Çok güldük! Güle güle öldük!
Yazımın başlığı olan, “Çok güldük, güle güle öldük!” cümlesine bakıp, ne zaman güldünüz, nerede güldünüz, nasıl güle güle öldünüz, diye sorabilirsiniz! Çok isterdim söylemeyi amma…Keşke hep beraber, hep birlikte çok gülebilseydik, güle güle öldük diyebilseydik!
Gülmeye ne kadar hasret kaldığımız içindir bu başlık!
Gülmeyi çok özlediğimizdendir!
En son ne zaman kahkaha ile güldünüz?
Bir ay önce, üç ay önce, altı ay önce, bir yıl evvel!
Hatırlamıyorum diyenlerin sayısına dikkat!
Gülmeyi unutalı çok oldu. Eskiden vara yoğa gülerdik, etrafımızda neşeli insanlar pek çoktu, tabiri caizse ölüyü güldüren insanlar vardı! Girdikleri ortamı neşeye boğan, neşe kaynağı olan insanlar vardı!
Nerede o insanlar? Nereye kayboldular? Neden yoklar?
Onlar olmadığı için, surat-savat bir karış insanlar olduk. Gülümsemeler bile zoraki…
Somurtmaktan ne kazandık?
Ne geçti elimize?
İnsanlar neye güldün, bana mı güldün, kimse bana gülemez demeye çoktan hazırlar!
Kızmak, alınmak, yağmurdan nem kapmak o kadar kolay ki…
Gülmeyi unutturan, elinin tersiyle iten, lütuf sayan ciddiyete, tavırlara, yaklaşımlara yazıklar olsun!
Rahmetli Öztürk Serengil’in 1977’de sunuculuğunu yaptığı “Gülünüz güldürünüz” adlı televizyon programını hatırlayan var mı?
İnsanlar iple çekerdi!
Komedyenler baş tacıydı…Onları görmek gülmek demekti.
Gülmek mutlu olmaktı, rahatlamaktı, stres atmaktı!
*****
Bir zamanlar Türk milletini güldüren;
Rahmetli Öztürk Serengil vardı!
Rahmetli Seyfi Dursunoğlu vardı!
Rahmetli Kemal Sunal vardı!
Rahmetli Levent Kırca vardı…
Rahmetli Nejat Uygur vardı!
Gülmek vardı…
Gülmekten öldük demek vardı!
Şimdi ne var?
Gülmek yok!
Gülümsemek yok!
Allem ettik-kallem ettik gülmeyi kaybettik!
Artık gülüp geçilmiyor da…
Herkes patlamaya hazır barut fıçısı gibi! Bu gerginlik hoş değil!
Gülmeyi özledik özlemesine de tebessüm bile lüks…
Bizi gülecek, gülümsetecek ne kaldı demekten de kendimizi alamıyoruz!
Nihayetinde gülmek, gülümsemek istiyoruz!
Yok mu bizi güldürecek?
Bizi güldürün ki, Allah da sizi güldürsün!
*****
Yüzümüz gülmüyor yüzümüz!
Bu arada bahtımız da…
Talihimizde…
Kimi kadere yaslandı!
Kimi öldürecek bu efkar beni dedi…
Kimi feleğe çattı, durdu.
Kimi yine en olmayacak hayaller kurdu!
Canımız sıkkın…Herkes çok şeyden bıkkın…
Yaz bitti bitiyor!
Yine herkesin dilinde o türkü…
Baharı görmeden yaz geldi geçti diye başlayan o bildiğimiz dizeler birçoklarının dilinde…
Eylül geliyor yine…Kış geliyor, okullar açılıyor, masraf kapılarını ne siz sorun ne biz söyleyelim!
Ne diyordu “Kavanoz dipli dünya” şarkısının ilk dizeleri;
“Her şeyin yalan riya / Hayat sanki bir rüya / Bıktım usandım senden / Kavanoz dipli dünya”
Dünyayı fazla ciddiye alınca, dünya kime aferin dedi ki…
Kime serdi elinde avucunda ne varsa…Yalan dünya, yalancı dünya nihayetinde…Bir varmış bir yokmuş her şey…Gelene hoş geldin, gidene güle güle diyen dünya…
Ne diyelim? “Kavanoz dipli dünya” şarkısının nakaratına kulak verelim;
“Ah felek zalim felek / Kime ceket kime yelek / Herkese urba giydirdin /Bana da yırtık bir yelek”
“Ah felek zalim felek / Kime ceket kime yelek / Herkese kavun yedirdin /Bana da yedirdin kelek”
*****
Biz eskiden diye başlayanlara diyorlar ki; eski eskide kaldı, eskilerden dem vurana eskici derler, eskiye rağbet olsa bit pazarına nur yağardı diyende siz eskiler değil misiniz?
Eski kuşak, yeni kuşak! Yok ki bir şey anlaşacak?
Şimdi efendim, derdini ummana dökmek çare olsaydı, umman şöyle bir dalgalanır, neyse o derdin çaresi, çıkarır verirdi.
Pandemi, enflasyon, ekonomi, zamlar bizi içimize kapattı. Önce eve, sonra içimize…
Duvarlarla konuşanlarımızın bir duvarlara yazı yazmadığı kaldı.
Paylaştıkları yazılar duvar yazısı gibiydi bazı arkadaşlarımızın!
Biraz kahırlı, biraz umutsuz, vefasızlıktan dem vuran, karamsar!
Pencere kenarında, balkonda, olmadı kapının önünde geçen günlerdi o günler…
Beraber güldükleri, sohbet ettikleri, dostları, ahbapları, yakınları, kardeş bildikleri, saydıkları insanlar vardı!
Ne mi oldu?
Birçoğu toprak oldu…Çekip gittiler bu dünyadan…
Virüs dediler! Kovit bilmem kaç dediler! Şu varyantı, bu varyantı dediler! Kronik hastalık dediler, kimine de kalpten gitti dediler!
Gülmeye bir türlü sıra gelmedi! Yüzünüzü güldüreceğiz babında açıklamalar yapanlarda bu insanların yüzlerini güldüremediler!
******
Ah 2022 ah! Ne çabuk geldin de geçiyorsun arkadaş! Daha şimdiden sekizinci ayın ortasına yaklaştık! Görüldüğü üzere ne çarşı güldürüyor yüzümüzü ne pazar!
Paranın kıymeti harbiyesi kalmadı! Bozuk para yalan oldu. Beş liranın da bir hükmü kalmadı.
Ne alırsan on lira diye açılıyor kapı…Yüz lira yetmiyor, iki yüz lira iki poşet etmiyor!
Hep ağlattı beni kaderim demiş ya şair! Gülemem, gülemem diye bir şarkımızın nakaratı var!
Bir de, gül abi, gülmek yasak mı diyorlar! Değil amma, gülene değil, gülemeyene sor demişler!
Bizi anca Orhan Baba, Müslüm Baba, Ferdi Tayfur paklar diyenlere de selam olsun!
Öyle bir güldük ki sorma! Aklıma geldikçe hâlâ gülüyorum! Gülmek kadar güzel bir şey yok arkadaş, diye ne zaman konuşacağız? Hemen her şeye bir tarih verenler, ne zaman güleceğiz, yok mu vereceğiniz bir tarih?
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.