Erol Sunat

Erol Sunat

Gel! Her mevsim’de yine gel!

Gel! Her mevsim’de yine gel!

Bazı şehirlerin mevsimi hiç geçmez, çünkü, dört mevsim de dört ayrı güzellik vardır o şehirlerde. O şehirlerden biridir Konya.

Gel diye başlayan o çağrı, o davet, yıllar geçtikçe Mevlânâ ile özdeşleştirildi.

Bu özdeşleştirme ayrı bir değer ve güzellik kattı şehre…

Eğer ki bir şehir;

Baharda ayrı…

Yazın ayrı…

Güzün ayrı…

Kışın ayrı güzelse…

Her mevsimde şehrin farklı farklı güzelliklerini ve özelliklerini keşfediyorsanız!

Keşfe çıkıyorsanız!

Keşfe gel diye davet var ise…

Sizi bağlasalar yine durmaz gelirsiniz o şehre!

Gelmem der!

Bir daha yolum uğramaz der!

Geçiyordum şöyle bir uğradım der!

Döner dolaşır yine gelirsiniz!

Şehir sizi tıpkı bir mıknatıs gibi çekiyorsa ne yapacaksınız?

Eliniz mecbur!

Bu şehrin taşı toprağı gel diyor!

Gez diyor, gör diyor, kal diyor, dolaş diyor.

Rivayet edilir ki, bir gelenin yedi kere daha geldiği Dön Baba Tekkesi de bu şehirde…

Tahir ile Zühre Türbesini bilmeyenimiz mi var?

Sonra, gel denmişse, gelmenin mevsimi mi olurmuş?

Düşür yolunu gel! Dön dolaş yine gel!

*****

O meşhur “gel” diye başlayan rubai bildik bileli dillerde! Gel çağrısı, öyle bir geniş hoşgörü dairesi içerinde anlatılıyor ki, bu rubainin Hz. Mevlânâ’ya ait olduğuna neredeyse yemin edecekler var.

Lakin ona ait değil!

Mübarek çıkıp gelse, “Ey beni sevenler, aşk ile koşup ziyaretime gelenler, senin için, seni sevdiğim için Konya’ya geldim, bende Bende-i Mevlana’yım diyenler bu söz bana ait değil, ben böyle bir sözü hiç söylemedim. Bu söz Mesnevi’mde yok, Divan-ı Kebiri’mde yok” dese, herhalde birçok insan, yok yok, bu sözü sen söyledin, senden başkası söylemiş olamaz! Biz sana bu sözü öyle bir yakıştırdık ki neredeyse senin olduğuna yemin dahi edebiliriz diyecekler.

İşin esprisi bir yana, bu rubaiyi duymadım yok. Bu sözden etkilendiği kadar hiçbir sözden etkilenmediğini anlatan ise bir hayli çok…

Bu rubainin “Baba Efzal Kaşi”’ye ait olduğu noktasında eğilim yüksek.

Gelelim rubaiye, rubai şöyle;

“Gel gel, kim olursan ol gel…ister kafir, ister mecusi, ister putperest ol yine gel, bizim dergahımız ümitsizlik dergahı değildir. Tevbeni yüz defa bozmuş bile olsan yine gel…”

İşte bu rubaiden hareketle gel çağrıları yapılıyor.

Konya’da gel demenin, gel çağrısında bulunmanın odak noktası bu rubai….

Gerçek bir hoşgörü şehri olan Konya’da, bu rubaiye dayanan “gel” kavramı ise apayrı bir güzellik.

*****

Biz onlarca yıldır “gel” çağrısına kendimizce kıstas getirdik, gelinirse, gelinecekse şu tarihte gelinir demeye gelen, “gel” kavramına kısıtlama getiren bir havaya büründük!

Gel deyince;

Aralık’ta gel!
Şeb-i Arus’ta gel!

Dedik demesine amma….

Belki de yanlış anlaşıldık, kendimizi tam olarak ifade edemedik!

Gel kavramının o geniş anlam dairesinin kapısını ardına kadar açamadık!

Zaten açsaydık, çok daha başka olurdu!

Kültür ve turizm kanatlarımız kırık meselesi de öyle ortaya çıktı, öyle kendini gösterdi mi?

Oysa, şehir bir uçtan bir uca tarihi bir şehir, kültürle, tarihle ve turizmle ilgili ne ararsan var,

En nihayet, 2021 yılının sonlarına doğru keşfettik bu güzelliği…

*****

Bu şehrin her köşesi yıllardan beri gel diyordu, duyan bekliyordu, gören bekliyordu.

Sanıldı ki, Hz. Mevlânâ, sadece Aralık ayında gel diyor.

Kimse kusura bakmasın!

Hz. Piri görmeye, ziyaret etmeye gelen sevenlerinin fırsat buldukları an, ay demeden, mevsim demeden dünyanın her köşesinden çıkıp geldiğini bilmeyen mi var?

Aralıkta gel, lakin 17 Aralık olmazsa olmazımız diyen kim?

Şehrimizin siyasileri, iş adamları, büyükleri, ileri gelenleri, önde gidenleri.!

Deniliyor ki; Hazır Hz. Pir’e gelmişken, buyurun açılışlara…

17 Aralık hem Şeb-i Arus, hem de görücüye çıkar gibi yapılan sayısı yıldan yıla değişiklik arz eden açılışlar.

Şimdi efendim, her mevsimde gelinen, görülen ve gezilen bir şehirse muradımız, gel çağrılarını bir güne yığmak yerine, Hz. Pir’in Şeb-i Arus’unu bu açılışların elinden kurtarmak adına, gel çağrılarını yılın diğer aylarına ve mevsimlere dağıtmak zorundayız!

Etkinliklerle çeşitlendirmeli ve zenginleştirmeliyiz.

Elimizde atıl durumda olan ve yeni yeni eklenen öyle hoş, öyle güzel, öyle anlamlı mekanlar var ki…

Ve bu zenginliğin çeyreği dahi birçok şehirde yok!

Biz ise varlık içinde yokluk çekenlere dönmüş bir haldeyiz!

*****

Şeb-i Arusta gel, Kitap Günlerinde gel, Gastrofest’te gel, Tarım Fuarında gel diye birkaç etkinlik bu şehrin güzelliğini ortaya koymaya yetmedi!

Bu şehirde her mevsimi bayrama dönüştürmek elimizde…

Gel kavramı kendi kendini kısıtlayan bir kavram değil ki….

Gel kavramına kendince manalar ve anlamlar yükleyen!

Fren yaptıran!

Yerinde saydıran!

İster gel, ister gelme babında havalar estiren!

Sen bilirsin dedirten!

Harman zamanı muhabbetleriyle geleni geldiğine pişman ettiren!

Değişimlere, gelişimlere, kapılarını kapatan!

Nuh deyip peygamber demeyen yaklaşımlar sergileyen kim?

Siz-biz hepimiz!

Ne yazık ki, bir araya gelemeyeniz, sen-ben diyeniz, sizden-bizden vazgeçemeyeniz!

Gördüğünüz gibi bir yıl daha geçti-gitti! Kültür dedik, tarih dedik, turizm dedik, yine bir araya gelemedik!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi
SON YAZILAR