Dükkân göçürenin hikayesi
Uzun uzun zaman önce memleketin birinde tatlılarıyla ünlü bir şehir varmış. Bu şehirde yapılan tatlıların nasıl yapıldığını ustalardan başka bir Allah’ın kulu bilmezmiş. Ustalar sırlarını evlatlarına dahi göstermezlermiş. Ta ki, kendilerine benzer bir çırak meslek öğrenmeye yanlarına gelinceye kadar. Bu şehre gelip de şehrin birbirinden lezzetli tatlılarının tadına bakmadan kimse şehirden ayrılmazmış.
Tatlıcıların en meşhuru olan usta yaşını başını almış biriymiş. Lakin dinç bir adammış. Onu gören taş çatlasa atmış yaşlarında dermiş. Usta bu laflara güler geçer, az daha çık, az daha çık diye yaşını soranlara takılırmış. Bu takılmalar sonrasında adı “az daha çık usta” kalmış. Maşallah ustam kaç yaşındasınız sorusunu Sultan sormuş, ona dahi az daha çık Sultanım demekten kendini alamamış. Sultan ne yani demiş, benden de mi saklayacaksın yaşını deyince, kaç yaşında olduğunu Sultanın kulağına söylemiş diye anlatırlarmış.
Sultan Allah ömrünü uzun eylesin, senin tatlıların memleketin her tarafında duyulsun anılsın demiş. Yalnız tek bir isteğim var, onu da yalnızca sana söyleyeyim demiş. Bu sırlı konuşmalar şehirde günlerce anlatılmış.
Aradan bir ay kadar geçmiş. Ustanın dükkanına genç bir delikanlı gelmiş. Ahali, müşteri diye fazla alakadar olmamış. Delikanlı ustayla baş başa bir süre görüşmüş. Sultandan getirdiği bir yazıyı da, ustanın elini öperek ona teslim etmiş. Sonrasında, usta, giy bakalım şu önlüğü demiş. Önce al şu süpürgeyi, dükkânın önünden başla süpürmeye. Sonra dükkânın içi var, bulaşıklar var, müşteriye hizmet var. Razı mısın? Zor gelirse, çıkar önlüğü as kapının ardına, var git yoluna. Yok ben bir şeyler öğreneceğim dersen ne dedim ikiletmeden yapacaksın. Şartım bu.
Esnaflar, yandı delikanlı demişler. Bu ustaya bir ay sebat eden çıkmadı. Nice kabiliyetli insan kahretti, pes etti, canına tak etti, tatlıdan da tatlıcı olmaktan da vazgeçtiler. Hatta tatlı yemeye, görmeye dahi tövbe ettiler.
Delikanlı pek bir azimliymiş. Ustam demiş yalnız benim de bir şartım var. Canım ne zaman isterse beğendiğim tatlılardan yiyeceğim. Şu kadar yedin, bu kadar yedin diye saymayacaksın. Yevmiyemden kesmeyeceksin. Usta göz hakkı sayılır demiş. Ben yenmişe içilmişe, kırılmışa, dökülmüşe aldırmam. Yeter ki yanımda çalışan hıyanetlik yapmasın. Açık olsun. Doğru düzgün meramını anlatsın.
Delikanlı ertesi gün gelmiş dükkâna bir tas aşureyi indirmiş mideye, öğleye doğru, baklava, akşama kadar keşkül, sütlaç derken yedi sekiz tatlıyı afiyetle yemiş. Ahali, Usta demişler sermayeyi kediye yükledi. İflah olmaz artık. Bu çırak, tam bir dükkân göçüren.
Aradan bir ay kadar geçmiş, usta ne o dükkân göçüren demiş, şehirde herkes seni anlatır. İsteyene seni vereceğimi söyledim, seni duyan kalktı gitti yanımdan.
Delikanlı ustam demiş, elini vicdanına koy, ben geldikten sonra müşterin artmadı mı? Usta gülmüş, bak demiş orası doğru. Millet seni merak etmeye başladı. Dükkân göçürenin oradan bir tatlı yiyelim, hangi tatlı daha iyi en iyi o bilir diyorlar. Tatlı yemen eksilmedi, hatta arttı, gözümden kaçtı sanma ha… Lakin akşama kadar dükkân dolup taşıyor evlat.
Bak ne diyeceğim demiş önceleri sana kızıyordum. Başına öyle bir bela aldın ki, bu çırak dükkân kapattıracak diyordum. Bazı şom ağızlı komşular da koy kapının önüne, çırak değil bu, pis boğazın teki dediler. Ancak ben sabrettim demiş. Şimdi o adamlar biz bilememişiz ustam diyorlar.
Delikanlı ustam demiş, satışların düzeldi. Her şey yoluna girdi. Kendine yeni bir konak aldın. Bağ aldın, tarla aldın. Bende sayende elbette bir şeyler kazandım. Lakin tatlıcılığı bana öğretmedin. Zaten herkes diyor ki, usta sanatını kimseye göstermeden, öğretmeden sırrıyla birlikte mezara gidecek. Usta, benim ustam demiş bana hiçbir şey öğretmedi. Ancak ben onu gizliden gizliye takip ettim. Ne yapıyor ne ediyor, yazdım bir kenara. Bir gün fena hastalandı.
Dediler ki usta gidici. Dükkân üç gün demez kapanır. Ustamı şifahaneye kaldırdılar. Neredeyse bir ay yattı. Bir ay sonra çıkıp geldi dükkâna. Ne görsün? Dükkân lebalep dolu. Ahali tatlı almak için sırada. Dükkân tenhalaşınca sarıldı boynuma, ağladı. Bu dükkân senin dedi. Öptüm elini. Devam ettim işime o gün, bugün aynı yerdeyim. Bu dükkân onun, ben birkaç misli daha genişlettim. Ustamın kızıyla da evlendim. Çocuklarım benim işime merak sarmadılar. Aradan uzun yıllar geçti. Hanım öldü. Çocuklar şehri terk etti. Tek başıma devam.
Şimdi söyle bakalım dükkân göçüren beni gizli gizli takip ettiğini bilirim. Ben yarın buradan on gün mesafede bir şehre gideceğim. Orada torunlarım var. Dükkân senin. İster hazır tatlıları ye, dükkâna kilit vur. Ya da ne öğrendin göster marifetini. Usta dediği gibi ertesi gün katılmış bir kervana çıkmış gitmiş şehirden. Dükkân Göçüren gecenin yarısında açmış dükkânı. Aldığı notlarla başlamış tatlı kazanlarını kaynatmaya. Sabaha kadar, dükkânı tatlıyla dolmuş. Müşteriler ve esnaf, çırağın bütün tatlıları yapabileceğine ihtimal vermemişler. Dükkân göçüren demişler, anlaşılan usta tatlıları yapıp bir yere gitti herhalde. Delikanlı, tatlıların kıvamlarını öylesine güzel tutturmuş ki, kendi dahi şaşmış kalmış. Ustası aslında şehirden çıkar çıkmaz ayrılmış kervandan, gerisin geriye dönmüş gelmiş dükkânın civarına, delikanlı ne yapıyor ne ediyor sabaha kadar onu izlemiş. Ertesi gün, daha ertesi gün takip etmeye devam etmiş.
Şehirdeki tatlı ustaları, ustam demişler, dükkân göçürene güvenmez misin? Bu çocuğun lakabı öyle olabilir, seni ihya etmekle kalmadı, şehir yeni bir tatlıcı kazandı. Hani boynuz kulağı geçer derler ya, yeminle bu çocuk senden de iyi olacak. Gel işine karışma. Gel biz seni misafir etmeye devam edelim. Uzaktan yine takip et, amma girme dükkân içine. Kırma hevesini dükkân göçürenin.
Usta, nefsine çok ağır gelse de, bir aydan fazla bir zaman hiç uğramamış dükkana. Sonra öğleye doğru, kervanla yeni gelmiş gibi yapmış. Girmiş dükkândan içeri. Delikanlı öpmüş ustasının elini. Ustam demiş, gözlerim yollarda kaldı. Nerelerdeydin bunca zaman. Bu sürede ne oldu bilir misin? Tek bir tas tatlı yiyemedim sen yokken. İyi ki geldin. Gel birer tane aşure yiyelim bari. Usta işte demiş şimdi usta oldun. Sultanımız seni bana gönderdiğinde böyle biri olabileceğin hiç aklıma gelmemişti.
Ben kaç yaşındayım bilir misin? Bilmem demiş delikanlı. Merak da etmem. Benim rahmetli babam Sultanımızın Baş Muhafızıydı. Sultanımızı korurken hayatını kaybetti. Anam da Sultana, Sultanım oğlum iyi bir meslek öğrensin senden onu dilerim dedi. Sultanımız da bana dedi ki, seni öyle bir Ustanın yanına veriyorum ki, onda yalan olmaz, riya olmaz, doğrudur, dürüsttür, işinin ehlidir. Esnafların piridir. Bir dediğini iki etme. İtiraz etme sabredenlerden ol. İşini iyi yapanlardan, itimat edilenlerden ol.
Usta gün gelecek sana güvenecek, dükkânı sana teslim edecek. Lakin yine de gitmeyecek, gitmiş gibi yapacak, seni uzaktan takip edecek. Görmezden gel, bilmezden gel. İşine dikkatini ver. Yaptığın tatlılarda onu aratmayacağının tescilini ahali ve müşteriler yapacak. Ustan bunları hazırlamış da gitmiş dedikleri an, bil ki muvaffak olmuşsun demektir. Ondan sonra yolun açık olsun. Öyle bir ustayla çalışıyorsun ki, o ustanın ünü ve şöhreti memleket sınırlarını da aşmıştır. Ancak kendi demez, söylemez, tevazuyu kendine şiar edinmişlerdendir.
İşte böyle ustam, sen hep yanı başımda vardın. Sana mahcup olmadıysam ne mutlu bana. Ustanın gözleri dolmuş. İçinden Çok şükür Allah’ım demiş, benim adımı ve mesleğimi yaşatacak bir genç çıkardın karşıma. Sana ne kadar şükretsem azdır.
Anlatırlar ki; Dükkân göçüren, Ustasının en becerikli, en maharetli torunuyla evlenmiş. Karı koca, yeni yeni tatlılar yapmışlar. En meşhur tatlılarının adını “dükkân göçüren tatlısı” ve “az daha çık tatlısı” koymuşlar.
Şehir şehire, Dükkan göçüren dükkan göçürene, Usta ustaya, tatlı tatlıya, Sultan Sultana, dükkan dükkana, şifahane şifahaneye, ahali ahaliye benzer…
Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…
Sürçü lisan eylediysek affola…
Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.