On numara büyük aday!
Emekli memur, Vilayette önemli görevlerde bulunmuştu. Ciddiyeti ve resmiyetiyle tanınıyor ve biliniyordu. Yıllar sonra kasabasına döndüğünde, hayalinde Belediye Başkanı olmak vardı. Akrabalarından bazıları dediler ki, bu dönem doğru düzgün aday yok, tam zamanı, senden tahsillisi, senden daha iyi konuşanı, senden daha yakışanı, senden daha çok bu işe layık olanı yok!
Emekli memur, birkaç görüşme yaptı. Kendince nabız yokladı. Tamam dedi bu iş olacak gibi.
Akrabasından bu işlere vakıf, siyasetle geçmişte haşır-neşir olmuş yaşı yetmişlere dayanmış biri vardı.
Lafını sakınmaz, taşa söyler gibi söyler, lakin doğru neyse onu söyler dediler. Sen yine de onu dinlemeden kesin kararını verme diyenler oldu.
Emekli memur, hadi dedi sizi kırmayayım, bir de onu dinleyeyim. Uzaktan da olsa tanırım, pek yıldızımız barışmaz amma, varsın bu seferde böyle olsun.
Bindi arabasına, kendini destekleyen birkaç kişiyi de aldı yanına, çıkıp geldiler vilayetteki yetmişlik kasabalının dükkanına…
Emekli memur, yıllarca Amirlik yapmış, kiminin Amirim, kiminin Müdürüm dediği biriydi.
Yetmişlik kasabalıyla az biraz hoşbeş ettikten sonra, Amirin yanında gelenlerden biri, Emmi dedi, kısmetse Amirimi kasabaya Başkan yapacağız!
Yetmişlik kasabalı döndü Amire…
Hayırlı olsun dedi.
Ardından da, bak Amir dedi bu işi bunların anlattıkları gibi kolay sanma!
Arada kasabaya gidip geldiğini bilirim, bilirim amma kasaba da karşılığın yok, şehirde de!
Neden mi yok?
Bugüne kadar hastanede kaç kasabalıyı ziyaret ettin?
Kaç kişinin derdini sıkıntısını çözdün?
Kaç kasabalının çocuğu karakolda diye duydun da gittin?
Kasabalıya kasabanın kahvelerinde kaç kere çay söyledin?
Ramazan ayında geldiğinde, hangi fakirin kapısını çaldın?
Hangi fakir fukaraya bir paket çay, bir kilo şeker götürdün?
Hangi yaşlının halini hatırını sordun, koluna girdinde kasaba meydanında yürüdün?
Kimi dinledin, kimin gönlünü aldın, kimin cenazesine, kimin düğününe katıldın?
Başkanlığa talipsin ya!
Amir; bu anlattıklarını geç emmi dedi, ben onca yıldır Amirim, Müdürlük yapmışım, kasaba benim gibi adamı nereden bulacak?
İşin doğrusu ben doğrudan İlçeye aday olmalıydım!
Akrabalar, Amirim sen bu kasabaya on numara büyük gelirsin amma dediler, gel bu dönem kasabamızdan başla, hem söz verdin, bizde sözümüzde duralım, seni seçelim dediler! Babam dahil, seni dinlemeden olmaz dedi, kalktım geldim yanına. Ben ne düşünüyorum, sen neler anlatıyorsun! Şunu dedin mi, yaptın mı? Şart mı emmi? Koskoca Amir, varacak kapı çalacak, varacak el öpecek, varacak nasılsın iyi misin diyecek?
Olmaz emmi!
Yetmişlik kasabalı, Amir dedi, senin Amirlik biteli üç-beş sene oldu. Amirlik, vilayette kaldı. Kasabalı Amir aramıyor, Başkan seçecek Başkan!
Söyle bakayım rakiplerin kim?
Amir küçümser bir ifadeyle başladı saymaya…
Biri çoban, diğeri çerçi, biri de bakkal, anlayacağın hiçbiri benim ayarımda değil!
Yetmişlik kasabalı işte orada dur Amir dedi, çoban dediğin arkadaş var ya, en ciddi rakibin o!
Amir iyice kızdı dedi ki…
Ya…Emmi, ben kim, o kim?
Yetmişlik ihtiyar, o çoban dediğin arkadaş var ya dedi, sana fark atacak Amir, seçimi kaybettiğinde gel yanıma!
Unutma, siyaset kibri ve gururu kaldırmaz, mağrur dolaşanı tutar yakasından yapıştırır yere!
Amir ve yanındakiler, bozuldular, içten içe kızdılar, hadi bize müsaade deyip, çıktılar gittiler yetmişlik kasabalının yanından…
Seçimler oldu, Amirin çoban diye küçümsediği genç, Amire öyle bir fark attı ki, Amir soluğu yetmişlik kasabalının yanında aldı.
Emmi dedi, ver elini öpeyim. Doğru biz Amirlik, Müdürlük yaptık amma, kasabalının gönlünü almak başka şeymiş, cezasını da ağır ödedim.
Kasaba da, Başkanlık da bana on numara büyük geldi.!
*****
Seçimlerde iddialı adaylar her zaman olur. Bu işi olabildiğince abartanlar da vardır. Çevrelerinin etkisiyle ayakları yere değdirilmeyenlerde…
Çok daha eskilerde partiden ziyade adaya oy verilirdi. Adayın hali ahvali, yaklaşımı, insanlara olan davranışı, güler yüzü, hal-hatır soruşu, duruşu, insanları dinlemesi, ilgilenmesi, geçmişte gösterdiği davranışlar aday isimleri belli olmaya başladığında, Başkanın kim olacağı konusunu netleştirirdi.
Milletin rızası hilafına partilerin milletin dediği değil, bizim dediğimiz olacak diye direttiği yerlerde de, oy veren seçmen, öyle olmaz böyle olur dercesine, seçilme ihtimali zayıf görülen, hiç şans tanınmayan adayları az Başkan yapmamıştı.
İster mahalli seçimlerde ister Milletvekili seçimlerinde defalarca aynı şeyler tekrarlandı. Siyaset her seferinde bildiğini okumaya devam etti. Halkın gönlünü çok az kaldı. Öyle olunca da ismi bilinmeyen, hatırlanmayan vekiller, halkın arasında ve yanında bulunmayan, halkla arasına aşılmaz duvar ören, ördüren Başkanlar dönemi yaşanmaya başladı.
Siyaset; milletle inatlaştığı, inadını sürdürdüğü, bu olacak, benim dediğim olacak dediği adaylarla defalarca seçim kaybetti. Lakin geri adım atmadı. Milletin şu olsun, bu olsun, şu olmalı, bu olmalı dediği isimlere de fazla itibar etmedi.
Siyasetin kazandım sandığı, zafer benim dediği dönemlerde ne mi oldu?
Siyaset kaybetti, kasaba kaybetti, ilçe kaybetti, il kaybetti! Kaybetmedik yer kalmadı!
Siyaset millete kulak vermeyi unuttu. Kaybolan yılların hesabını ise yalnızca millet tuttu.
Millet kim mi?
Fırtınadan önceki sessizlik!
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.