Kaşıklar yetim kaldı
Mustafa Sami Onay, Konya kültür elçilerinin en önde gelen isimlerinden biriydi. Kültür adamıydı. Geçtiğimiz hafta 19 Ocak 2024 Cuma günü Hakkın rahmetine kavuştu. Kaşıkları ve kaşık sanatı onsuz yetim kaldı. Konya kültürü de…Dün yani 21 Ocak doğum günüydü…
Dört kuşaktır, geleneksel Konya Kaşığı yapan bir ailenin dördüncü kuşağıydı Mustafa Sami Onay.
Kültür Bakanlığı Sanatçısıydı. Dünya Kültürel Miras Envanterinde Kaşıkçı olarak yer alıyordu.
Konya Kaşığının yaşayan son Ustasıydı. 2015 yılında da Yılın Ahisi seçilmişti.
Aynı zamanda, “Yaşayan İnsan Hazineleri Geleceğe Aktarılan Mirasın Temsilcileri” ödülü sahibiydi.
Hoş sohbetti, güler yüzlüydü. Her karşılaşmamızda, “Rahmanın kulu Ağabeyim” diye hitap ederdi.
Bu dünyadan hoş bir seda bırakarak ayrıldı. Mekânı cennet olsun inşallah.
*****
Rahmetli ile yaklaşık on yıl kadar önce yapmış olduğum röportajdan bazı bölümleri paylaşıyorum;
21.1 1960 tarihinde, Konya Hacı Fettah Mahallesinde, kaşıkçılar ailesinin bir ferdi olarak dünyaya geldim. İlk, orta ve Lise tahsilimi Konya’da tamamladıktan sonra, aile mesleğimiz olan kaşıkçılık mesleğini Kaşıkçılığı babamdan ve dedemden uygulama yöntemiyle olarak öğrendim.
Babam Kaşıkçı Hafız Şükrü Onay devrinin meşhur hafızlarından ve mevlithanlarındandı. Dedem Kaşıkçı Mustafa Onay, onun babası Bardas’lı Kaşıkçı Ali Efendi, onun babası Bardas’lı Kaşıkçı Hacı Hasan Efendi’dir.
Kaşıkçılığı 4 kuşaktır sürdürüyoruz. Babam 1977 yılında vefat ettikten sonra, bu sanatı tek başıma sürdürmeye başladım. Tahta kaşık ve süsleme siparişi geldiği takdirde, Küçük Muhsine köyünün Dolav mevkiinde küçük bir bahçem ve içinde atölyemin de olduğu evim var. Siparişlerimi orada yapıyorum. Annemde Küçük Muhsineli.
Kaşığın fiziksel değil, mistik yönü önemli. Ahmet Yesevi Hazretleri de kaşıkçıydı. Kaşıkçı Dede olarak anılır ve tanınırdı. Babam ve dedem benim ustalarım, ancak Kaşıkçı Ali Rıza Efendi ve Kaşıkçı Ahmet Hilmi Belviranlı’ yı da kendime örnek aldım.
*****
Hoca Ahmet Yesevi’nin Horasan erlerine vermiş olduğu sanatsal ruhla birlikte, Hz. Mevlâna ve onun müritlerinin Anadolu’ya yayılmasından sonra kaşıkçılık meşhur olmuş.
Derler ki, Konya’da orman yok, kaşıkçılık neden bu kadar meşhur oldu?
Bundan yüzyıllar önce, Konya’dan Ankara’ya kadar sincapların, ormanların içinden hoplayarak, sıçrayarak gittiği anlatılır. Kervanların yol güzergahının orman içinden geçtiği de biliniyor.
*****
Kâmil insan olabilme yolunda gayret gösterenlerin, birebir yaşadığı mesleklerden biri de kaşıkçılıktır.
Hat sanatı, Ebru sanatı, Keçecilik sanatı da bu sanatlardandır.
Lakin, Kaşıkçılık son dönemlerini yaşıyor. İmalatçı olarak ahilik geleneğini kaşığa aktaran ustalarımız bu dünyadan ayrıldılar. Mesleğimizi sürdüren kalmadı. Bizim ürettiğimiz ürünlerin birebir Çin’den taklidi geliyor. Çin’de, bizim emek verip, alın teri dökerek, 45 dakikada yaptığımız kaşığın, 200 tanesini, 20 dakikada yapan makinalar var. Bu açıdan bakıldığında, kaşıkçılığımız tamamen ölmüş vaziyette.
*****
Sultan Abdülhamit, ağaç işleme konusunda hüner sahibiydi.
“Kâbil-i feyz olana ehl-i hüner buhl etmez.” Yani “İlim ve irfan sahipleri, anlayışı, kavrayışı yerinde olan ve feyz almaya kabiliyeti bulunanlara cimrilik etmez her şeyini verir” sözü Sultan Abdülhamit’e aittir.
*****
Lokantalarda, davetlerde kaşık, çatal ve bıçak dizilişleri ve usulleri vardır. Bizim kültürümüzde, Çorba kaşığı ayrı, yemek kaşığı ayrı, pilav kaşığı ayrı, hoşaf kaşığı ayrı, tatlı kaşığı ayrı, kahve kaşığı ayrıdır. Boyutları, ebatları farklıdır. Arap aşı kaşığı isteyene hoşaf kaşığı verilmez!
Kaşıkçılar, Hz. Mevlâna ocağında yetişerek bugünlere geldiler.
Bir ara Halk Eğitimde bir kaşıkçılık kursu açmayı düşündük. Üç kişi geldi. Üçü de emekli. Devam etmesi kolay olmayan insanlardı. Bu sanatı kızım Büşra’ya öğrettim.
Ben ortopedik engelliyim. Benim gibi engelli bir arkadaş olan Recep Büyüktaşkapı'ya bu sanatı öğrettim. Bu kardeşimizin belden aşağısı yok. Ancak elleri sağlam. Oturduğu yerden zımpara ve rugan yapıyordu. Ancak sağlık sebeplerinden dolayı birkaç yıl önce o da bu mesleği bıraktı.
2015 yılında Konya’da Yılın Ahisi seçildim. Kültür Bakanlığı imtihanlarına girdim. Geleneksel El sanatları Ustası sertifikası aldım. Tescilli ustayım. 2010 yılında ilk sergimi Konya’da Mevlâna Anma Törenlerinde açtım. Onu Kule Site’de açmış olduğum sergiler izledi. Konya dışında ilk sergimi İstanbul’da açmıştım. İstanbul’a üç kez gittim. Aksaray’da, Kayseri’de ve Ankara’da sergilere katıldım.
*****
Kaşgarlı Mahmut Divan-ı Lügat-üt Türk adlı eserinde, "Boş laf kulağa, boş kaşıkta ağıza hoş gelmez" der. Ben bir lüzumsuzluk ettiğimde, babamda bana böyle söylerdi. Dedem, bana bir şey hatırlatacağında ise, “Herkes kaşık yapar da kaşığı ortalayamaz” derdi. Yani herkes laf söylerde, yerli yerinde söyleyemez anlamında beni ikaz ederdi.
Rahmetli babam 26 yıl Fahri İmamlık yaptı. Devrinin meşhur Mevlithanlarından biriydi. Hasan Hüseyin Varolların, Kağnıcı Hafız Ahmetlerin, Atıcı Hafız Ahmetlerin, Dişçi Nuri Yılmazların, Dr. Ali Kemal Belviranlıların, Esat Belviranlıların olduğu gibi.
Sultan Selimde, Kapu camiinde ve Şerafettin Camiinde yıllarca mukabele okudu. En son Tahtatepen’de küçük bir camideydi. Onun evladı olmak bizi gururlandırıyor, onurlandırıyor.
*****
Her türlü ağaçtan kaşık olur. Ancak en makbulü şimşirden olanıdır. Şimşir 30 yılda 9 santim kalınlığa erişen bir ağaç. Bir kilosundan bir tane kaşık çıkar. Mama kaşığı olacaksa iki tane yapabilirsiniz. Bir kilodan üç kaşık yapmaya kalkarsanız, o kaşıklar kaşık olmaz.
Kaşık yapmaya bir başka elverişli ağaç, “Gomar ağacıdır.” Yani Orman Gülü. Çok dirençli bir ağaçtır. Kanun, ud ve saz gibi müzik aletlerinin göğüs kısımları, iskeletleri bu ağaçtan yapılır. Yaprakları zehirlidir. Ancak işlemeye oldukça müsait bir ağaçtır. Kahramanmaraş’ta yetişen “Hartlap” ağacı yani Sandal ağacı da aynı şekildedir. Son günlerde Zeytin ağacının kökünden de kaşık yapılıyor. Eğer damarını bilmezseniz, firesi çok olur.
*****
Kaşık bir nezakettir. Yemeye ortadan başlamak, kaşıkla yemeği kendi önüne doğru çekmek edepsizliktir. Kaşığı doldurup gelip karşı tarafın hakkını yemek bizim adetimiz değildir. Oburluk yoktur. Kaşıkla yemek tabağının kenarından kibarca almak vardır.
Her şeyi ben bilirim, ben yaparım diyen birine verilen bir metre sapındaki kaşıkla; verilen mesaj şudur, ben bilirim demeyeceksin, senin bilmediğini de bir bilen var. Paylaşırsan sende doyarsın, bende doyarım denilmiştir.
Adamın kaşığı kırıp gitmesi, anlaşamıyoruz, söyleyecek başka laf kalmadı, bıraktı gitti, kaşığı kırdı gitti olarak karşılık bulur. Pilava kaşığın saplanması ise evin oğlunun evlenmek istediği anlamına gelir.
*****
Rahmetli Mustafa Sami Onay ne derdi bilir misiniz?
Ben meslek sırrımı hiç saklamadım. Sahibi Allah’a ait olan, bana icrası nasip olan sanatın hiçbir sırrını saklamam. Kim öğrenmek dilerse, öğretmeye hazırım.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.