Kölenin hikayesi
Uzun uzun zaman önce memleketin birinde hayırsever, yardımsever, yolda kalana, darda kalana, düşene, şaşana yardım eden bir şehir varmış. En azından öyle anlatırlarmış. Şehrin ahalisi sırrını açık etmez, kimseyle laubali olmaz, açılmaz, derdini paylaşmaz, ketum mu ketum bir ahali olarak tanınır ve bilinirmiş.
Şehrin en büyük pazaryerinde, en kalabalık saatlerde bir delikanlı düşmüş bayılmış. İnsanlar kısa bir şaşkınlık geçirmişler. Sonra da, delikanlının sağından solundan yürüyüp geçip gitmişler.
Yaşlı bir kadın durun demiş kalabalıklara. Ey utanmazlar demiş, sizin adınız yardımsever, iyiliksever. Bu delikanlı neden yatar pazarın ortasında. Öldü mü, kaldı mı, nefes alır mı neden bakmazsınız? Şifahane bir sokak ötede. Neden bir Hekim çağıran olmadı.
Hemen bir yaygı bulmuşlar, Delikanlıyı yatırmışlar, dört beş kişi tutmuş yaygının ucundan, koşarak götürmüşler Şifahaneye, yaşlı kadında arkalarından yetişmiş. Delikanlıyı bir odaya yatırmışlar. Hemen bir Hekim koşarak gelmiş. Muayene etmiş. Yaşlı kadın, merakla nesi var Hekim demiş. Hekim, hayırdır ana demiş. Seni bu şifahanede görmediğimiz gün yok. İyilik yapacağın mı tuttu, rüyanda ölmüş ananı falan mı gördün? Yine hepimize beddua etmeye mi geldin? Bu delikanlı oğlun mu, torunun mu yoksa? Hiçbiri değil demiş kadın. Benim yaptığım insanlık. Yazıklar olsun bu şehirde olmayan o insanlığına…
Çocukcağız düşmüş bayılmış, yanından geçip gider ahali. Böyle ahalinin işi gücü rast gitmesin inşallah. Çabuk söyle nesi var? Hekim, açlıktan bayılmış demiş. Kadın, hekim demiş, az bekle, bir yere de gitmesin, fırından bir şeyler alıp geleyim. Kadın az sonra elinde ekmeklerle gelmiş. Delikanlı yattığı yerde sayıklıyormuş. Kadın, duydukları karşısında şaşırmış kalmış. O sırada Hekim gelmiş, delikanlı da gözlerini açmış. Hekim sen demiş bu şehirden değilsin değil mi demiş. Delikanlı, evet demiş, dün bir kervanla geldim. Kervanımız baskına uğradı, neyimiz var, neyimiz yok hepsini haramiler aldı. Cebimde ekmek alacak akçe kalmadı. Yaşlı kadın, önce demiş karnını bir doyur. İş arıyorsan o kolay. Benim bahçemde çalış. Bana yardım et. Beni herkes tanır. Hekim delikanlı demiş iyi düşündün mü? Delikanlı, para pul istemem demiş karnım doysun yeter. Samandan, ottan bir yatak olsa, bana saray gelir. Bu şehrin yardımsever olduğunu anlatırlardı. Doğruymuş Allah hepinizden razı olsun. Delikanlı karnını doyurduktan sonra, anacığım demiş, emret, ne diyorsan emrine amadeyim.
Kadın pazardan bir şeyler almış. Bir küfeye koymuşlar. Delikanlı yüklenmiş küfeyi, düşmüş kadının peşine. Şehrin uzak mahallelerinden birine girmişler. Kadın, cebinden büyükçe bir anahtar çıkarmış, açmış kapıyı. Orta halli bir bahçesi olan bir evmiş, kadının hanesi. Samanlığı, bir de müştemilat sayılabilecek küçük bir oda varmış, bahçenin sonunda.
Yaşlı kadın, kapısı açık demiş bak bakalım beğenecek misin? Delikanlı müştemilatın kapısını açmış. Bakmış ki, ottan bir yatak, yanında tahta bir masa, masanın kenarında iki tane tabure, masanın üzerinde de bir kandil.
Sevinçle geri dönmüş, anacığım demiş, sen bana dünyaları bahşettin. Ne yapmam gerekiyorsa hazırım. Yaşlı kadın, sen demiş iş iste. Bu evin işi bitmez. Bu bahçeyi ekip biçeceksin. Meyveleri toplayacaksın. Pazarda satacaksın. Evi süpüreceksin. Yemek yapmasını bilir misin? Delikanlı elimden geleni yaparım demiş. Kadın çekmiş gitmiş. Delikanlı evi silmiş süpürmüş. Meyveleri toplamış. Girmiş kilere, beş çeşit yemek yapmış. Yanına pilav yapmış. Tatlı yapmış.
Kadın, mahalleden kadınlarla eve gelmiş. Bir de bakmış ki, evi pırıl-pırıl. Yemek kokuları, dışarıdan duyuluyormuş. Kadınlar kim pişirdi bunları diye şaşırmışlar. Kadın sormayın demiş, elime bir köle geçti. Pek bir marifetli. Yemişler içmişler. Çekip gitmişler. Bir hayli yorulan delikanlı, kendini atmış ot yatağa, sabaha kadar deliksiz bir uyku çekmiş. Sabah erken saatlerde uyanmış. Girmiş mutfağa çorba yapmış, kahvaltılık katıklar getirmiş. Ardından yaşlı kadının çalmış kapısını anacığım demiş kahvaltı hazır.
Kadın maşallah delikanlı demiş. Şu meyveleri mi, sebzelerimi de pazarda satarsın değil mi? Delikanlı ne varsa küfeye doldurmuş, pazardan bir tezgâh kiralamış, küfesindeki meyve ve sebzeleri dizmiş, kısa bir sürede hepsini istediği fiyata satmış. Parayı kuruşu kuruşuna yaşlı kadına teslim etmiş. Kadın, karnını doyurduktan sonra demiş daha yapacak işimiz çok demiş. Bahçenin otuydu, sürülmesiydi derken, delikanlı yorgunluktan perişan olmuş.
On gün kadar geçmiş. Mahallenin kadınlarından biri sokağın başında dur delikanlı demiş sen deli misin divane misin? Yanında çalıştığın kadın, insafsızın, merhametsizin biridir. Onda Allah korkusu yoktur. Acıma falanda bekleme. Seni anlatırken kölem diyor haberin var mı? Köle falan değilsin değil mi? Delikanlı cevap vermeden yürümüş gelmiş Pazar yerine, küfesinde ne var ne yok, satmış, kazandığı paraları son kuruşuna kadar verdikten sonra, anacığım demiş. Az bir soluklanmam dahi seni rahatsız ediyor. Karın tokluğuna o kadar çok çalışıyorum ki, şehirde benim için yaşlı kadının kölesi diyorlar.
Bil bakalım ben senin yaptıklarına neden katlanırım? Yaşlı kadın kimin kimsen yok demiş, sana kalacak bir yer verdim. Karnın doyuyor. Güçlü kuvvetlisin. Az daha yanımda çalışırsan haftada bir akçe falan veririm. Amma bu çalışkanlığına devam edeceksin. Delikanlı tamam da demiş, soruma cevap vermedin? Yaşlı kadın, anlaşıldı demiş, beni bir şekilde tanıyorsun. Belki akrabam bile olabilirsin. Ben akraba falan tanımam. Benim gibi üç-beş komşum var. Onların dışında kimse bu evin kapısından giremez. Sen niye buradasın bilir misin?
Sen beni merak ettin de ben seni etmedim mi? Şifahane de sayıklıyordun. Bir şeyler söyledin. Hekimler duymadı. Ancak ben duyacağımı duydum. Ondan sonra da sana gel dedim.
Delikanlı o zaman ben demiş aradığımı buldum. Sen demiş benim anamın anasısın. Anam uzak bir diyarda. Babam üç sene önce öldü. Bende seni bulmaya geldim. Buldum anacığım. Sen var ya sen, aynen anamın anlattığı gibisin. Kendinden başkasını düşünmeyen, inatçı, soğuk nevale, çekilmez bir kadın. Memnun olmaz, hiçbir işi beğenmez, yanındakilere hayat hakkı tanımaz. Torununa bile sevgisini göstermez huysuz bir kadın. Yaşlı kadın, anan demiş o adamla evlenmeyecekti. Bu şehrin Beyi onu istedi. Koskoca Beye hayır dedi. Neymiş efendim, gönül ferman dinlemezmiş. O nerden geldiği belli olmayan yabancıyla bir gece kaçtı gitti. Sonra bir haber aldım. Bir oğlu olmuş. Kocası da diyarın birinde Muhafız başıymış. Sana gelince, sen belli ki bir işin ucundan tutamamışsın. Elinden her şey geliyor gelmesine de ne mesleğin var, ne de bir görevin. Bari pazarcı falan olsaydın.
Delikanlı anacığım demiş. Biz bu şehre geldik. İşin doğrusu, anam şifahane de. Çok hasta. Bir de ne duydum bilir misin? Sen onun gerçek anası değilmişsin. Anası babası bir savaşta ölmüş, sen şehrin Beyine varıp, ben bakayım demişsin. En ağır işlerde anamı köle gibi çalıştırmışsın. Herkes anamı senin kölen olarak biliyormuş. Babam senin elinden zor kurtarmış anamı. Sende günlerce kendine gelememişsin hırsından. İşin aslı senin sevdiğinin seni değil, anamın gerçek anasını tercih edip onunla evlenmesi, senin de hırsını o küçük kızdan çıkarmanla başlıyor.
Anamın anası desem değilsin. Ben senin torunun olurum desem, insan değil torununa, köleye dahi böyle eziyet etmez. Belli ki ne hırsın dinmiş ne kinin sönmüş. Sen bu kadar vicdansız nasıl olabildin? Kadın defol git evimden demiş, o anan olacak kadında tez zamanda gebersin inşallah. Benim sevdiğimi benden alanlar dünyada gün yüzü görmesinler. Ben yandım, onlar benden beş beter olsun.
Anlatırlar ki; o geçimsiz, sevgisiz ve vicdansız kadın, beddua ede ede ölmüş gitmiş. Delikanlının anası iyi olmuş. Ana oğul, şehre yerleşmişler.
Şehir şehire, Vicdansız kadın vicdansız kadına, ana anaya, pazar pazara, mahalle mahalleye, köle köleye, komşu komşuya, müştemilat müştemilata, ahali ahaliye benzer…
Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…
Sürçü lisan eylediysek affola…
Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.