Erol Sunat

Erol Sunat

Sel Hikayesi

Sel Hikayesi

Uzun uzun zaman önce memleketin birinde içinden koca bir nehir geçen bağlık-bahçelik, yeşillik bir şehir varmış. Şehrin önde gelenleri, söz sahibi olanları vakti zamanında nehrin iki yakasını birleştiren sağlam köprüler yaparak şehrin bir kısmını da karşı yakaya taşımışlar.

Şehrin bir kısım ahalisi ve dışarıdan gelip o şehre yerleşenler, şehrin o yakasına, halkın tabiriyle karşı yakaya yerleşmiş.

Şehirde eski yaka, kadim yaka, esas yaka diye bir yaklaşım söylenir olmuş. Kendilerine özellikle kadim yaka eşrafı diyenler karşı yakada oturanları sevmezler, hor ve hakir görürler, kendilerini bulunmaz Hint kumaşı sayarlarmış.

Kadim yaka eşrafından bir Bey oğlunun, Karşıyaka da oturan bir kıza gönlü düşmüş. Babası ve anası, oğul demişler, biz kim, onlar kim onların hanesine varılmaz da gidilmez de. Kim bilir ne sümsük, ne içinden pazarlıklı, ne kendini beğenmiş bir kızdır o sevdiğin kız.

Bizi zora koşma, zorlama, kadim yakada sana varacak kız mı yok. Gel bu işten sevdadan demişlerse de delikanlı olmaz demiş. Siz gitmezseniz ben kendim gider, bir başıma isterim sevdiğim kızı.

Babası madem öyle, var git, kendi işini kendin hallet de görelim demiş. Anası da, ben sana ne güzel bir kız bulmuştum demiş. Beni rezil ettim kadim yakaya…

Delikanlı iki yakayı birbirine bağlayan beş köprünün birincisinden geçmiş, sevdiği kızın mahallesine varmış bir akşam vakti. Kapıya birkaç kez vurmuş. Biraz sonra kapı açılmış. Kapıyı açan adam kıızn babasıymış.

Hayırdır delikanlı demiş, gecenin bu vaktinde, ne ararsın kapımda. Kimsin, kimlerdensin? Hangi yakadansın?

Delikanlı ben demiş kadim yakada otururum. Bende ana yok, baba yok. Var da yok, kalpte gönül yarası var. Kahrettim kadim yakaya, attım kendimi karşı yakaya, rastladığım ilk kapıyı çaldım. Kapıyı da sağ ol, var ol sen açtın.

Adam, biz demiş bu şekilde geleni Tanrı misafiri kabul ederiz, kapılardan döndürmeyiz, gel bakalım içeri, senin şimdi karnında açtır.

Almış delikanlıyı içeri, eve girince, adam hemen bağırmış, hanım demiş, kızım demiş, bir Tanrı misafirimiz var, hemen sofrayı kurun.

Delikanlı içeriye girmiş onu bir sedire oturtmuşlar, kız ne görsün, sevdiği karşısında. Sadece belli belirsiz bir göz göze gelmişler, hepsi o kadar. Kızın annesi, mesele nedir diye anlamaya çalışıyormuş. Bir kızına bakmış, bir başını yerden kaldırmayan delikanlıya.

Yok demiş. Ben yanlış anlamışım. Yolu karşı yakaya düşmüş bir yolcu belli ki. Kız, hiçbir şey belli etmeden, hemen sofrayı getirmiş, kurmuş. Yemeklerini yedikten sonra, adam şimdi anlat bakalım delikanlı demiş, senin derdin ne, maksadın ne, niçin geldin kadim yakadan bizim yakaya?

Delikanlı, sorma baba demiş. Sen kalp yarası nedir bilen birine benzersin. Benimkisi de öyle bir şey. Attım kendimi dışarı, birde baktım ki, karşı yakadayım. Adam bilirim demiş, aşık adam ayağının bastığı yeri de, yürüyüp gittiği yeri de bilemez. Şimdi de bakalım şu sevdalandığı kız kadim yakada mı, karşı yaka da mı?

Delikanlı ne söyleyeceğini şaşırmışken adam devam etmiş, kaçtığına göre, seni olmadık biriyle evlendirmeye kalktılar attın kendini dışarı değil mi demiş, üzülme, bazı şeyleri zamana bırak. Delikanlı aynen dediğin gibi baba demiş, anam illaki bu kız olacak dedi, yeminle bunaldım. Delikanlı konuştukça, kızın içi içine sığmıyormuş, demek ki benim için geldi diye ayakları yere değmiyormuş.

Onlar sohbetlerine devam ederken, dışarıda felaket bir yağmur başlamış.

Amma ne yağmur! Bardaktan boşanırcasına derler ya, aynen öyle…

Delikanlının kadim yakada ki anası, kocasına Beyim demiş, çok yağmur var. Nerede kaldı bu çocuk? Babası, merak etme demiş, şimdi kayınpederi olacak Karşıyakalı kendini bilmezin evine çoktan varmış, kızı istemeye dahi niyetlenmiştir. Bak bu dediklerimi yaz bir kenara, eğer öyle bir şey yapsın, neyim var neyim yok kızımla damadımın. Hele karşı yakada bir kervancı var. Kız onun kızıysa, oğlumda yok bu vakitten sonra.

Az sonra kapıları çalınmış. Anası, oğlum geldi diye koşmuş kapıya. Kapıyı açınca, bakmış ki Beyin has adamlarından biri. Beyim demiş, senin delikanlı karşı yakada kervancının evine girerken görülmüş. Bilmek istersin dedim. Bey gürlemiş. Ben demedim mi demiş. Gitti o kadar kızın içinde o sevimsiz, o alçak, o kendini beğenmiş, o benin baş düşmanım olan kervancının kızını bulmuş ha…Bırakın demiş adamına ne hali varsa görsün. Şu yağmur dinsin. Oğlum denen o kendini bilmezi kendi elimle kervancının evinden çıkaracağım. Kervancıyı da, bu şehirden süreceğim.

Yağmurun ne şiddeti kesinmiş, ne de dineceği varmış. Her iki yaka da oturanlar, biz demişler bugüne kadar hiç bu kadar çok yağmur yağdığını görmedik de, büyüklerimizden duymadık ta…

Yağmur öğle vaktine kadar yağmış, hava kapalıymış amma havaya bakanlar eyvah demişler, sel geliyor. Bu sel tahmin ettiğimiz gibi gelirse ne kadim yaka kalır, ne karşı yaka, şehrimizi sele karışır gider.

Birkaç saat sonra öyle bir sel gelmiş ki, önüne katmadığı, yıkmadığı, alıp götürmediği hiçbir şey kalmamış, kadim yakanın yarısı, karşı yakanın yarsından fazlası selle boğuşmaya başlamış.

Sel şiddetini arttırdıkça arttırmış.

İnsanlar, hayvanlar, evler sele sürüklenmişler. İşte tam bu esnada delikanlının babası bir ağaca güçlükle tutunmuş. Ağaç gelen sel sularıyla tekrar sele kapılırken bir el, suya batıp çıkan Beyi yakalayıp çekmiş çıkarmış, yüzerek kıyıya getirmiş. Bey ne görsün, kendini kurtaran kervancı değil mi? Sana bir can borcum oldu kervancı demiş.

Felaketin boyutu korkunçmuş. Şehrin yarısı öldü dedikoduları anlatılmaya başlamış. Beyin karısı, baygın bir şekilde yatan bir kız görmüş. Pek de güzelmiş demiş, keşke yaşıyor olsaydı. Kalbini dinlemiş. Çok şükür demiş yaşıyor. Kız kendine gelinceye kadar beklemiş başında, sonrada birbirlerinin koluna girmişler selden uzaklaşmaya çalışmışlar.

Kurtulanlar, kim kurtuldu, kim öldü-kaldı diye tespitlere koyulmuşlar. Şehrin en yüksek yerine çıkıp her iki yakayı da rahatlıkla görebileceklere bir tepeye çıkmışlar. Bakmışlar ki, sel suları, her iki yakanın üzerinden akıp gidiyor.

Sel demişler, ayrılığı gayrılığı bitirdi. Bak nasıl akıyor. Ortada ne yaka kaldı, ne köprü. Her tarafta ağlamalar, inlemeler, ağıtlar göğe yükseliyormuş.

Selden kurtulan Kervancı ve karısı Beyin yanına gelmişler. Kervancı, Beyim demiş bize misafir bir delikanlı gelmişti kadim yakadan, efendi bir çocuğa benzerdi inşallah ölmemiştir. Bey, o delikanlı benim oğlumdu demiş. Aslında senin kızına sevdalanmıştı. Biz olmaz deyince, çekti gitti. Tam o sırada Beyin karısı ve kervancının kızı gelmişler ve söylenenleri duymuşlar. Kervancının kızı başlamış iki gözü iki çeşme ağlamaya. Kervancı, dur bakalım güzel kızım demiş, bir bakmışsın çıkar gelir, o delikanlı. Yeminle onu çok sevmiştim. Seni istese gözüm kapalı evet der, seni ona verirdim.

Onlar, böyle konuşmalara dalıp gitmişken, delikanlının sesi duyulmuş. Demiş ki, anlaşılan sizin küslüklerde, düşmanlıklarda sele gitmiş. Kervancının kızı delikanlıyı görünce, sevincinden koşup boynuna sarılmış.

Sağ kalanlar bir süre sonra bir araya gelmişler. Nehir eski yatağına tekrar dönmüş. Her iki yakanın ileri gelenleri bu felaket bize ders olsun demişler. Bundan böyle ne kadim yaka var ne de karşı yaka. Bu felaketi unutmamak için bu şehrin adını sel şehri koyalım. Ne zaman kavgaya niyetlenirsek, aklımıza sel gelsin. Kimin elinde ne var, ne yok, koymuşlar ortaya, bölüşmüşler, paylaşmışlar.

Şehirlerini yeniden inşa etmişler. Yeniden beş köprü inşa edip, sel şehrini imar etmişler.

Bey oğlu ve kervancının kızına bütün şehrin davet edildiği bir düğün yapmışlar. Bey ve kervancı bu düğünden sonra öyle iyi iki dost olmuşlar ki, şehirde ki cümle küsler, dargınlar barışmış.

Anlatılır ki, önce iki yaka karışmış sele, sonra cümle kötü huylar, alışkanlıklar, yanlışlar, gururlar ve kibirler. Bir daha da sel şehrinde sel yaşanmamış!

Şehir şehire, sel sele, felaket felakete, Bey beye, kervancı kervancıya, delikanlı delikanlıya, kız kıza, kız babası kız babasına, ahali ahaliye benzer.

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikayede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya, ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikaye anlatırız inşallah…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi
SON YAZILAR