını kim sürüyor?” demiş. Ağa mavi gözlerini açarak; “Kim sürecek, kadınlarla kediler sürüyor… Bunu düşünemedin mi?” demiş.
Tayyip Ağa mevsimi geldiği zaman suyu bol, tadı orta şekerli, kısmen kumsal toprakta yetişen buz karpuzu satarmış. Bu karpuzların Uluırmak’ta yetişenleri de çok lezzetli olurmuş. Karpuz satarken dükkânının önünden geçen çok sevdiği dostlarını çağırıp onlara elleriyle buz karpuzu kesip ikram etmeden bırakmazmış. Yine bir gün dükkânın önünden sevdiği bir ahbabı geçerken çağırıp seçtiği bir karpuzu önüne koymuş. Bıçağı ortasına vurup da karpuzun içi kabak gibi beyaz ve susuz çıkınca dayanamayarak; “Bu gidiye buz karpuzu derler. Olmuşunun tadına doyulmaz, olmamışı ise sulfata yutmuştan beter keyif kaçırır” demiş.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.