Erol Sunat

Erol Sunat

Una bulananın hikayesi

Una bulananın hikayesi

Uzun uzun zaman önce memleketin birinde cümle yolların geçtiği, oldukça hareketli, kimine göre zengin, kimine göre insanın değerinin hiç olmadığı, zenginlerin fakir fukarayı hor gördüğü, acımadığı, varlıklı insanlarla yiyecek ekmek bulamayanların arasında uçurumların çok fazla olduğu bir şehir varmış. Dıştan bakanlar ne güzel ne ahenkli şehir, şehirde çıt yok, olay yok, belli ki bu şehirde aç bir tane bile insan yok dedikleri bir şehirmiş. Şehir herkesin uğrak yeriymiş. Hanları, aşhaneleri, şifahaneleri, mesire yerleri çok ünlüymüş. Kaplıcaları da varmış. Şehir Payitahtı diğer şehirlere bağlayan bir merkez şehirmiş. O memlekete gelen ve o memleketten başka diyarlara giden kervanlar o şehre uğramadan gidecekleri yere gitmezlermiş. Şehrin zenginliği dillere destanmış. Zenginlik, fakirliği öyle bir perdeliyormuş ki, bu ağır ve kalın perde şehirde her şeyin güllük gülistanlık olduğuna hükmettiriyormuş.

Şehrin en yoksul mahallesinden bir genç, şehrin Beyinin varmış kapısına. Kapıdaki muhafızlar, defol git demişler, sen kim, Beyimizle görüşmek kim. Ay sonunda Beyimiz senin mahallene gelecek, o zaman anlat derdini demiş. Delikanlı mahallemde insanlar açlıktan, yoksulluktan ölüyor demiş. Beyimiz varlığını öbür dünyaya mı götürecek. Bana bir araba un verin. Buğdayları biz biçtik, değirmene biz götürdük, çuvallara unları doldurup, ambara biz getirdik. Bunun karşılığında bütün mahalleye bir çuval un verdiniz. Değil mahalleye üç haneye yetmedi o un. Beyi görmeden bu kapıdan gitmeyeceğim. Avludan kapıya doğru bir genç kız gelmiş. Kim bu demiş, kimden alıyor bu cüreti? Muhafızlar, Beyimizin kızı demişler, şu kendini bilmez, Beyimizi görmek ister. Neymiş mahallesi açmış, un verecekmişiz. Kız verin o zaman demiş. Hatta öyle çok verin ki, una bulansın, undan gözükmesin. Muhafızlar delikanlının başından aşağı bir torba un dökmüşler. Ardından da yaka paça sokağa atmışlar. Bu kapı demişler Bey kapısı, geldin, boş dönmedin.

Delikanlı yüzü gözü un içinde insanların alaycı bakışları ve alaycı sözleri arasında yürümüş gelmiş mahallesine. Anası, vay yavrum demiş, seni de mi una buladılar. Rahmetli babanı da o beyin babası una bulamıştı. Baban onuruna yediremedi. Evden aldı kılıcını Beyin konağını bastı. Bir daha ondan haber alamadık. Sakın ha, senin de baban gibi kaybolup gitmene razı değilim. Hakkını aramaya devam et, varsınlar seni bir daha una bulasınlar. O şımarık Bey kızına da haddini bildir. Sakın ha, kılıcını kuşanıp da varma Bey konağına.

Delikanlı ertesi gün tekrar varmış Bey kapısına. Yine bulamışlar una. On gün üst üste varmış aynı kapıya. Her gittiğinde biraz daha fazla una bulanıp dönüyormuş. Ancak, onun una bulanması şehrin dikkatini çekmiş ve tabi şehre gelenlerinde…Şehrin Beyi o günlerde şehirde yokmuş. Şehre geldiğinde anlatılanları duyunca küplere binmiş. Çağırmış kızını ve Kâhya’sını. Yazıklar olsun ikinize de demiş. Beni şehrine zulmeden, un isteyen gence bir çuval un vermediği gibi, onu una bulayan, alay eden, bir Bey haline getirdiniz demiş, iyi eğlendiniz mi bari? Bu şehir yol üstü bir şehir. Bu olayı duymayan kalmamış. Yarın Sultanımız duyar. Bana demediğini bırakmaz. Ne olurdu sanki, bir çuval un vereydiniz.

O una buladığınız delikanlının babasını babam aynı sizin yaptığınız gibi una bulamıştı. O da çekti kılıcını babamı yaraladı. Babam zindana attı. Sultan çıktı geldi. Babamı şehrin meydanında tokatladı. Babam kahrından öldü. O adamı da şehirden sürdü. Sağ mı öldü mü bilen yok. O sultanın oğlu şimdi Sultanımız. Aynısını bana yapsa ne yaparım ben. Sultanın tokatladığı Beyin oğlu olma meselesi tam unutulmuştu ki, beni ateşe attınız. Ardından Kâhya demiş, o gencin oturduğu mahalleye bu gece her haneye üçer çuval olmak üzere un dağıtacaksın. Kapıları da kızım çalacak. Sadece un vermeyeceksiniz. Yapacakları ekmeğin yanına katık olacak peynirdi, kurutulmuş etti. Kilerlerimizde ne var ne yok götürün. Sabaha kadar bu iş bitecek. En ufak bir şikâyet olursa kellen gider Kâhya.

Kâhya ve Bey kızı arabaları hazır etmişler gece yarısına doğru girmişler mahalleye. Bey kızı her kapıyı çalmış. Arabalarda ne var ne yok, mahalleye taksim edilmeye başlanmış.

Kız mahallenin ortalarına geldiğinde çalmış bir evin kapısını daha. Günlerdir una buladıkları delikanlı açmış kapıyı. Bu arada mahallede bayram varmış. Mahalledekiler yığılmışlar evin önüne. Bey kızı bizi bağışla demiş. Babam Payitahttan yeni döndü. Bunları da size getirmem için Kâhya ile beni görevlendirdi. Delikanlının anası sevinçle un çuvallarına yapışmış.

Delikanlı hiçbir şey dememiş. Girmiş içeri. Mahalle sevinçten sabaha kadar uyuyamamış. Una bulandı ama demişler. Mahallesini de açlıktan kurtardı. Allah ne muradın varsa versin diye dualar etmişler una bulanmış delikanlıya.

Birkaç gün sonra, Bey Sultan tarafından Payitahta çağrılmış. Bey üç gün sonra geri döndüğünde yüzü karmakarışıkmış. Gelir gelmez, hanımını ve çocuklarını toplamış. Sultan demiş bana söylemediğini bırakmadı. Sonra da Bey dedi, o delikanlıyla o şımarık, Bey kızı olduğundan haberi olmayan kızını evlendireceksin. Varır varmaz, tellal çıkar, şehre duyur. Düğüne bende geleceğim. Kız dünyada olmaz demiş. Ben Bey kızıyım, bana koca olacak adam da una buladığım adam. Bey, onu demiş bu işleri başıma açmadan düşünecektin. Çağırtmış delikanlıyı huzuruna.

Delikanlı demiş, Sultanımızın emri, kızımla evleneceksin, düğüne Sultanımızda gelecek. Delikanlı, sen bilirsin Beyim demiş, Sultanımız öyle münasip gördükten sonra ne diyebilirim ki.

Düğün davulları çalmaya başlamış. Yer yerinden oynamış. Sultanın şehre gelecek olması, şehrin zengin Ağalarını ürkütmüş. O zamana kadar yıllarca haklarını yedikleri yoksul mahallelere ve insanlara ambarlarında ve kilerlerinde ne varsa yağdırmışlar. Ağalar ve zenginler kellemiz gider diye endişeye kapılmışlar.

Bir hafta dolmadan Sultan gelmiş düğüne. Sultanın yanında Vezirleri de varmış. Vezirlerden biri delikanlıyı çağırtmış yanına. Şu demiş una bulanan delikanlı sensin öyle mi? Öyle Vezir Hazretleri demiş delikanlı. Vezir, senin baban da demiş una bulananlardandı. Görsen tanır mısın babanı? Delikanlı iki-üç yaşındaydım Vezir Hazretleri demiş nereden bileyim. Bilse bilse anam bilir. Vezir anan sağ mı demiş, ben babanın arkadaşıyım.

Düğün başlamadan sizin eve gidebilir miyiz? Vezir ve delikanlı atlara binip, varmışlar delikanlının evine. Delikanlı vurmuş kapıyı. Anam demiş, aç kapıyı, babamın bir arkadaşı geldi. Anası açmış kapıyı. Vezire bakmış. Düşmüş bayılmış. Anasını ayıltmışlar. Anası, oğul demiş, öldü bildiğin baban bu Vezir dediğin adam. Vezir karısına ve oğluna sarılmış. Bey demiş beni tanıyamadı. Şehirde seni ve oğlumu kaderine terk eden yakınlarım ve akrabalarım da tanıyamadılar. Üzülme evlat demiş gülerek, baban una bulandı Vezir oldu. Sen una bulandın, Beye damat oluyorsun.

Fazla da geç kalmadan düğün yerine gelmişler. Bey Vezir Hazretleri demiş, sizde aileyi merak ettiniz herhalde. Vezir merak etme Bey demiş, bu evlilik hayırlı olacak inşallah.

Bey üç gün üç gece süren bir düğünle Sultanı, Vezirlerini ve maiyetini erkanını ağırlamış.

Bey kızı, Vezir demiş seninle çok ilgilendi. Tanışıklığın var mıydı? Delikanlı ben demiş bugüne kadar bu şehirden dışarı hiç adımımı atmadım. Una bulanan delikanlı olarak beni memleket merak etmiş, Vezir etmesin mi?

Anlatırlar ki; Sultan Vezirinin gerçek hikayesini anlatmış. Bey ise kızımı Vezirin oğluna verdim diye kendine pay çıkarmış. Bey kızı şımarıklığı bir kenara bırakmış. Şehirdeki fakir ve fukarayı koruyan gözeten bir kadın olmuş. Una bulanan Vezir oğlunu, daha sonra Sultan şehrin Beyliğine getirmiş. Bir daha da o şehirde una bulanan, Bey ve Ağa kapısından boş döndürülen bir Allah’ın kulu olmamış.

Şehir şehire, Una bulanan una bulanana, Şımarık Bey kızı şımarık Bey kızına, Sultan Sultana, Ana anaya, Vezir Vezire, Kâhya Kâhya’ya, mahalle mahalleye, ahali ahaliye benzer…

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi
SON YAZILAR