Eşrafın Hikayesi
Uzun uzun zaman önce memleketin birinde kendi halinde, etliye sütlüye karışmayan, bana dokunmayan yılan isterse bin yıl yaşasın diyen insanların yaşadığı bir şehir varmış. Bu şehir kendiliğinden bir şey yapmaz, önemli bir iş oldu mu, kendileri kenara çekilir, her daim bir başkasını gönderirlermiş. Adam başarılı olursa, biz gönderdik, bizi adamın hasını, iyisini beceriklisini biliriz diye övünürler, gönderdikleri adam başarısız olduğunda ise, gitme dediydik, yapma dediydik, çoluğun çocuğun var dediydik, ne dediysek anlamadı derler adamı ortada bırakırlarmış.
Birçok insanı öfkeli Vali Paşalara gönderip, zindanlara attırmışlar. Daha önemli meseleler olduğunda Payitahta gönderirler, Vezirlerin ve Beylerin huzuruna giden o insanlardan geri dönmeyenler olurmuş.
Gün ola devran döne demişler. Öyle bir zaman gelmiş ki, akıllı geçinen bu şehrin insanları, herhangi bir dertleri için gönderecek adam bulamamışlar.
Bir araya gelmişler. Biz demişler bu işe bir çare bulmalıyız, kendimiz gidecek değiliz ya…Havale edelim birine, koşsun, koştursun bizim için. Başarılı olursa ne âlâ, başarılı olamazsa bize ne der geçeriz. Zaten her zaman aynı şeyi yapmıyor muyuz?
Şehrin kervansarayına tüccar giyimli, düzgün, boylu boslu, ağzı güzel laf yapan hoş sohbet biri gelmiş. Eşraf hemen adamın ziyaretine gitmişler. Nereden gelir, nereye gidersin diye başlamışlar yarenliğe, adam ben demiş Payitahta giderim, birkaç günde şehrinizde gezip dolaşmak, yeni dostlar edinmek niyetindeyim. Hatta Bedestende bir dükkan dahi açabilirim.
Eşrafın en önde geleni, Beyim demiş, bizim de Payitahtta bir işimiz vardı. Biz Vali Paşa’dan da, Subaşından da pek bir rahatsız haldeyiz, yanlarına desturla giriliyor. Astıkları astık, kestikleri kestik. Sultanımızın sağ kolu diye bildiğimiz bir Vezir Hazretleri var. Ona bir name götürsen.
Adam, siz demiş Vezir Hazretlerini tanır mısınız? Tanımayız demiş eşrafın önde geleni, yalınız ona çok name gönderdik, çok adam gönderdik. Bir çok müşkülümüzü çözdü. Ancak bu çok mühim.
Adam, neden demiş, kendi içinizden bir heyet oluşturmazsınız, neden her iş için birilerini kendi işlerinize alet edersiniz, kusura kalmayın merakımı mucip oldu da! Eşrafın önde geleni, bizde demiş böyle bir adet vardır. Biz bunu kendimize usul ittihaz ettik.
Adam, yani demiş maşa varken elinizi yakmıyorsunuz! İnsanları söylemesi ayıp ateş hattına sürüyor, seyir bakıyorsunuz! Eşrafın önde geleni, o kadar da değil demiş. Gidenin masraflarını karşılıyoruz, bizim adımıza bir iş yapıyor neticede. Başarılı olursa, diğer işlerimizden bazılarını da ona tevdi ediyoruz. Kabul edip etmemek sana kalmış. Bize göre oldukça hayırlı bir iş yapacaksın. Şehri, şehre yakışmayan iki adamdan kurtarmaya vesile olacaksın.
Adam, diyelim ki kabul ettim, Vezir Hazretlerinin huzuruna alındım. O da bu nameyi uygun gördü, Vali Paşa ve Subaşı’nı aldı bu görevden ondan sonra ne olacak?
Eşrafın ileri gelenleri, helal olsun sana demişler, sen bu çıban başlarını aldır bu şehirden, daha seninle yürüyecek çok yolumuz var. Biz sana dükkanda buluruz, işini döndürecek sermayede. Bekarsan evlendiririz de…Dile bizden ne dilersen ondan sonra…
Peki demiş adam, Vezir Hazretleri ya kabul etmezse, ya beni zindana atarsa, yada kellem giderse. O da demişler sana kalmış. Risksiz iş yok. Güzel konuşan, ikna kabiliyeti yüksek bir adamsın. Değil Vezir, Sultan dahi seni dinlese ikna olur. Bizde bıraktığın intiba böyle bir şey.
Biz zaten namede gerekli olan her şeyi yazdık. Nameyi güzelce bir oku, hatta ezber et ki, ne soru sorulursa, yerinde ve doğru cevaplar ver.
Adam, almış nameyi, katılmış Payitahta giden bir kervana yola revan olmuş. Aradan bir hafta geçmiş. Ses seda yok, on beş gün geçmiş haber yok. Bir ay geçmiş, iki ay geçmiş. Eşraf toplanmış eyvah demişler. Vezir kellesini aldı galiba adamın. Vali Paşa hâlâ yerinde, Subaşının yine astığı astık, kestiği kestik.
Bir gece, eşrafın önde gelenlerinin hepsinin kapısı çalınmış. Bir de bakmışlar ki, kapıda muhafızlar ve o sevmedikleri Subaşı.
Payitahta giden adamın götürmüş olduğu nameyi yazanlar, hazırlayanlar, bu işlerde parmağı olanların tamamı Vali Paşanın emriyle zindana atılmışlar. Eşrafın önde geleni, ey bu şehrin eşrafı demiş, bu işte bir iş var. Anlaşılan o ki, nameyi götüren adam başarılı olamadı. Olamayınca, onu bülbül gibi konuşturdular. O da her birimizin ismini söyledi.
Hiç şaşırdım mı? Şaşırmadım. Böyle birkaç olay daha başımıza gelmişti. Ne yaptık o zaman. İnkar ettik.
Biz o adamı ne kadar tanıyorduk? İspat edeceği ne var? Soyumuzdan değil, tanış değiliz, birlikte yola gitmedik, bir aşhanede karşılıklı çorba içmedik, komşuluk yapmadık,. Gerçek adı ne bilmiyoruz. Anlaşılan Vezir Hazretleri nameye çok kızdı. Attırdı bize zindana…Kimse korkmasın!
Zindanın bir köşesinde saçı sakalı birbirine karışmış bir adam yattığı köşeden seslenmiş.
Hepinizin ipliği pazara çıktı demiş. Bugüne kadar yaptıklarınızın, attığınızı iftiraların, söylediğiniz yalanların cezasını çekme zamanı geldi? Eşrafın önde geleni, yattığın yerden konuşma ihtiyar demiş. Ahın gitmiş, vahın kalmış. Biz bu şehrin önde gelenleriyiz, biz ne dersek o olur. Ne söylersek tutulur. Bugün olmadı, yarın kurtuluruz bu zindandan, sen ölür gidersin de, kimse bilmez kimsin, nesin, necisin?
Yaşlı adam, bir zamanlar beni de göndermiştiniz Payitahta demiş, zindana düştüm. Beni burada unuttunuz. Çoluğum çocuğum ne halde bilmem. Ben suçsuzum dedikçe, zindancılarla dövüştükçe cezam katlandı. Yirmi yıldır bu zindanda yatarım. Hiç mi insafınız, merhametiniz yok sizin!
Eşraftan birisi seni hatırladım demiş. Seni Sultana göndermiştik. İki üç zindan gezdikten sonra, buraya gelmişsin. Karın, çocuklarını da aldı çekti gitti bu şehirden. Başarılı olsaydın başımızın tacı yapardık seni.
İhtiyar adam yazıklar olsun hepinize demiş. Şimdi de siz benim durumuma düştünüz. İnşallah hiç çıkamayın bu zindandan da zindan da kalmak neymiş anlayın!
Konuşmalar devam ediyormuş ki, Zindancı Başı, zindanın kapsını açmış. Hey ihtiyar demiş. Sana af çıktı. Gel buraya…Eşrafın önde geleni, bizim demiş bir suçumuz taksirimiz yok, biz ne zaman çıkacağız bu zindandan, işimiz gücümüz var bizim.
Zindancı başı, bugün Vezir Hazretleri gelecek demiş, o gelinceye kadar buradasınız, ondan gayrısını ben bilmem!
Eşrafta bir dalgalanma olmuş, eyvah demişler, Vezir Hazretleri demek ölüm demek olmasın. Akşama doğru, Zindancıbaşı, gel bakalım eşrafın önde geleni demiş. Vezir Hazretleri seni görmek ister. Eşraf, Eşraf Ağasına, Ağam demişler, öyle bir konuş ki, hepimiz kurtuluverelim şu zindandan. Pek bir fena yermiş burası. Hayırlı haberlerini bekliyoruz.
Zindancı başı Eşrafın Ağasını tutmuş kolundan, Subaşıya teslim etmiş. O da onu, Vezirin bulunduğu odanın kapısına kadar götürmüş bırakmış. Muhafızlar, gir içeri demişler, Vezir Hazretleri seni bekler. Eşrafın Ağası, içeri girmiş birde bakmış ki, Payitahta gönderdikleri adam karşısında!
Vezir, gel bakalım demiş kendini akıllı sananların piri. O size benzeyen Veziri Sultanımız önce azletti. Sonra kellesini aldı. Beni Payitahta çağırdı. Gelirken bu şehre uğramamı istedi.
Zindanda hiç uğruna yatırdığınız o yaşlı adam kim bilir misin? Eşrafın Ağası ne bileyim demiş, onca adamın hesabını tutmadık ki! O adam, benim babamdı, Ağa kılıklı şeytan demiş. Fitnenin de, fesadında başı sensin. Yerinden kalkmış, bir kılıç darbesiyle kellesini almış ağanın.
Zindan da bekleyen eşraftan karşı koyanlar cezalandırılırken, diğerleri de, akrabaları ve yakınlarıyla birlikte şehirden sürülmüşler. Kısa bir süre sonra, onlardan en küçük bir iz dahi kalmamış!
Anlatırlar ki, bir daha o şehirde, insanları ileriye süren, kendi gayesi ve maksadı için kullanmaya kalkana rastlanmamış. Bir şey olduğunda, kendi aralarında istişare etmişler, bir heyet oluşturup, dertleri ve sıkıntıları her neyse çözmeye çalışmışlar. Biz size yardımcı olalım diyenlere de, biz büyüklerimizden öğütlüyüz, kendi işimizi kendimiz görürüz diyerek asla itibar etmemişler.
Şehir şehire, Vezir Vezire, Eşraf Ağası Eşraf Ağasına, eşraf eşrafa, Ahali ahaliye, Name nameye, Zindancı Başı, Zindancı başına, İhtiyar ihtiyara benzer….
Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikayede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya, ne de alınganlık göstere…
Sürçü lisan eylediysek affola…
Bir daha ki sefere daha güzel bir hikaye anlatırız inşallah…
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.