Herşeyin fiyatını bilenler! Dikkat!
Günümüz insanı hayatı nasıl yaşayacağını, ne yapacağını ve nasıl mutlu olacağını bile bilmeden yaşayıp gitmektedir. Mutluluk endekslerinden anladığımız kadarıyla ülkemiz insanı da maalesef mutluluk sıralamalarında sonlarda yer almaktadır.
Durumun elbette tarihi, kültürel ve ekonomik sebepleri olsa da bendeniz konunun insanın fıtratıyla ilgili olan yönüne işaret etmeye gayret edeceğim. Yoksa işin ekonomik yönüne işaret ederek ucuz yoldan yazıyı sonuca bağlamak niyetinde değilim.
İnsan niçin vardır? Niçin yaşamaktadır? Hayatın anlamı nedir? Benim bu hayat içindeki rolüm ne olmalıdır? Hangi işi yapmalıyım? Kiminle evlenmeliyim? Ne yiyip içmeliyim? Sorularıyla daha fazla meşgul etmeyi düşünmüyorum. Ancak günümüz insanı hayatta kalma becerisini geliştirmeyi birinci öncelikli amaç olarak belirlemiştir. Bu amaç, eleştirilmesi gereken değil fıtraten olması gereken bir bir amaçtır. Ancak bu amaca ulaşmak için tek yolun para kazanmak olduğu toplumun neredeyse tamamı tarafından benimsenmiş durumdadır. Eğer hayatta kalmanın tek şartı para kazanmak olsaydı, beş parasızların yaşaması mümkün olmazdı.
Yakın sayılabilecek bir döneme kadar köylerimizde değiş- tokuş usulü ile devam eden bir ekonomik hayat vardı ve hayat devam ediyordu. Parasız bir hayata övgüler düzecek değilim ama bu gün paranın her kapıyı açacak, her sorunu çözecek yegâne araç haline gelmesi herkesin gözünü ve gönlünü paraya döndürmesine sebep oldu. Elbette para önemli ama hayatın merkezinde para olunca her şey ona ulaşmak için mubah hale geldi.
Hâlbuki bu insanların çoğu paraya ulaşsalar da gerçekten mutluluğun orada olmadığını görecekler. Bugün gençlerimizin gitmek için can attıkları ülkelerin gerçekten mutlu insanların yaşadığı ülkeler olduğunu sanıyorlarsa biraz hayal kırıklığı yaşayacaklar. Örneğin Finlandiya 2020 verilerine göre 36000 doların üzerinde kişi başına düşen milli geliri ile ekonomik yönden refah ülkesi sayabileceğimiz bir ülke. Hasbel kader AB projesi kapsamında Finlandiya’da bulunduğum dönem eczacı bir arkadaşın söylediğine göre eczaneye girenlerin % 65 inin antidepresan için girdiğini duyduğumda çok şaşırmıştım. Belki sadece o eczaneye gelenler öyledir derseniz, eczacılar Finlandiya’da saatlik çalışıyorlar. 2 saat bir yerde 4 saat başka yerde olmak üzere haftada 45 50 saat çalışabiliyorlar. En yoğun antidepresan kullanımı ise daha zengin semtlerde olması hayli ilginç. Böyle 1800 lerin sonların Gregory Petrov tarafından yazılan Beyaz Zambaklar Ülkesinde kitabı da ülke gerçeklerini anlatmaya yetmiyor artık.
Çağın en önemli değişim aracına çeşitli itirazlarım olsa da parasız hayatın daha iyi olacağını söylemiyorum. Ama ona yüklediğimiz anlam, hayatın tüm dinamiklerini altüst etti. Herkes onun peşine düştü. Hayatın devamını sadece paranın temin edeceğine olan inanç gün geçtikçe artıyor. Bizim gibi hayatta kalma refleksiyle yaşayan toplumlarda bu durum daha derinden hissediliyor. Herkes daha fazla kazanabileceğine inandığı alanlara kaymaya çalışıyor. Bu işleri yapıp yapamayacağına bakmaksızın kalabalıklar paranın peşine düştüler. Bu işler kendisine uygun olsa da olmasa da pervanenin ateşe olan hücumu gibi bir hal almaya başladı. Sonuçta ne olacağı kaç kişinin aklına geliyor bilemiyorum. Beyaz Zambaklar Ülkesine dönüşür müyüz acaba? Yoksa hayatımızın amacına uygun yaşamayı, her şeyden önce kendimize karşı görevimiz saymayı öğrenebilir miyiz?
Peki paraya ulaşmak için ne yapacağız? Trampa yöntemine dönmek de değil çözüm. Belki de kripto para da kullanabilirsiniz. Ama ne yaparsanız yapın aşk ile yapmadan ya para kazanamazsınız ya da kazansanız da bu sizi mutlu etmeyebilir. Ama aşk ile içinizden geldiği gibi, kendi fıtratınıza, özbenliğinize uygun işi hayat amacınıza uygun şekilde yaparsanız belki zengin olmazsınız ama gülümseyerek bu alemden göçeceğinize garanti verebilirim. Sahip olduklarınız ve kazancınız sizi özgürleştirmiyorsa mutlaka köleleştiriyor ve bağımlılık oluşturuyor demektir. Paranın bir değişim aracı olduğundan öte bir değeri olduğunu düşünmeye başlamışsanız artık nur topu gibi bir köle oldunuz demektir. Ömrünün sonuna yaklaşanlara sorarsanız, insanlar yaptığından doğan pişmanlıkları çabucak unuturlar ama yapmadıklarından doğan pişmanlıkları ebediyen yaşarlar. Kimler pişmanlık yaşarlar? Ne yapmalıyız?
Sağlıklı bir hayat için birinci kural, hareketli bir hayat tarzını benimsemektir. Haftada en az 3 gün 8000 adım atmayı alışkanlık haline getirmek size iyi gelecektir.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.