Sahipken Kıymetini Bilebilmek
Hepimizin zor zamanları olmuştur. Hepimiz hayatımızın bazı dönemlerinde her şeyin ters gittiğine şahit olmuşuzdur. Böyle anlarda hayat bizi bir seçim yapmaya zorlar. Yapacağımız seçim, bir şeyleri kabullenmekle değiştirmek arasındadır genellikle. Bu durumda bazen kabullenmeyi seçer, kendimizi koşullara teslim eder ve bayrakları indirip oyunu terk ederiz ve mutsuz oluruz. Bazen de değiştirmeyi seçer, koşulları yeniden tanımlar ve elimizden gelenin fazlasını yaparak hayatın akış yönünü değiştirmeyi başarır ve mutlu oluruz. Demek ki seçimlerimiz ile mutluluk arasında sıkı bir bağlantı var. İşte tam da burada özgür insanla köle insan, mutlu insanla mutsuz insan arasındaki fark ortaya çıkar. Başka bir deyişle tercihlerimiz bizim geleceğimizdir aslında.
Hayatımızın gerçek amacının mutluluğu aramak olduğuna inanıyorum. ‘’Mutluluğu gerçek bir hedef olarak görmek ona doğru olumlu adımlar atmamızı sağlar" diyen Dalai Lama çok haklıdır.
Mutlu olmak için pek çok şeye ihtiyacınızın olduğunu düşünebilirsiniz ama ihtiyaç duyduğunuz o şeylerin çoğunun aslında eskiden zaten sahip olup sonradan kaybettiğimiz ya da hâlihazırda sahip olduğumuz ama kıymetini bilmediğimiz şeyler olduğunu pek fark edemeyiz çoğu zaman. Sahip olduklarımızın değerini bilememek yaşamın gerçek tadını keşfetmeyen kişilerde görülen bir zavallılık özelliğidir.
Elbette hayatın akışını değiştirmek kolay değildir. Ancak bir şeyleri değiştirmeyi seçenler, zor olan bir şeyi başarmaktan büyük bir keyif alırlar. Zorlukların amacı bize kendimizi kötü hissettirmek, ne kadar güçsüz olduğumuzu yüzümüze haykırmak ve hayatımızı olabilecek en kötü duruma getirmek değildir. Tam tersine bizleri hayatın gerçekleriyle yüzleştirmektir. Aslında geriye bakıp düşündüğümüzde bu zorlukların temelinde isteklerimizle gerçekler arasında doğru bağlantılar kuramayışımızın olduğunu görürüz. Yani zorlukları yaratan yine bizim kendi tercihlerimizdir. Bence hayatı yaşanır ve değerli kılan, iniş ve çıkışlardır. İnişi yaşamadan, çıkışın kıymetini bilemeyiz. Uzun süre aynı çizgide devam eden hayat bile sıkıcıdır. İçinde heyecan olmadan, kaybetmenin korkusu, kazanmanın sevinci olmadan yaşanan hayat keyif vermez. Sürekli kazanarak yaşamak; kazandıklarımızı ve kaybedeceklerimi bilemememize yol açacaktır. Ancak kaybettiğinizde, kazancınızın ne kadar değerli olduğunu öğrenirsiniz.
Hayatın, insanların ve koşulların sizinle bir alıp veremediği yok. Herkes sizin ona yüklediğiniz rolü profesyonel bir biçimde oynuyor. Siz düşüncelerinizi değiştirdiğinizde, hayatınızdaki koşullar ve oyuncular da değişecektir. Siz değiştiğinizde, yaşamınız tam anlamıyla mükemmel olacaktır.
Cenap Şahabettin’in dediği gibi:
“Zirvelerde kartallar da bulunur, yılanlar da. Ancak birisi oraya süzülerek, diğeri ise sürünerek gelmiştir. Önemli olan nereye gelmiş olduğunuzdan çok, nereden ve nasıl geldiğinizdir.”
Gelin şu an kendimize bir beş dakika ayıralım. Başımızı elimizin arasına alalım, gözümüzü kapatıp kendimizi, ailemizi, evimizi, işimizi, sağlığımızı, dostlarımızı, etrafımızdaki dünyamızı düşünelim. Onlara sanki şu anda sahip olmuşuz gibi, birazdan elimizden alınacaklarmış gibi sarılalım. Alınmadan, sahipken, elimizdeyken, yakınımızdayken değerlerini bilelim.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.