PAYİTAHT KONYA!
Konya; Selçuklunun payitahtı, Kılıçaslanlar şehri, Uluğ Keykubad’ın hayallerini ve rüyalarını gerçekleştirdiği, Sultan ül Ulema Bahaüddin Veled’in gönül postunu serdiği, evladı Mevlana Celaleddin ve ondan sonra gelenlerin şehrin manevi imarını o günden bugüne yaptıkları şehir.
Bir şehir, ona gönül verenlerin, bir ve beraber olmasıyla, omuz omuza vermesiyle, şehirlerine duydukları aşk ve sevgileriyle yücelir.
Bugün bazılarımızın, “Ne payitahtı, büyük kocaman bir köy işte!” diye dudak büktükleri bu şehri, hiç tanımadıkları, hiç araştırmadıkları, Selçukluya bir kez bile yolculuk yapmadıkları o kadar belli ki!
Bir kere, şehre hangi yönden bakarsanız bakın, şehrinizi gerçekten seviyorsanız, ona toz kondurmazsınız, konduramazsınız, kondurtmazsınız!
Bu şehrin sevgisiyle çarpan bir yüreğe sahip değilseniz, diliniz dolaşır, anlattıklarınıza kendiniz bile inanmazsınız. Dahası gözleriniz sizi devamlı ele verir, gaf yapmadan, çam devirmeden, hiçbir şey konuşamazsınız.
Kadim bir şehirden, kadim bir payitahttan bahsediyoruz. Konya, Doğu Roma döneminde esaslı bir şehirdi, ondan sonrasında da…
Şehir demek kültür demektir, medeniyet demektir, tarih demektir. Bu şehir, bütün bu saydıklarımızın tam merkezindeyken, ona köy diyenler, abesle iştigal ettiklerinin ne kadar farkındalar?
Payitaht Konya’ya kültür gözüyle, medeniyet gözüyle, tarih gözüyle bir an önce bakmak gerekiyor. Hatta hiç vakit geçirmeden, hiç vakit kaybetmeden!
Konya Selçuklunun payitahtıdır diye diye havanlarda sular dövdüğümüz, iplere unlar serdiğimiz, ötelediğimiz, görmezden geldiğimiz, bile-bile ıskaladığımız yılların acısını çıkarmak adına, Selçukluya ve Konya’ya geri dönmemiz, yolculuğumuzu onlarca yıldır ihmal ettiğimiz kendi öz kültürümüze, medeniyetimize ve tarihimize yapmamız gerekiyor!
Hem de, hemen!
KÜLTÜR ADLI SİHİRLİ DEĞNEK
Kültür, bu kadim payitahtın sihirli değneği! Bu sihirli değnek henüz ortaya hiç çıkarılmadı. Ortaya çıkarılıp bu şehre bir dokunabilseydi, Alaeddin Tepesiyle birlikte Selçuklu Sultanları, Selçuklu Medeniyeti topyekun ayağa kalkar, şehrin atıl bir şekilde bekleyen bedesteninde güller açar, sanatçılar, sanatkarlar, şairler, yazarlar, ozanlar, el sanatlarının son temsilcileri Konya’yı ihya etmek için kültür gönüllüsü olarak, koşar gelirlerdi.
Gel diyen var mı?
Henüz, yok!
Olabilir mi?
Bir ihtimal!
Onlarca yıldır, bu şehre dışarıdan davet edilen, getirilen, şehrin cümle programlarında, değişmeyen, kadrolu sanatçı, kadrolu sunucu haline getirilen ve Konya’nın meşhur ettiği o kadar çok isim var ki…
İşte bu yüzden, Konyalı sanatçılarda, onlarca yılın burukluğu var…
Payitaht Konya’nın, kültürle ilgili kurumları, Konya kültürüne ömrünü vermiş bu insanların gönlünü almalı, onların yanında olduğunu onlara hissettirmelidir.
Çünkü hepsinde, unutulmak, hatırlanmamak, elinden tutulmamak, destek olunmamak gibi, yalnız bırakılmak gibi hicran yaraları var…
Bugüne kadar yarım elma, gönül alma babından dahi gönüllerinin alınmamış olması, Payitahtın ruhunu yaralamaktan başka bir şey değil.
Birçoğu, o hicran yaralarıyla, hüzünleriyle ve buruk bir biçimde bu dünyadan ayrılıp gittiler.
BU ŞEHİR RASTGELE BİR ŞEHİR DEĞİL!
Bu kadim Başkent; Kendisi için olumlu-olumsuz ne yapıldı? Kim ne yaptı? Kim ne yapmadı?
Kim bir şeyler yapıyormuş gibi zevahiri kurtardı?
Kim ne söyledi? Kim ne söylemesi gerekirken söylemedi? Kim neyi söyler gibi yapıp, laflara tur attırdı?
Bilmeyecek bir şehir mi?
Kadim şehirlerin ruhunun her daim canlı olduğunu, hiç mi dinlemediniz, hiç mi duymadınız, size hiç anlatan, duyuran olmadı mı?
Sonra bu şehir rastgele bir şehir değil!
Seçilmiş şehirlerden biri…
Öyle olmasaydı, enbiyalar, evliyalar gönül postlarını bu şehre sererler miydi sanıyorsunuz?
Payitaht Konya, Kutalmışoğlu Süleyman Şah’ın fethettiği bir şehir.
İşte onun için diyoruz ki, bu şehrin artık bir fetih günü olmalı!
Payitaht Konya, I.Kılıçaslan’ın İznik sonrasında Başkent yaptığı şehir!
Yine onun için diyoruz ki, bu şehrin payitaht oluşunun kutlandığı bir gün olmalı!
Konya özüne, o fetih gününe, o payitaht olduğu günlere neden geri dönmesin?
Neden bu coşkuyu, bu heyecanı şehir olarak kutlamasın?
Şehri sözüm ona över gibi yaparak, bu şehirde ne var ki… diye başlayan cümleler kuranların bugüne kadar bu konulara neden hiç girmediklerini, neden şehri suni gündemlerle oyaladıklarını, sanırım artık daha net bir şekilde fark ediyorsunuz!
KONYA GERÇEK ANLAMDA BİR VEFA ŞEHRİDİR!
Başkentlerin özüne de, sözüne de vefa hakimdir. Vefa, döner dolaşır, er geç sahibini bulur. Gecikmesi, aksaması insanları üzse de, karamsarlığa düşürse de, şehirler kendine vefa gösterenleri hiçbir zaman unutmazlar. Özellikle başkentler.
Kadim başkentlere hakim olduklarını, şehrin sahibi olduklarını, onun için diledikleri gibi her şeyi yapmakta özgür oldukları düşünenler ya toprak oldular, yada günü gelince olacaklar.
Netice de, ölümden kaçış-kurtuluş yok!
Vefa gösterilmesi gerekenlere zamanında vefa göstermeyenler, dünden bugüne hep erken sevindiler. Şehir o vefayı, o insanlara nice sonra da olsa, haklarını teslim ederek sözünü söyledi.
O vefasızları da, bir daha hatırlanmamak üzere unutturdu, sildi, attı!
Tam olarak net bilgiler olmasa da, 1072 yahut 1073 yılından bu yana, Türk Milletine ait bir şehir Konya.
O yıllardan bu güne, bu şehrin asli sahibi, asıl sahibi, gönül vereni, kıymet bileni, gözü gibi koruyanı, kollayanı, tutup kaldıranı, uğruna şiirler, hikayeler, efsaneler yazanı, ağıtlar yakanı, türkü ve şarkılarla yüzyıllardır hatırlatanı Türk Milleti oldu.
Burası Türk Konya, Türk Oğuzun soylu Kınık boyunun kurduğu Selçuklu Konya…
İstanbul nasıl Fatih Sultan Mehmet’in hayali, rüyası vazgeçilmeziyse, ondan yüzyıllar önce Konya Alaeddin Keykubad’ın hayali, rüyası ve vazgeçilmeziydi.
Uluğ Keykubad’ın Konya’sı, müstahkem ve aşılmaz surlarıyla, ticaret merkezi oluşuyla, ihtişamıyla tam bir rüya şehir olmuştu.
Gelin bu payitahta; sevgiyle, hoşgörüyle, anlayışla, vefayla, kardeşlikle, barışarak, bilişerek, görüşerek, danışarak, hep birlikte sahip çıkalım.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.