Din İstismarı ve Siyaset
Din ve yöneten-yönetilen ilişkisine dayalı siyaset, ister ayrı ayrı, isterse birlikte ele alınsınlar insanlık tarihiyle birlikte ortaya çıkan olgulardır. Dolayısıyla birbirinden bağımsız düşünülemezler.
Bu durumda din ile devlet arasında doğal olarak yakın ve sıkı ilişkiler olacaktır. Bu durumda dinin siyasetle ilişkilendirilmesi siyasetçiler açısından bir istismar tehdidini de beraberinde getirecektir.
Din istismarı; dini suiistimal etme, din sömürüsü yapma, dini asıl maksatlarının dışında kullanma, dinî inanç ve duygulara haksız çıkar elde etmek amacıyla atıfta bulunma, dini bir şeye alet etme, dinî değerleri kullanarak dindar kişilerden maddî veya manevî çıkar sağlama, Allah adını kullanarak dinin ve dindarların sırtından maddî ya da manevî çıkar elde etmeye çalışmak demektir.
Geçmişten günümüze din hemen her toplumda gerek siyasette gerekse ticaret alanında sürekli istismar edilmiştir. Din istismarı yapanlar veya dini kötüye kullananlar, maddî veya manevî çıkarları uğruna sergiledikleri davranışları insanlara iyi ve meşrû göstermek, haklılaştırmak veya izah etmek için bu davranışlara bir takım kılıflar veya gerekçeler uydururlar. Maalesef ülkemizde artarak devam eden dinin siyasete alet edilmesi insanımızı bir ahlaki çöküntüye doğru götürmektedir. İşin kötüsü bunu hem sağ hem de sol partiler yapmaktadır.
Diyeceksiniz ki; “Türkiye Cumhuriyeti laik bir devlettir dolayısıyla din politikalarını kendine özgü bir laiklik anlayışı belirlemiştir. Pratikte din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması üzerinde yoğun bir vurgu olmuş ve laiklik, dinin devlete, devletin de dine karışmaması şeklinde bir resmî tanıma bağlanmıştır. Doğrudur fakat bütün bunlara rağmen devlet iradesi dinî alanı hiç bir zaman özerk bırakmamıştır.
Siyasetçilerimizin gerekçesi hazır din sadece bireysel bir inanç değildir, o aynı zamanda toplumsal bir gerçekliktir. (...) .Dolayısıyla dini yaşamdan ayırmak mümkün değildir. Bu da devleti yönetenlerin dini kendi çıkarı için araç olarak kullanmasına zemin hazırlamıştır.
Sonuç olarak nereden bakarsak bakalım Dinin siyaset için araç alınması, yaygın anlamıyla dinin siyasete alet edilmesi ve dolayısıyla dinin, daha doğrusu dindarların sömürülmesi biçiminde kendini göstermiştir. İşte din-siyaset/devlet ilişkisinin bu şekilde dinin siyasete alet edilmesine dönüşmesinde, siyaset veya devletin dine yaklaşırken kötü niyet ve hedefler taşıması belirleyici olmaktadır.
Genel olarak siyaset kurumunu ve dini ahlaktan ayrı düşünmek mümkün değildir. Gerek siyaset kurumunun, gerekse siyaset yapanların, siyaset adamlarının ahlakla ilişkili olarak ele alınmaları ve ahlakın iyi ahlaktan ayrı ele alınmaması, temiz devlet ve temiz siyaset için son derece önemlidir.
Temiz bir toplum yaratmanın yolu temiz siyasetten geçer. Temiz siyaset ise kuralları önceden belirlenmiş ilkeli ve siyasi ahlak kurallarına göre işleyen bir sistem ve ahlaklı siyasetçilerle mümkündür. Halk arasında sıkça kullanılan “Bal tutan parmağını yalar” “devletin malı deniz yemeyen domuz” gibi çalmayı olağan gösteren hatta teşvik eden bir anlayışın ve ona çanak tutan çalmışsa çalmış ne olmuş yani herkes çalıyor ya da bir milletvekilinin biz öncekiler gibi yüzde seksen değil sadece yüzde yirmisini yedik demesini meşrulaştıran bir kafayı yaratır ki bu da Allah korusun çok büyük dini, ahlaki ve siyasi çöküntüleri doğurur. Unutmamalıyız ki ahlakın olmadığı din anlamsızdır. Zira Peygamber efendimiz güzel ahlakı tamamlamak için gönderilmiştir.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.