Erol Sunat

Erol Sunat

“Bülbül konmuş sarayına Konya'nın”

“Bülbül konmuş sarayına Konya'nın”

Rahmetli Mazhar Sakman bir türküsünde diyor ki,” Eremedim vefasına dünyanın / Bülbül konmuş sarayına Konya’nın”

Kim erdi ki vefasına dünyanın?

Vefa ve biz…

Vefa ve dünya…

Bir acayip rüya…

Eremedik vefasına dünyanın vesselam…

Vefa Konya sanatçılarıyla omuz omuzaydı. İnsan şehrini, insan doğduğu toprakları sevmez miydi hiç.

Hele ki araya gurbet girmişse...

Hele ki araya hasret girmişse…

Gelebildikleri, koşabildikleri her fırsatta uçarak geldiler Konya’ya…

Kondular sarayına Konya’nın Bülbül misali…

Kimi bu şehirdeydi, kimi uzaklarda…

Vefalıydılar, vefakârdılar, bülbülü altın kafese koymuşlar, ah vatanım demiş sözünü hiç ama hiç unutmadılar.

*****

Konya’nın bülbülleri zaman zaman gelip kondular Konya’nın sarayına…

Gören, gördüm demedi…Bilen, bildiğini söylemedi…Duyan, duydum unuttum diye geçiştirdi…Merak eder diye düşünülenlerde merak etmedi…

Rahmetli Feyzi Halıcı’ya kadar ve ondan sonra da kimse Konya Sanatçılarıyla ve sanatkarlarıyla onun gibi ve onun kadar ilgilenmedi. Aşıkları, aşkın kapısına çağıran, bayram ettiren, Aşıklar Bayramını şehre hediye eden odur.

Rahmetli, “Beni” şiirinde diyor ki;

“Efkârım zor gelir dile, / Sözüm, sohbetim mert ile, / Nice olunmaz dert ile, / Koydunuz baş başa beni.”

“Yok bu işte sayım, suyum, / Gönülce olmalı uyum, / Ben toprağın tohumuyum, / Ekmeyiniz taşa beni.”

“Ateş değse çam dalına, / Demir döner at nalına, / Kızgın haset mangalına, / Yapmayınız maşa beni.”

“Kimler düşüme girdiler, / Dal misali devirdiler, / Gam yüküydüm çevirdiler / Gözden akan yaşa beni.”

*****

Konya bülbülleri birer ikişer kara toprağa yürüdüler gittiler.

“Bülbül konmuş sarayına Konya’nın…”

Konma demişler bülbüle…

Gelme…

Yaklaşma…

Bülbül güle aşık derler ya aşıklar, şairler…Konya aşıklar şehri, aşkın kapısı. Aşıkların bayram ettiği şehir…

Aşıklar şehrinde aşk denince, aşık denince başta Mevlânâ var, Şems var, Şeyh Sadrettin Konevi var, Ateşbaz-ı Veli var, Aşık Şemi var ve dahi niceleri…

Bülbül, sevdi mi, karşılık beklemeden sever…

Aşık Salihi’nin Saliha’sını sevdiği gibi…

Tahir’in Zühre’sini, Ferhat’ın Şirin’ini, Kerem’in Aslı’sını, Mecnun’un Leyla’sını sevdiği gibi…

O bülbüller kondu geçti sarayına Konya’nın…

O konanlar göçtü gitti dünyadan…

Ayakta kalanların sayısını, kimler olduğunu var mı bilen? Var mı bir merak eden? Var mı bir araştıran soran?

Birkaç vefakâr gazeteci kardeşimden gayrı.

*****

Bülbül duygusaldır…Bülbül içlidir…Bülbül adı üstünde, güle aşık bir can…Bülbül aşıkmış güle, gül naz eder bülbüle demiş şair…

Gül sensin Konya…

Sen ezelden bilirsin her şeyi amma, ben bilirim diyenler anlamadı, anlayamadılar daha…

Konya’nın sarayına konan bülbülleri yıllar yılı kovalayanlar, kapılardan döndürenler, gelemezsin diyenler…

Kimin eline ne geçti? Kimin başı göğe erdi?

Gitti o bülbüller, gitti o aşıklar, gitti o sevdalılar, geri gelmeyecekler. Kırgın gittiler, dargın gittiler, anlayışlara, yaklaşımlara, hiçbir zaman anlam veremedikleri bakış açılarına.

Türkiye’nin bildiği, sevdiği insanlar adı Konya olan o güle, o gül bahçesine hasret gittiler…

Konya Sanatçısıydı her biri…Yani Konya bülbülü…Şakıdılar bıkmadan usanmadan hem de yıllarca…Onlara kulaklarını tıkayanlar ne adlarını andılar ne de Konya sahnelerine çıkarttılar.

Rahmetli Ahmet Özdemir, “Gül kuruttum sepette, bir yârim var gurbette” demişti. O sevilenler gurbetlerde, gurbet elde kaldılar.

Kimi o hasretle koptu gitti bu hayattan…Üzülerek belirtmeliyim ki, gurbetlerde unuttuklarımız, herkes yerinde sağ olsun, dediklerimizdi onlar.

*****

“Bülbül konmuş sarayına Konya’nın…”

Hoş geldin bülbül diyemedik…Saray senin, bahçe senin, bağ senin diyemedik…

Misafir ol dahi diyemedik, bu inceliği ve nezaketi de gösteremedik?

Susmanın susanı haklı çıkardığını, meseleyi kapattığını kim söyledi bilmiyoruz.

Bülbül Konya sarayına kondu mu?

Kondu…

Herkes inkâr etse duvar inkâr etmez. Bülbülün konduğu kapılar, masalar, bağlar, bahçeler inkâr etmez, edemez.

İnkâr biz insanların imtihanı…Bülbülü gördüğü halde görmedim diyen yalancıların imtihanı…

Bu bülbüller el değildi.

Bu toprakların çocukları, bu şehrin bağrından çıkan, bu coğrafyanın evlatlarıydı.

Bülbüller yanık yanık hasret şarkıları, gurbet türküleri okudular.

Ara ara geldiler bağlara bahçelere kondular Gördükleri tavırdan, yaklaşımdan dondular.

İçleri yandı…İçleri burkuldu…Giderken onun için buruktular.

Rahmetli, Rıza Konyalı, ne diyordu o güzel türküsünde, “Yine yeşillendi Konya bağları…”

Mart gelecek, bahar gelecek yeşillenecek her yer. Yeşil Meram, yeşil Konya diye konuşacak insanlar.

Biz var ya biz…Ne Meramın meramını bildik ne aşıkların meramını…

*****

“Bülbül konmuş sarayına Konya’nın…” Saray şahit, duvar şahit, taş şahit. Derler ki; Vefa öyle bir histir ki, duvara da geçer, taşa da. Varsın geçmesin, işlemesin yalan dünyaya…

“Sevelim sevilelim dünya kimseye kalmaz” demiş geçmiş Yunus.

Dilerim, görmezden geldiğimiz, onlardan haberimiz yokmuş gibi davrandığımız, Konya Sanatçıları, Konya bülbülleri intizar etmemişlerdir bize…

Konya sanatçılarından, Aşık Salih’i, gerçek adıyla Halil Yılmaz, hemen birçok sanatçının okuduğu” Unutursun diye” şarkısına, “İstersen inkâr et istersen övün / İster kurtuldum de istersen dövün”, “Unutursun diye çok korkuyorum” diye satırlar yazmıştı…

Korkma Aşık Salihi, aşıklar şehrinde, aşkın kapısında, aşıkların bayram ettiği şehirde, bu şehir; aşıkları, sevenleri mahşere dek unutmaz, unutturmaz. Yarın Hakkın Divanında da şahitlik eder.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi
SON YAZILAR