Erol Sunat

Erol Sunat

Kemer hikayesi

Kemer hikayesi

Uzun uzun zaman önce memleketin birinde beş yolcu bir kervanla bir hana inmişler. İçlerinden biri hem zengin bir tüccar hem de Ağa imiş. Ağanın oldukça iri yarı kapılardan sığmaz bir ortağı varmış. Ortağın belinde oldukça uzun, süslü çok sağlam ve pahalı bir kemer varmış. O kemer yüzünden adına Kemerli Ağa derlermiş. Dünürü Ağaya biraz mesafeli bir adammış. Bir de sırdaşım dediği her sırrını paylaştığı can dostum dediği biri daha varmış. Beşinci yolcuyu diğerleri daha önce hiç görmemişler. Gençten uzunca boylu. Beli kılıçlı biriymiş. Ağa bana yardım ediyor, uzak akrabamdan birinin oğlu diye kestirip atmış.

Ortağı ve dünürü ağam demişler, orman içi kestirme, Öğleye varmaz, şehre varırız. Şehre giden kervan üç gün sonra gelecek. Gel yarın kestirmeden gidelim. Ağa sırdaşına dönmüş, sen ne dersin demiş. Sırdaşı. Münasiptir ağam demiş. Hatta bir de hancıyla görüşelim. Hancıya. bizim demişler bineklerimiz yok. Handan sonra bir orman var. Ormanı geçtiğinizde, şehri görürsünüz diye anlattı Kervancı başı demişler. Hancı, Kervancı başı, ormanda birçok yerde bataklık olduğunu da söylemedi mi demiş. Bakın siz ne yapın, üç gün sonra o şehre gidecek bir kervan gelecek.

Kervan ormanın etrafından dolaşarak şehre gider, siz en iyisi mi onu bekleyin. Ağanın dünürü, hancı demiş sen bize ormanı iyi bilen bir kılavuz bul işimiz acele. O şehirde işlerimiz var. Bizi öğleye kadar şehre götürsün yeter. Orman en kestirme dediler. Hancı. Doğru olmasına doğru da demiş. Sizin işiniz akıllı adam işi değil. Hancı onlara bir kılavuz bulmuş, ertesi sabah erkenden handan çıkmışlar. Kısa bir süre sonra da ormanda ilerlemeye devam etmişler. Kılavuz aman ha Beylerim demiş pek birbirinizden ayrılmayın, benim izimi takip edin.

Bir süre daha yürümüşler. Ağa bir köşede orman çiçekleri görmüş. Bunlar demiş şifa. Heybeme topladığım kadar toplayayım diye başlamış toplamaya. Biraz daha, biraz daha derken, bir anda bir bataklığa düşmüş. Onun bataklığa düştüğünü ortağı da dünürü de, sırdaşı da görmüş. Geriden gelen yiğit bir de bakmış ki, ağa bataklıkta. Kılavuz demiş, bir dal bul, ip bul, çabuk…

Kılavuz, ağanız demiş öyle bir yere düştü ki, bu bataklıktan bugüne kadar kimse sağ çıkamadı. Allah yardımcınız olsun.

Benden buraya kadar, hana geri dönüyorum demiş çekmiş gitmiş. Geriye kalan dört kişiden o yiğit haricinde, herkes donmuş kalmış. Ağa, yanındakilerin halini izlemeye başlamış. Bir yiğidin çırpınmasına bakmış bir de dost dediklerine. Sırdaşım dondu kaldı. Ortağım akıbetimi bekler gibi. Dünürüm de benden umudunu kesmiş gibi demiş.

Dünürü bataklığın yanından uzunca ancak ince bir dal sökmüş, tut demiş. Tut da seni çekeyim. Bataklıktaki ağa tutmuş dalı. Dal çok kısa bir süre sonra kırılıvermiş. Dünürü olmuyor, olmayacak bu iş demiş, gidememiş amma ağaçlardan birinin dibine oturmuş kalmış. Çırpınan yiğit, biraz uzunca bir urgan bulmuş. Ağam demiş, yakala ucundan. Ağa urganı tutmuş tutmasına da, çekerken, urgan kopuvermiş.

Yiğit düşünürken bir anda ağanın ortağının belindeki o meşhur kemeri görmüş. Beyim demiş, belindeki kemeri hemen çıkar. Kemerli ağa, sende kimsin demiş, kimse bana böyle hitap edemez. Sen o kemerin kaç akçe olduğunu bilir misin. Bu kemer, özel yapım. Çok sağlamdır. Ağaya atsan çeker amma neden vereyim?

Yiğit, ağamız senin ortağın değil mi demiş, bu kemerden az mı kıymetli. Bak siz beni bilmezsiniz lakin ben hepinizi tanırım. Çıkar şu kemeri ver bana, ağam ölecek.

Ortak, sen demiş ağayı kurtaracak başka bir şey bul. Kemerimi bir daha istersen seni de atarım ağanın yanına.

Yiğit, sen demiş, ağamı ondan bu yoldan götürmek istedin değil mi? Bu bir tuzaktı.

Yiğit, ağanın dünürünün yanına koşmuş. Beyim demiş, ortağının belinde çok sağlam bir kemer var. Oldukça da uzun. Onu uzatırsak, ağam kurtulabilir. Dünür, bırak ölsün demiş. Kılavuz gitmedi az ileride bizi bekliyor. Zaten az sonra ağa öbür tarafa gider. Gel sen de canından olma yanımızda ol.

Yiğit, ağanın sırdaşının yanına koşmuş, Beyim demiş, bak neler derler, ağam yeminle ölüyor. Şunlara bir şeyler de. Sırdaş, ağa bunu hak etti demiş, bırak ölsün. Bu yolculuk, bu tuzak üzerine kuruluydu. Bana fazla güvenirdi. Ömrü buraya kadarmış de geç. Sende aralarda koşup durma, canımızı sıkma. Yiğit, çekmiş kılıcını, kemerli ortağın yanına gelmiş. O kılıcına davranmadan, kılıcını gırtlağına dayamış. Ya kemer ya da pis canın ortak bozuntusu demiş. Ortak, lanet olsun sana demiş. Çıkarmış kemeri vermiş.

Bu kadar yetmez demiş yiğit, sırdaşı, ortağı ve dünürü bir araya getirmiş. Ya demiş ağamı çekeceksiniz ya da her birinizi burada öldüreceğim. Atmışlar kemeri ağaya, başlamışlar üçü birden ağayı çekmeye. Bir süre sonra, ağa bataklıktan çıkmış. Bayılmış kalmış. Kendine geldiğinde, bir de bakmış ki, başında elinde kılıcıyla o yiğit duruyor. Ben demiş nasıl kurtuldum. Ne uzattınız da, kurtardınız beni. Yiğit, ağam demiş, ortağın kemerini verdi. Sana o kemeri attık. Sırdaşın, dünürün ve ortağında seni bataklıktan çıkardılar.

Ağa, peki demiş sen elinde kılıçla ne yapıyordun. Koruma görevi ağam demiş. Ağaçların arasından kılavuz çıkmış gelmiş, kurtulduğuna çok sevindim ağam diye eline yapışmış.

Hana geri dönmüşler. Ağa, yiğide sen demiş, yanımda kal, sessiz konuş. Ne oldu anlat. Konuşulanların birçoğunu duydum. Sen olmasaydın çoktan bataklıkta kaybolup gitmiştim. Bunlar beni bu seferde kervanla giderken tuzağa düşürecekler. Ne diyorsun. Haklısınız ağam demiş yiğit.

Ağa Sultanımız beni o şehre Bey tayin etti demiş. Bunların bundan da haberi var. Hırslı damadım Bey olmak istiyordu. Beni bir şekilde öldürüp onun yolunu açmak istiyorlar. Seni Sultanımızın bir adamı bu yiğidi yanından ayırma diye yanıma verdi. Kimsin sen. Yiğit beni demiş Sultanımız seni korumak üzere görevlendirdi. Seni ölümüne savunacağım Ağam demiş. Elini öpmüş. Sonra da demiş ki, ortağın çok gaddar bir adam, dünüründe.

Lakin o sırdaşım dediğin, seni her ikisine satmış ağam. Ağa, o bataklığa düşmeseydim bunlardan haberim olmayacaktı yiğidim demiş. Ne olacak bundan sonra? Yiğit, gelen Kervan da muhafızlar var demiş. Seni onlara teslim etmeyeceğiz. Sabah büyükçe bir kervan gelmiş. Herkesi almış, şehre doğru yola çıkmışlar. Orman kenarından geçerken, kervana haramiler saldırmış. Kervan bir anda silahlı bir birliğe dönüşmüş.

Ne Harami başı kalmış ortada ne de harami. O kargaşada, dünür, ortak ve sırdaş kaçmışlar, şehre varmışlar. Şehrin her sokağı tuzaklarla doluymuş. Ağanın damadı. Ağanın küçük kızını kale kapısının önüne şehirdeki insanlarla birlikte yığmış. İçeri girmeye kalkışılırsa ilk bunlar ölecek diye de haber göndermiş. Ağanın büyük kızı, dünürün oğlunun karısı, sonuna kadar kocasının yanında durmaya yemin etmiş. Yetmedi mi babamın saltanat sevdası diyormuş, birazda kocam Beylik yapsın.

Bu uğurda kardeşim ölecekmiş, varsın ölsün. Gece vakti, yiğit ve adamları sessizce kale önüne gelmişler, Ağanın küçük kızını ve kapı önündeki ahaliyi kurtarmışlar. Ağanın kızı ve ahali şehirde kurulan tuzakları anlatmışlar. Ahaliden yaşlı biri, Ağam demiş, şehre giden bir gizli tünel var. O tünelden şehre girelim, bunların tuzaklarını başlarına geçirelim. Ağanın kızı babam demiş, bana izin ver. Ben oklarımla bu yiğitleri koruyayım.

O ablamı da yakalayıp sana getireyim. Yiğit, ağanın küçük kızı ve muhafızlar girmişler gizli tünelden şehre. Sokaklarda kurulan tuzakları ahaliyle birlikte kaldırmaya başlamışlar. Bu arada yüksekçe bir yere çıkan ağanın kızı oklarıyla muhafızların yolunu açmaya başlamış. Muhafız Komutanı yiğide, Beyim demiş, ağa kızı yaman ok atıyor. Bugüne kadar böyle ok atan bir genç kızı ilk defa görüyorum.

Abla kardeşle, yiğit damatla karşı karşıya gelmiş. Yiğit şehrin meydanının girişinde damadı öldürmüş. Ağanın küçük kızı da ablasını elinin tersiyle bir vuruşta yere sermiş.

Muhafızlar, ortağı, dünürü ve sırdaşı yakalamışlar. Meydanın ortasına atmışlar. Bir süre sonra Ağa yanında ahaliyle birlikte meydana gelmiş.

Bataklık olayını anlattıktan sonra, Kemerli Ağayı kemerinden asmak isterdim amma demiş. Kemeri hayatımı kurtardı. Onun da hayatını kurtardı. Sırdaş bildiğim bu adam, sırdaşlığın yüz karasıdır. Böyle sırdaş olmaz olsun, ardından da insanın dünürü insanın kuyusunu kazar mı böyle yapar mı demiş. Sıra gelmiş büyük kızına, kız beni zindana atma demiş, as, sana beni asmak yakışır. Ağa, seni demiş bu şehirden sürüyorum. Muhafızlar büyük kızı alıp gitmişler.

Anlatırlar ki; Ağa şehre Bey olduktan sonra, yiğitle küçük kızını evlendirmiş. Ve ikisini ölünceye kadar yanından ayırmamış. Bir daha ne sırdaşı olmuş ne de ortağı. Büyük kızını bir daha ne gören ne duyan olmuş. Kemerli Ağa o olaydan sonra, herkese yardım eden, yardıma koşan bir Ağa olmuş. Beyle de barışmışlar, helalleşmişler diye tevatürler yayılmış ortalığa…

Şehir şehire, Ağa ağaya, dünür dünüre, ortak ortağa, kemer kemere, sırdaş sırdaşa, yiğit yiğide, damat damada, Ağa kızları ağa kızlarına, kılavuz kılavuza, hancı hancıya, kervan kervana, orman ormana, bataklık bataklığa, ahali ahaliye benzer.

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi
SON YAZILAR