Erol Sunat

Erol Sunat

Melek ananın hikayesi

Melek ananın hikayesi

Uzun uzun zaman önce memleketin birinde kendi halinde insanların yaşadığı, kavgası gürültüsü az olan, iyi ve sakin insanların yaşadığı bir şehir varmış. Şehrin şifahanesi memleket çapında Hekimleriyle ünlüymüş. İşin en güzel tarafı bu Hekimlerin doğup büyüdükleri o şehre gelip şifahanede çalışmalarıymış. Hekimbaşı yaşını başını aşmış o şehrin eşrafından zamanında Sultanların Hekimliğini de yapmış tanınmış bir Hekimmiş. Şifahanede yetişen hekimlerin neredeyse tamamı onun tarafından yetiştirilmiş.

Vali Paşanın kaynanası rahatsızlanmış. Kadın yetmişli yaşların ortasını da aşmış bir kadınmış. Baygın bir vaziyette getirilmiş şifahaneye. İşin içinde Vali Paşa olunca, olaya bizzat Hekimbaşı müdahil olmuş. Ertesi sabah kadın gözlerini açmış. Açmış amma, geleni gideni başlamış haşlamaya. Ben demiş memleketin meşhur Vali Paşalarından falancanın karısıyım. Paşa öleli on sene kadar oldu amma, herkes onu tanır bilir, damadım da bu şehrin Vali Paşası. Deyin bakalım benim derdim ne?

Genç bir Hekim gelmiş. Anacığım demiş, sizi şifahane de tutmak zorundayız, salgın hastalıklardan birinden şüpheleniyoruz. Kadın, lafa bak demiş, şüpheleniyormuş. Kaç yıllık Hekimsin sen? Hekim beş yıl kadar demiş. Belli demiş kadın. Sen kim, teşhis kim? Sen kim benim derdimi anlamak kim? Git Hekimbaşını çağır. O anda içeriye bir başka Hekim girmiş.

Hekimbaşı Payitahta gitti anacığım demiş, isterseniz ben yardımcı olayım Hekim kardeşime. Kadın ne o demiş iki yarım, bir tam mı edeceksiniz? Ben bu odayı sevmedim. Bana daha ferah daha geniş bir oda verin. Gelen gidenim, refakatçı kalanım olabilir. Hekim olmaz anacığım demiş sende bulaşıcı olma ihtimali olan yüksek bir hastalık var. Senin gözlerin hariç ağzını ve yüzünü sarmamız lazım.

Bu arada Vali Paşanın karısı girmiş odaya. Anama iyi bakın Hekimler demiş. Herkesin anası kıymetlidir amma, benim anam ayrı bir insandır. Sultan soyundan gelir. Hekimlerin yaşlı olanı bu şifahanede demiş hiçbir Allah’ın kuluna ayrıcalık yapılmaz. Yeri değişmeyecek, burada kalacak. Vali Paşanın karısı beni tanıyorsunuz değil mi demiş. Hekim tanıdığım için böyle davranıyorum demiş. Sizden çok daha olgun bir davranış beklerdik. Daha fazlasını da Vali Paşamızın kaynanasından.

Ertesi gün, Vali Paşanın kaynanasının odası dolup taşmış. Damatlar gelinler kızlar, oğullar, kapıda da torunlar bekleşiyorlarmış. Hekimbaşının Vekili dalmış odaya, herkes dışarı demiş. Hastanızın hastalığı bulaşıcı olabilir hepiniz ölmek mi istiyorsunuz. Sizin yüzünüzden şehri karantinaya mı alalım?

Vali Paşanın kaynanası, hiçbir şey olmaz demiş, analarını görmeye gelmişler evlatlarım. Sabahtan beri ağlıyorum Hekim. Hastalığın yakınlarına geçtiğinde daha çok ağlayacaksın demiş. Kadın hadi demiş ben öldüm. Beni son defa olsun görmesinler mi? Hem bana bir şey olursa kahrolur çocuklarım, ardımdan çok ağıt yakarlar diye ağlıyorum.

Hekim bu yaptığınız bencillikten başka bir şey değil demiş. Kadın bencillikte neymiş demiş, sen bana hakaret mi ediyorsun sana bu şehirde Hekimlik yaptırtmayacağım. Oturmuş en etkili Vezire bir name yazmış. Ve aynı gün göndertmiş. Hekimbaşı payitahtta iken durumdan haberdar olmuş. Hemen Vezirin yanına çıkıp durumu anlatmış. Vezir, o hanım demiş, Sultanımızın halasının kızı. Şifahanelerle ben ilgilendiğim için, bana bir name yazmış. Bahsettiği Hekimi tanırım. Oldukça iyi bir Hekimdir. Lakin, densiz, saygısız, kendi başına buyruk, sondan diyeceğini en başta söyleyen biri. Ancak, salgın tehlikesi çok daha önemli.

Hekimbaşı dönmüş şehrine, çağırmış yerine Vekil bıraktığı Hekimi. Seni demiş Vezir görevinden azletti. Ancak bu şehirden ayrılmayacaksın. Bize gizli gizli yardım edeceksin. Hekim öpmüş elini Hekimbaşının ayrılmış şifahaneden.

Vali Paşanın kaynanası, işte demiş bu kadar basit. Kim haddini bilmezse hakkını bildiririm. Ben konuşuyorum. Hastayım diyorsam hastayım. Benim hastalığım kimseye bulaşmaz demişsem, bulaşmaz. Benim olduğum yerde Hekim kim oluyor?

Aradan bir hafta kadar geçmiş. Vali Paşanın karısı, çocukları, kadının kardeşleri hastalığın pençesine düşmüşler.

Bencil kadın, hiçbir şey olmaz diyormuş. Ben yetmişini geçmiş bir kadınken bana bir şey olmadıysa bu gençler mi yakalanacak hastalığa dünyada inanmam. Önce Vali Paşanın karısı olan kızı ölmüş, sonra oğullarından birisi. Onların ardından en büyük oğlunun kızı can vermiş. Bencil kadın bu şifahane bana iyi gelmedi diye katılmış bir kervana. Tam kervan şehirden ayrılacakken, görevden azlettirdiği Hekim kesmiş kervanın yolunu. Dur kervancı başı demiş. Kervanında hastalığını herkese bulaştıran yaşlı bir kadın var. Yola çıkarsan varacağım ilk hana kadar kervanda bu hastalığa yakalanmayan kimse kalmaz. Hekim, kadını bulmuş, kervanda çıkarmış.

Kadın öfkeyle, sen demiş azledilmiş bir Hekimsin. Ne bana karışabilirsin ne de bana mâni olabilirsin. Hekim, buraya kadar demiş. Senin yüzünden kendi ailenden ölenlerin sayısı beşi buldu. Onlardan etkilenen altı kişi de bu sabah öldüler. Nereye gidiyorsun. Bürün memlekete bu salgını yaymaya mı? Hekimin yanındakiler, kadını bir arabaya bindirmişler şifahaneye götürmüşler. Şehir acil olarak karantinaya alınmış.

Aradan bir sene kadar geçmiş. Salgının önüne geçilmiş. Ancak yüzlerce insan ölmüş. Vali Paşa Sultandan görevinden affını istemiş. Kaynana iyi olduktan sonra Payitahttaki evine gelmiş. Artık ne evlatları ne de torunları onu ziyaret etmiyorlarmış. Bencilliği herkesin felaketi oldu. Ölenlerin vebali onun sırtına diyorlarmış. Bencil kadın birkaç yıl sonra tekrar hastalanmış. Komşuları acil olarak Payitahtın en büyük şifahanesine götürmüşler.

Kadının eski huyları yine depreşmiş. Ben demiş Sultanımızın halasının kızıyım. Bağırmış çağırmış yıkmış ortalığı. Hekimbaşı gelsin diye demediğini bırakmamış. Sonunda Hekimbaşı çıkmış gelmiş. Kadın ne görsün. Azlettirdiği o Hekim. Sen ha demiş. Nasıl oldu da buraya Hekimbaşı oldun. Hekimbaşı anacığım demiş, bir daha olay çıkarırsan seni evine göndereceğim. Dahası hiçbir Hekim sana bakmayacak. Az sakin ol, sakinleş. Seksenli yaşlardaki kadın, üç gün susmuş. Üç günün sonrasında bir gece yarısında sıçrayarak yatağından uyanmış. Öyle bir ağlamaya başlamış ki, onun o iniltili ağlaması şifahanenin içinde yankılanmış.

Hemen Hekimbaşına haber vermişler. Hekimbaşı geldiğinde, yaşlı kadın, Hekimbaşının ellerini tutmuş, ben demiş çok bencillik yaptım. Kırmadık dökmedik bir hayat bırakmadım. Kocam da evlatlarımda, torunlarımda benim bencilliğimin kurbanı oldular. Ne öte tarafa gidecek yüzüm var, ne de senden af dileyecek. Ölüyorum Hekimbaşı. Dünya benim gibi kendinden başka kimseyi düşünmeyen baş belası bir kocakarıdan kurtuluyor.

Anlatırlar ki; Sultanın halasının kızı olan kadın o günden sonra bambaşka bir insan olmuş, ömrünün geri kalan kısmını hayır hasenatla geçirmiş. Memleketin her köşesinde kim hasta, kimin ne derdi var, herkesin yardımına koşan biri olmuş. Ona bütün memleket “Melek Ana” demeye başlamış.

Şehir şehire, Bencil kadın bencil kadına, hasta hastaya, Hekimbaşı Hekimbaşına, Hekim Hekime, Şifahane Şifahaneye, Sultan Sultana, Vezir Vezire, evlat evlada, Vali Paşa Vali Paşaya, salgın salgına, ahali ahaliye benzer.

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi
SON YAZILAR